Eski yazılardan bir demet

Tezkere Meclis’ten geçmiş, millet Kuzey Irak’a yapılacak harekatı tartışırken, ben eski yazılarımdan bir kaçını burada tekrarlamak istiyorum,

İlki 21 Şubat 2003 tarihli yazı:

“TÜRKİYE’nin ABD ile pazarlık yapıyor olmasını desteklediğim yazım, bazıları tarafından ‘‘savaşı desteklediğim’’ şeklinde algılandı,

Hayatı siyah beyaz görenler için bu algılama normal,

Bu köşenin sürekli okurları ise benim başından beri savaşın karşısında olduğumu biliyorlar,

Ben yıllardır Irak’taki mevcut statükonun Türkiye’nin aleyhine olduğunu savunmama rağmen, bunun ABD’nin çıkarları doğrultusunda, savaşla değişmesinden yana değilim,

Ancak bir başka gerçekleri bilmeyecek kadar ‘‘avanak’’ da değilim,

Daha önce de yazdım,

Irak’a yapılacak müdahale konusunda saflar ‘‘savaşı isteyenler’’ ve ‘‘savaşı istemeyenler’’ olarak şekillenmiyor,

Böyle görünse de bu böyle değil,

Fransa, savaş istemiyor,

Irak’ı ve Iraklıları çok sevdiği için mi?

Hayır,

Fransa, ABD’nin boş bıraktığı ‘‘petrol ülkelerinde’’ uzun zamandan beri müthiş bir çalışma yürütüyor, Bunu daha önce bu köşede dile getirdim,

Irak ve İran gibi iki riskli ve ABD ile sorunlu ülkede Fransız petrol devlerinin son yıllarda elde ettiği imtiyazlar bu çalışmanın ürünü,

Kuzey Irak’taki Kürtler üzerinde de Fransa’nın yıllardır süren faaliyetleri var,

Fransa, Irak’ın bir savaşla altüst olmasını bu yüzden istemiyor,

Çünkü savaşla Irak hiyerarşisinin değişmesi, Fransa’nın 10 yıllık çabalarının çöpe gitmesi demek,

Bunun yanı sıra Fransa ve buna bağlı olarak AB, Amerika’nın Irak’tan sonra bölgede kuracağı hakimiyetin genişlemesinden de korkuyor,

Türkiye’nin durumu ise kendine özel,

Finlandiya’da ya da Norveç’te savaş karşıtı olmak kolay,

Biz ise istesek de, istemesek de zaten olayın tarafıyız,

Kuzey Irak diye bir derdimiz var ve oradaki gelişmeler bizi ilgilendiriyor,

IMF diye bir derdimiz var, ABD’nin buradaki hakimiyeti bizi ilgilendiriyor,

100 milyar doların üzerinde dış borcumuz var bu borcun çevrilmesi bizi ilgilendiriyor,

‘‘ABD’ye üs açarak’’ savaşa dahil olsak da, Amerika’ya ‘‘Başının çaresine bak’’ diyerek uzağında kalmaya çalışsak da, bu gelişmelerden ötürü Türkiye büyük kayıplara uğrayacak, Bizi bu da ilgilendiriyor,,

Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu açmazı ‘‘savaş yandaşlığı’’ veya ‘‘savaş karşıtlığı’’ diye basite indirgemek bu yüzden doğru değil,

Yoksa en kolayı ‘‘savaşa karşı’’ olmak,”

İkinci hatırlatma 25 Şubat 2003 tarihli:

“KUZEY Irak Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılının en önemli gündem maddesi olacak, Bunun sinyalleri şimdiden gelmeye başladı, Barzani ve Talabani Türkiye’ye ‘‘sert’’ çıkışlar yapıyorlar, Bu çıkışlarda ciddi bir ‘‘had’’ aşımı söz konusu,

Türk askeri ile çatışmak, Türk ordusuna ‘‘çirkin yakıştırmalar’’ yapmak Saddam Hüseyin’in ‘‘kırık dökük’’ tanklarından bile ‘‘çil yavrusu gibi’’ kaçanların cüret edebileceği bir şey değil,

Ancak ABD buradaki Kürt grupları uzun süreden beri şımarttığı, bölge 1991’den bu yana ‘‘NGO’’ adı altında çalışan ve bizim yıllar önce defalarca konu ettiğimiz Batılı ‘‘ajanlarca’’ organize edildiği için bu durumun ortaya çıkacağı belliydi,

Tabii Türkiye’deki siyasi iktidarların burası ile ilgili politika üretememesi ve bölgeyi başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılılara teslim etmesi de ayrı bir faktör oldu, Türkiye ne yazık ki, Kuzey Irak’ı ‘‘siyasi’’ olarak görmezden geldi ve ‘‘askeri harekát alanı’’ saymakla yetindi,

Şimdi bunun bedelini ödüyoruz,

Bir dönem Türk Lirası’nı ‘‘legal para birimi’’ yapmak için Türkiye’den izin isteyen Kuzey Iraklı Kürtler, şimdi Türk askeri ile çatışmaktan söz edilebilecek kadar ‘‘gemi azıya almış’’ görünüyorlar, Amerikan yönetimleri açısından ise durum ‘‘Türkiye ile Kürt gruplar arasında tercih yapma’’ noktasını ‘‘sıkıntılı bir durum’’ olarak görecek kadar önemli hale gelmiş,

Türkiye içinde de HADEP’in tavrına bakarsanız, bu ‘‘küstah’’ tavrın ‘‘tetiklenmiş’’ bir tavır olduğunu ve Türkiye’nin bölgede yeni ve sancılı bir baş ağrısıyla karşılaşacağını anlarsınız,

Görülüyor ki, Türkiye’nin ‘‘savaşa yaklaşımı’’ sadece ‘‘savaşla’’ sınırlı kalmayacak riskler içeriyor, 1991’den bu yana yapılan ‘‘siyasi hatalar’’ nedeniyle bu hale gelen durum, şimdi yine ve bir kez daha ‘‘ordumuza’’ havale ediliyor,

Ancak nereye kadar!”

Üçüncü yazının tarihi ise 26 Şubat 2003:

“TÜRKİYE’nin ABD’ye ‘‘Türk ordusunun da Kuzey Irak’ta bulunması şartıyla’’ verdiği destek ‘‘geniş çevrelerde’’ eleştiriliyor,

Ama bir kez daha yineliyorum: ‘‘Finlandiya’da savaş karşıtı olmakla, Türkiye’de savaş karşıtı olmak aynı şey değil,’’

Kuzey Irak’taki ‘‘sözde Kürdistan’’da gelişen tavra bakarsanız, Türkiye’de en azından ‘‘devlet yöneticisi’’ düzeyinde savaş karşıtlarının iki kez düşünmesi gerekiyor,

Cumhurbaşkanı Sezer ‘‘Savaş başlayıp bazılarımızın yakınları oralarda can vermeye başlayınca asıl tepkiler başlayacak’’ diyor,

Doğrudur,

Ama Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması Türkiye için ‘‘zaten’’ bir savaş sebebi değil mi?

Yani ABD ile Irak ilişkileri ‘‘bal şeker’’, Saddam, Bush’la ‘‘kanka’’ olsa bile Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti girişimini biz savaş sebebi saymıyor muyuz?

Türkiye’nin bu savaşa dahil olmasındaki en önemli nedenlerden biri de bu değil mi?

ABD’nin yapacağı operasyonun dışında kaldığımız zaman bölgede ‘‘aleyhimize olması muhtemel’’ gelişmeleri engellememiz kolaylaşacak mı?

Kuzey Irak’taki Kürt grupların tavrı ortada,

Üstelik de, ABD’de başta basın ve yönetime yakın bazı isimler ‘‘Kürtçü duygu sömürüsü’’ yapıyorlar,

ABD kamuoyu ‘‘Saddam’ın en büyük mağduru ABD halkı ise, ikinci büyük mağdur da Kürtler’’ diye hazırlanıyor,

Türkiye bu gelişmeleri göz ardı edebilir mi?

Türkiye’deki savaş karşıtları orada bir Kürt devleti kurulmaya başladığında da ‘‘Bırakın Kürdistan’ı kursunlar’’ diyerek ‘‘savaş karşıtı’’ olabilecekler mi?

Bu sorunun yanıtı samimiyetle verilmeden savaş karşıtı olmak kolay,”

Bunlar yaklaşık 5 yıl önce yazdığım bir grup yazının sadece bir kaçı,

Bugün gelinen noktada, o günkü savaş karşıtlarının şimdi ne dediklerini hepimiz biliyoruz,

Türkiye’nin dramı burada,

Sözde dostlarımız 50 yıl sonrasını planlarken, biz 5 yıl sonrasının geliyorum diyen gelişmelerini göremiyoruz,

Aynı sorunlarla bıkmadan boğuşmamızın nedeni bu olsa gerek,

 

 


Harekat Yapılmalı Mı?

Tezkere çıktı,

Şimdi soru hareket yapılmalı mı, ne zaman yapılmalı, hangi boyutta olmalı,

Bu konuda fikrimi soranlar var,

Ben bu konuyla ilgili fikirlerimi uzun zamandır yazıyorum,

Eğer hedef sadece PKK ise harekat yüzde yüz bir başarı sağlamaz, sağlayamaz,

Korkutucu olur, ürkütücü olur ama PKK’yı bitirmez,

1990’larda bırakın harekatı bölgede üslendik, PKK bitti mi?

Hayır,

Ancak bugün Kuzey Irak’a yapılacak bir harekatın tek hedefi PKK değil,

Çok daha önemli, Türkiye açısından çok daha hayati hedefler var,

Bu harekat Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini, konumunu ve geleceğini belirleyici öneme sahip,

Sadece Türkiye’nin değil, Suriye’nin, İran’ın, Irak’ın ve Ortadoğu’nun geleceği açısından önemli,

Türkiye’nin harekatı veya harekat olasılığı, bölgemizde istikrarı bozacak ve başta Türkiye olmak üzere bölgedeki ülkelerin parçalanmaları, bölünmeleri sürecin başlamasını engelleyecek,

Şimdi bazıları “Harekat Türkiye’deki istikrarı bozar, Ekonomiyi olumsuz etkiler” diyecektir,

Doğru,

Türkiye’de istikrar bozulur, ekonomi olumsuz etkilenir,

Ancak Türkiye bu harekat kozunu kullanmazsa 10 yıl sonra istikrarı ve ekonomisi bozulacak bir Türkiye olmayabilir,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Stratejinin bugünü değil, yarını düşünerek oluşturulması gerektiğini unutmadığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları