Niye tezkere istediler?

Okurlardan gelen soru ve yorumlar arasında “Madem asker hemen bir operasyon yapmayacaktı, niye nisan ayından beri sınır ötesi operasyon için yetki istiyordu?” diyenler hayli çok,

Yerinde bir soru,

Bir örnekle açıklayayım,

Evinize hırsız girmiş, Hırsızlıkla kalmayacağı belli, tecavüze hazırlanıyor,

Evde kendinizi koruyabileceğiniz, meşru müdafaa yapabileceğiniz bir silah var ama çekmecede kilitli,

Siz anahtarı buluncaya kadar hırsız yapacağını yapıyor, işini bitirip kaçıyor,

Siz tabancaya ulaştığınızda hırsızlar kaçmış bile,

Ne yaparsınız?

Sokağa çıkıp, hırsızların  olması muhtemel yönde sağa sola rasgele ateş mi edersiniz?

Yoksa hırsızları takip edip, yerlerini bulup sonra mı gereğini yaparsınız,

Tabii en doğrusu şikayetçi olup polisten medet ummak ama polis hırsızla ortaksa başka ne yapacaksınız!

Hele hele hırsız sizin eve girerken, polis erketeye yatıp, siz sokağa fırladığınız zaman yetkisini kullanıp elinizden silahı almaya çalışırsa durum iyice berbat olmaz mı?

Tezkere de tam böyle işte,

Genelkurmay tezkereyi isterken önce kapalı kapılar adında istedi,

Olmayınca çıkıp bağırmaya başladılar,

En sonunda iş bu hale geldi,

Oysa ilk tezkere talebinde bulunulduğu zaman kış sonunda PKK’nın hareketliliği gözlemlenmişti ve bu hareketlenme eyleme dönüşmeden bir önlem alınması planlanıyordu,

Olmadı, olamadı,

Şimdi tezkere var ama eşkıya dağınık, Önümüz kış,

Eşkıyanın inine çekilme zamanı,

Askerin önünde vakit var,

Bu arada polis hırsızı yakalarsa ne ala,

Yakalamazsa, günü beklenecek,

 

 


Bu Mesleği Bıraksam mı?

TMSF Sabah’tan iki kişiyi daha kovdu,

“Editoryal bağımsızlık” sözü vererek gelen TMSF Sabah’ta adam bırakmadı,

Editoryal işlere karışmayacağız diye gelenler, idareden kimseye dokunmazken, gazetecileri kılıçtan geçiriyorlar,

İşin komiği, yazarlar kovuluyor, temsilciler kovuluyor, genel yayın yönetmeninin haberi yok, O iktidarın adamlarıyla ihaleyi kimin alacağının peşine düşmüş,

Herkes kovuluyor, Nazlı Ilıcak Sabah’a, Fehmi Koru ATV’ye geliyor,

Yazık,

Gazetede yazar diyebileceğimiz bir Hıncal Uluç kaldı, bir de Umur Talu,

Onların da eli kulağındadır,

Gidebilecekleri yer olsa, bir dakika durmayacaklarından eminim,

Bütün bunlar olurken, ne muhalefetten, ne sivil toplum kuruluşlarından çıt yok,

Gazeteciler susuyor, Gazeteci örgütleri susuyor,

Gazeteciler büyük bir ihtimalle “Acaba kovulanların yerine bizi alırlar mı acaba?” diye bekliyorlar,

Peki muhalefet partileri, ana muhalefet partisi ne yapıyor, ne bekliyor,

Olan biteni şaşkınlıkla izliyorum,

Olan biteni görünce “Gazeteciyim” demek içimden gelmez oluyor,

“Acaba bu mesleği bırakmanın zamanı geldi mi?” diye düşünüyorum,

 

 


Kim Deli

Çok sevdiğim, görüşlerine değer verdiğim, ağabey olarak gördüğüm birisi aslında çok bilinen ama hafızamdan silinmiş bir öyküyü anlattı, Ben de size hatırlatayım,

Antik Yunan site şehirlerinden birinde senatoya gelen bir kahin, yakın zamanda haftalarca sürecek yağmurların başlayacağını, her yerde büyük seller olacağını ve bu yağmurun suyundan içen herkesin delireceğini söylemiş,

Bunun üzerine senato üyeleri yağmurlar başlamadan büyük bir sarnıç yapılmasını ve yağmurlar başlayınca delirmemek için bu sudan içmesini kararlaştırmış,

Dev bir sarnıç yapılmış ve içi doldurulmuş,

Bir süre sonra kahinin söylediği yağmurlar başlamış,

Site içinde yaşayanlar temiz suyu içerek delirmeden kalmışlar,

Ancak sitenin dışında yaşayan herkes yağmur suyunu içtiği için delirmiş,

Çevredeki herkes delirince, sitede yaşayanlar dışarıdakilerden farklı hale gelmişler,

Bir süre sonra dışarıdakiler normal, site içindekiler deli muamelesi görmeye başlamış,

Aradaki fark sonunda o kadar büyümüş ve dayanılmaz hale gelmiş ki, site senatosu toplanmış ve “Bu böyle gitmez, Dışarıdakiler ile çok farklılaştık, En iyisi biz de yağmur suyundan içelim ve birbirimizi daha iyi anlayalım” kararı almış,

Acaba Türkiye’de de sahneye koyulan bu müthiş tiyatro oyunundan esinlenmiş bir senaryo mu!

NOT: Felsefeci Olivier Abel bir sohbetimizde bir kısa öykü anlatmıştı, Onu da hatırladım, Çocukluğundan beri tımarhanede yaşayan  ve hiç dışarıya çıkmamış bir deli, tımarhanenin bahçesinde gezerken ilk kez tımarhaneyi  dışarıdan ayıran parmaklıklara kadar gelmiş, Parmaklıkları görünce çok şaşırmış, Parmaklıkların arasından başı uzatıp sokak yürüyen bir adama seslenmiş, “Hey sen, içerde ne var? Çok kalabalık mısınız?”

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Atlarla eşekleri aynı yarışta koşturmanın eşeklere haksızlık değil, atlara hakaret olduğunu anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları