Türban her yerde oluncaya kadar

Sonunda samimi bir söz duydum,

Sözün sahibi İslamcı Kadın Hakları ve İnsan Hakları savunucusu Hülya Şekerci,

Şekerci, türbanlı, eğitimli bir kadın,

“Hazreti Muhammed devrindeki İslamı yaşamak istiyoruz” diyecek kadar radikal,

Ömrünü türban yasaklarıyla mücadele etmeye adamış bir isim,

Dün gece sohbet ederken sordum, “Siz üniversitelerdeki türban yasağı kaldırılınca mücadelenizi noktalayacak mısınız?”

“Hayır” dedi, Ve aynen Başbakan’ın “Türban siyasi bir simge olsa ne olur” sözündeki kadar net bir itirafta bulundu,

“Sadece üniversitelerde değil, tüm kamu kurumlarında kamusal alan olarak tanımlanan her yerde, ilköğretimde, ortaöğdetimde, memuriyette, her yerde türban tam anlamıyla özgür oluncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz”

Türban konusu daha çoook tartışılacak, Bu belli,

Şekerci’nin sözleriyle hangi boyutta tartışmamız gerektiği de ortaya çıkıyor,

Anayasal düzenleme yapılıp, üniversitelerde türban serbest bırakılırsa bu kez sırada ilk öğretim okulları ve kamu kuruluşları olacak,

Türbanlı kadınlar bu sefer de oralarda toplanıp türbana özgürlük isteyecekler,

Bunu tartışacaksak böyle tartışalım,

Üniversite boyutuyla değil,

 

 


Tahsilati hızlandırmanın yolu Kartal’dan geçiyor

Kanal 1 Haber’de konuğum TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’tü,

TMSF verilerini temel alarak hazırladığımız “Hortumcular” haberini konuşmak için davet etmiştim,

Başbakan Erdoğan’ın meydanlarda verdiği “Hortumculardan hesap soracağız” sözüne rağmen, bir dönemin ünlü hortumcularının TMSF’ye devede kulak sayılabilecek ödemeler yaptığını ortaya koyduk,

Mesela Cavit Çağlar, 1,7 milyar dolarlık borcuna karşın şimdiye dek TMSF’ye 62 milyon dolar yani borcunun yaklaşık yüzde 3’ü civarında bir ödeme yapmıştı,

Digerlerinde de durum pek de farklı değildi,

TMSF’nin en fazla tahsilat yaptığı grup olarak 7 milyar dolarlık tahsilatla Uzanlar görünse de, buradan Maliye’nin vergi borçlarından dolayı aldığı öncelik nedeniyle TMSF’ye kalan miktar yaklaşık 200 milyon dolardı,

Ahmet Ertürk’ün teyit ettiği bilgilere göre TMSF en büyük tahsilatı “Protokol imzalamadığı” gruplardan yapmıştı,

Protokol imzalayan gruplar ise protokolü bir nevi “Oyalama” taktiği gibi kullanmış ve borçlarını ödememişlerdi,

Ertürk’e bu protokollerin hortumcuların kamu alacağını savsaklamak için kullanılan bir enstürman olarak kullanıldığını söyledim,

Ertürk de “Biz bu kurumlar yaşasın, Ekonomiye kazandırılsın diye böyle bir yöntem izledik, Patronlardan çok çalışanları ve bunların ekonomiye katkı sağlamasını düşündük, Ama bizim de bir sabrımız var, Eğer bu gruplar iyi niyetli davranmaya yönelmezlerse gereğini yapacağız”  dedi,

Ertürk’e “Haksızsınız” demek imkansız,

Tavrı doğru,

Ama bu iş artık TMSF ile ve dürüst vatandaşlarla alay etme noktasına geldi, Kimbilir belki de bunları yeniden Kartal’a yollamak lazım,

İstanbul lüks eğlence mekanlarında sürterken kamuya olan borçları akıllarına gelmiyor olabilir,  

 

 


Çalık ailesi güçleniyor

Sabah-ATV ihalesini kazanan ama henüz RTÜK onayı çıkmadığı için grubu devralamayan Çalık’la ilgili iş dünyasında pek çok dedikodu üretiliyor,

İddialar Çalık’ın 1,1 milyar doları hala denkleştiremediği yolunda,

“Grup günden güne eriyor, Para hazır olsa bu iş bu kadar uzamazdı, Çalık malını alır ve hemen kontrolü sağlardı, Bu işin uzaması normal değil,  RTÜK Başbakan’ın bir göz işaretine bakar, Onu bekliyorlar” diyen çok,

Sürecin uzaması gerçekten ilginç,

Grubun başı kıçı belli değil,

TMSF’nin tam bir kontrolü yok,

Çalık’da henüz kontrolü ele almadı,

Karışık bir durum,

Ancak görünen bir şey var ki, Çalık ailesi giderek daha etkin bir hale geliyor,

Türkiye açısından son derece önemli bir işleve sahip, iş dünyasının önemli kuruluşlarından DEİK’in başına Çalık’ın eniştesi, yani kız kardeşinin kocası geçiyormuş,

Hayırlı uğurlu olsun, ,

 

 


Sudan çelişkisi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül doğru yanlış demeden selefi Sezer ne yaptıysa 180 derece zıttını yapmaya ahdetmiş görünüyor,

Daha önceki ziyaret talebi 10, Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrilen Sudan Cumhurbaşkanı’nı, Abdullah Gül bağrına bastı,

Bir yandan Başbakan Erdoğan gittiği her uluslararası toplantıda, Başkan Bush’la yaptığı görüşmede bile Darfur’daki insanlık ayıbından ve dramından söz ediyor, diğer yandan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül uluslararası camia tarafından bu dramın sorumlusu olarak görülen adamı bağrına basıyor,

Bu nasıl bir devlet yönetimidir, bu nasıl bir koordinasyondur,

Anlayan varsa bana da anlatsın, 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kaostan beslenmediğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları