Borsa yine düşüyor

Geçen ilkbahardaydı galiba,

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt şimdi hatırmaladığım bir nedenle hükümete bir uyarıda bulunmuştu,

Her zaman olduğu gibi ortamın gergin olduğu günlerdi ve Büyükanıt’ın açıklamasıyla ortam daha da gerilmişti,

Açıklamanın ardından kısa süreliğine de olsa borsada “Hafif” bir düşüş yaşanmıştı,

Bir kaç gün sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yaşar Büyükanıt’a sitem etmiş, “Borsayı düşürmekle” suçlamıştı,

Türban tartışmaları başladığından beri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası düşüyor,

Dolar ise ufak ufak yükseliyor,

Bakıyorum da, Başbakan’dan pek ses çıkmıyor,

Herhalde aradan geçen bir yıla yakın zaman içinde Başbakan Erdoğan ülkenin önemli meselelerinin, borsadan veya dolardan çok daha önemli olduğunu anlamış olmalı,

Çünkü çıkıp da “Yahu bir türban tutturdunuz, Borsa düşüyor, dolar yükseliyor,” dediğini duymadım,

 

 


Anayasa aslında değişmedi

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu Teke Tek’te çok önemli bir tespitte bulundu,

Kanadoğlu diyor ki, “Anayasa’da yapılan değişiklikler üniversitelerde türbanın önünü açmaz, Çünkü değişiklikler aslında hiç bir şeyi değiştirmiyor, 10, ve 42, maddeler içerikleri ve anlamları aynen korunarak farklı bir dille yeniden yazıldı, Bunlar türbanın önünü açmaz, Türbanı önünü açmak için Yüksek Öğretim Kanunu’nun ek 17, maddesini değiştirmek gerekir, Bu değişirse Anayasa’da temel bir değişiklik yapılmadığı için ek 17, maddenin yerine getirilen madde Anayasa Mahkemesi’nden döner, Yasayı değiştirenler bunu biliyorlar, Bu nedenle 17, maddeye dokunmuyorlar, Bu yüzden de türban konusunda yeni bir durum yok”

Okumadan tartışan bir toplum olduğumuz için Kandoğlu’nun ne kadar haklı olduğunu kimse farketmiyor,

10, ve 42, maddelerin yeni halini okuduğunuz zaman eski halinden pek de büyük bir fark içermediğini ve türbanın önünü açacak bir unsur içermediğini görüyorsunuz,

Ama kimse okumadığı ve herkes kulaktan dolma tartıştığı için bir kıyamettir kopuyor,

 

 


Reha’nın sevgilileri ölüm tehlikesi altında

Geçenlerde Reha Muhtar’ın evinin yakınlarında çekilmiş bir fotoğraf gazetelere yansıdı,

Reha, yeni kız arkadaşı ile birlikte otomobiline biniyor,

Reha Muhtar bu fotoğrafları çekenlere çok kızdı, Verdi veriştirdi,

Bense fotoğraflardaki başka bir unsura takıldım,

Önde, şoför koltuğunun yanındaki yolcu koltuğundaki bir görüntüye,

Bu koltuğun emniyet kemeri, koltuğun üzerinden geçirilmiş ve emniyet kemeri bağlantısına takılı biçimde duruyordu,

Belli ki, önde oturan kişi emniyet kemerini takmıyordu ve emniyet kemeri uyarı alarmı çalışmasın diye kemer yolcunun altından bağlanmıştı,

Yani Reha Muhtar’ın sevgilisi her kimse hem trafik kurallarını ihlal ediyordu, hem de ciddi bir tehlike içinde yolculuk ediyordu,

Aman Reha, o emniyet kemerini hemen düzelt,

Yanındaki her kimse kemeri kullansın,

Biliyorum senin sevgili bulma konusunda bir sıkıntın yok ama bu kızlar canlarını sokakta bulmuyorlar,

 

 


Barlas’la bir öğleden sonra

Dün Bebek’te Koru Kahve’de bir kaç dostla oturmuş sohbet ediyorduk,

Birden bire Mehmet Barlas’ı özlediğimi düşündüm,

Hemen telefon açtım,

“Nerdesin” dedi,

“Bebek’teyim” dedim,

“Yarım saate oradayım” dedi,

28 dakika sonra bütün heybetiyle kapıdan girdi,

Son olarak bir kaç ay önce yine Bebek’te buluşmuştuk,

Bir öğle yemeğinde,

Murat Bardakçı, ben ve Mehmet Barlas buluşacaktık,

Gelirken yolda Star’ın Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’na raslamıştım,

Onu da davet etmiştim,

Sonra Mustafa Denizli telefon açınca “Hadi sen de gel” demiştim,

Öğle saatlerinde başlamış akşam üzerine kadar balık rakı yapmıştık,

Mustafa ise meyve suyuyla idare etmişti,

O gün bugündür görmüyordum,

Sarıldık, kucaklaştık,

Haliyle siyaset konuştuk,

“Türban konusu anlamsız oldu, Gereksiz bir girişim, gereksiz bir gerilim” düşüncesindeydi,

Tayyip Erdoğan’ın türbanı bir “İktidar sembolü haline getirdiğini” düşünüyor ve bunu yanlış buluyordu,

Bitmek tükenmek bilmeyen fıkralarını, her olayla ilgili yaşanmış hikayelerini anlattı,

Güldük, Eğlendik, düşündük,

Farkı düşünceleri dile getirdik, Ama birbirimizi hiç kırmadan,

Bir ara “heykel Atatürkçülüğüne” lafi getirdi, “Hangimiz Atatürk’ün yaptıklarını inkar edebiliriz, Ama o artık yok, Geleceği tartışırken 70 yıl önce ölmüş bir adam referans alınır mı hiç?” dedi,

“Peki Mehmet Abi, geleceği tartışırken 1500 yıllık bir başka referansı alanlara ne demeli” dedim,

“O da yanlış o da yanlış” dedi,

Sonra çocukluğundan bir anı anlattı, “Ankara’da çocuklar Atatürk heykelinin önünden geçerken durup selam verirlerdi” dedi,

“Ben hala veriyorum” dedim,

Şaşkın şaşkın baktı,

“Yolumda bir Mehmet Barlas heykeli ile karşılaşsam ona da selam veririm, Sevgiden, Başka bir nedeni yok” dedim,

Güldü,

Bir de haber verdi,

NTV’yi bırakıyormuş,

ATV’de haberlerde bir şeyler yapacakmış ama daha henüz netlik kazanmamış,

Herhalde Sabah’ta da yazacak,

Hayırlı olsun, 

 

 


64 yıl önce Eskişehir’de

Hazır söz Barlas’lardan açılmışken, Mehmet Barlas’ın eşi Canan Barlas’a bir çift lafım var,

Canan Hanım geçen pazar Habertürk’te Basın Klübü’nün konukları arasındaydı,

Lafın bir yerinde şöyle dedi:

“Benim çocukluğum Eskişehir’de geçti, 50 yıl önce Eskişehir’de başı açık tek bir kadın vardı,”

Bu söz Eskişehir’de infial yaratmış,

Eskişehir Belediye Başkanı Profesör Büyükerşen Habertürk canlı yayınına bağlanıp bu sözlerin doğru olmadığını söylemek istemiş,

Her nedense Büyükerşen’i yayına bağlamamışlar,

Habertürk’ün yayınına ulaşamayanlar bana ulaştılar,

O yıllardan kalma onlarca fotoğraf gönderdiler,

Aslında hiç gerek yoktu,

Çünkü benim annem de Eskişehir doğumlu,

1944 yılında Eskişehir’de doğmuş,

Yani 50 sene önce değil, 64 sene önce,

Ve onu doğuran rahmetli annanemin başı açıktı,

O dönemin fotoğraflarını çok gördüm,

Başı kapalı bir tek kişi hatırlamıyorum,

Tabii bu dediğim Eskişehir’in kent merkezi,

Canan Hanım Eskişehir’in köylerinden birinde büyüdüyse onu bilemem,

Kimbilir belki o yıllarda oralarda fotoğraf makinası bile yoktu,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Einstein sergisini gezerken tartıştığımız konulardan ötürü utanç duymadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları