Doğur ama çalışma

Başbakan Erdoğan ailelere, daha doğrusu kadınlara sesleniyor,

“En az üç çocuk doğurun”

Bakma, yetiştirme, doğru düzgün eğitim aldırma imkanı olanlar için hiç de fena teklif değil,

Ama ne yazık ki, bu teklifi değerlendirenler onlar olmayacak,

Bebekliğimde benim bakıcılığımı yapan, ailenin emektarı bir “Emine Bacı” vardı,

Özü sözü bir, bir Kürt kadınıydı,

Bu nedenle adı “Deli Emine”ye çıkmıştı,

Kocası da şofördü,

Deli Emine’nin 8 çocuğu vardı,

Bir gün annem Emine’ye sormuş, “Emine zor zar geçiniyorsunuz, Niye bu kadar çocuk yapıyorsun,”

Emine’nin yanıtını annem yıllarca herkese anlatıp durdu: “Şimdi siz çoksunuz, 40 yıl sonra biz çok olucaz, Şimdi ben senin yanında çalışıyorum, O zaman senin çocukların benim çocuklarımın yanında çalışacak”

Emine’nin hayali tam olarak gerçekleşmedi,

Çocuklarından birkaçı Almanya’ya işçi olarak gittiler,

Kalanlar da ya memur ya da işçi oldular,

Başbakan’ın 3 çocuk önerisinde benzer bir etnik veya sosyal yaklaşım var mı bilemiyorum,

Ama yazının başına dönmek istiyorum, 

Başbakan 3 çocuk sahibi olun diyor, Ancak önemli olan çocuğu doğurmak değil yetiştirmek,

Başbakan Erdoğan işte burada çelişkiye düşüyor,

Çocuğu yetiştirebilmek için, asgari düzeyde de olsa gelir gerekiyor,

Başbakan’ın başkanlık ettiği hükümet ne yapıyor,

Yeni bir Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı getiriyor,

Bu tasarı ne yapıyor?

Kadınların doğum izinlerini kısaltıyor, süt parasını kesiyor, doğum yardımını azaltıyor, işyerlerinde kreş zorunluluğunu ortadan kaldırıyor,

Yani çalışan kadına “Doğum yapma” diyor,

Hükümetin hazırladığı yasa çalışan kadına “Çocuk doğurma” diyor,

Hükümetin Başbakan’ı “En az 3 çocuk doğrun” diyor,

Buradan ne sonuç çıkıyor,

Kadınlar evde otursunlar, Doğursunlar ama çalışmasınlar,

Yoksa ben mi yanlış anlıyorum,

 

 


Dinleme ve şantaj

Önce bir generalin sınır ötesi operasyonla ilgili konuşmaları, ardından eski YÖK Başkanı’nın sözleri, sonra başka paşaların ve bazı yargı mensuplarının sözleri Youtube’a düştü,

Bunlardan birincisi ülke güvenliği açısından müthiş bir olaydı,

Askeri sırlar ortalığa saçılmıştı,

Silahlı Kuvvetlerin bu kaydı kimin, daha doğrusu onların deyişiyle kimlerin yaptığını bildiğini biliyorum,

Diğerlerinden bahsetmeye bile gerek yok,

Ve dün eski Adalet bakanı, şimdinin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek bu sözlerin yargı tarafından incelenmesini istiyor,

İncelenmesi istenen sözler, yasa dışı yollarla yapılmış dinlemeler,

Dünyanın başka bir yerinde olsa bu dinlemeyi yapanlar araştırılır, burada dinlenenlerin incelenmesi isteniyor,

Cemil Çiçek bilmiyor mu bilmem ama yasa dışı dinlemeyle elde edilen veriler yok hükmündedir,

Zaten dinlemeyi yapanlar da bunu gayet iyi biliyorlar,

Bu nedenle de bu dinleme kayıtlarını yargıya intikal ettirmeyip, ortalığa dökerek kurumlara ve kişilere olan güveni sarsmak istiyorlar,

Maksat bağcı dövmekten de öte bağı harap etmek,

Peki bu dinlemeleri kim yapıyor?

Belli ki, kim isterse yapıyor,

Ancak yıllardır altını çizip durduğum bir gerçek var,

Türkiye’nin çok bilinen, çok etkili olduğu söylenen bir cemaati yıllardır polis içinde örgütlenip duruyor,

Orduya sızma girişimleri hep engellendiği veya en azından biz öyle zannettiğimiz için polis içinde örgütleniyorlar,

Ve şimdilerde Emniyet İstihbarat bölümünde çok etkili oldukları söyleniyor,

Bu adamlar ellerindeki imkanlarla herkesi dinleyip, herkes hakkında çok özel bilgilere ulaşabiliyorlar,

Hiç biri bununla ilgili yargılanmadığı, Türkiye’de izinsiz telefon dinlemenin müeyyidesi hiç kimseye uygulanmadığı için bu işi fütursuzca yapabiliyorlar,

Doğrusunu isterseniz ben ortalığa saçılan bu konuşmalardan korkmuyorum,

Beni asıl korkutan ortalığa dökülmeyen dinlemeler,

Bunların kamu yönetiminin en üst düzeyini bile şantajı açık bir hale getirmiş olmasından korkuyorum,

Bu bilgilerin dinlemeyi yapan kişi veya cemaatleri sağladığı güçten korkuyorum,

 

 


Çok sıkıcı

Bazı okurlardan mesajlar geliyor,

“Abuk sabuk şeyler yazma, Otomobil motomobil yazılarını boşver siyaset yaz”

Epeydir otomobil motomobil yazdığım falan yok ama ben de tam aksini düşünüyorum,

Keşke öyle bir Türkiye’de yaşasak ki, hiç siyaset yazma gereğimiz olmasa,

Ama ne yazık ki, yazıyoruz,

Hem gereğinden fazla yazıyorum,

Ve bana yazma diyen okurlara da sormak istiyorum,

Allah aşkına siz sabahtan akşama, akşamdan sabaha siyasetle mi yaşıyorsunuz,

Hiç otomobile binmiyor, trafikle boğuşmuyor, müzik dinlemiyor, sinemaya gitmiyor, kitap okumuyor, sevmiyor, sevişmiyor, seyahat etmiyor musunuz?

Hayatınız bu kadar mı sıkıcı!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendimiz gibi düşünmeyenlerin de doğru düşüncelere sahip olabileceğini anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları