Krizin nedeni kömür parası mı

IMF ile anlaşmaya varılmasındaki en büyük sorunun belediye harcamaları konusunda hükümetle IMF arasında bir uzlaşma sağlanamamasından kaynaklandığını, hükümetin bu konudaki en yetkili ağzı açıkladı,

IMF ile her konuda bir mutabakat sağlanmış ama belediye harcamalarında sağlanamamış,

Yani Başbakan’ın tabiriyle "Ümüğün sıkıldığı yer’ belediyelerin harcamaları,

Bu sözlerden anladığımız şu:

IMF, AKP’nin belediyeler aracılığıyla dağıttığı kömür, gıda, giyecek yardımlarının azaltılmasını istemiş,

Bakın size şu IMF’in yaptığına,

Tam de yerel seçimler arifesinde bu istenir mi!

Ne isteseniz olur ama bu olmaz,

Bu harcamaların sadece kömürle ilgili bölümünün yılda yaklaşık 1,2 milyar dolar tuttuğu söyleniyor, 1,8 milyar dolar kadar da diğer yardımlar tutuyor,

Sosyal dayanışma ve yardım adı altında oy avcılığına dönüşen bu büyük fatura doğrudan belediyelerin üzerine yıkılıyor,

Bunun yanında bir de AKP’ye oy toplamakla görevli vakıf ve derneklere getirilen vergi muafiyeti var ki, bunun da hazineye kaybı buna yakın miktarlarda,

Belli ki, IMF bunlara dikkat çekmiş ve buralarda tasarruf istemiş,

AKP hükümeti ise buna yanaşmamış,

Türkiye bir kez daha oya, seçime kurban ediliyor,

Ama içimden "Müstahak değiliz" demek gelmiyor,

 

 


Kendi ekonomisiyle kavga eden Başbakan

Başbakan IMF ile anlaşma konusunda "Ümüğümüzü sıkmazlarsa anlaşırız" anlamına gelen bir cümle sarf etmişti,

Bense daha 1 yıl önceden "Türkiye’de istikrarın süreceğinin gösterilmesi için, gerek olsa bile IMF ile bir anlaşmanın iyi olacağını" yazıyordum,

Başbakan’ın "Ümüğümüzü sıktırmayız" şeklindeki "Popülist"  söylemi o günlerde bazılarınca olumlu bulundu,

O gün ümük sıkmanın yanlışlığından söz eden Başbakan bugün kendisini bankaların "Ümüğün çökmüş" durumda,

İktidar yanlısı "Özgür medya" Başbakanla birlikte bankalara yükleniyor,

Bankalar çok karlıymış, karlarını sermayeye eklesinlermiş, kredileri geri çağırmasınlarmış, kredi musluklarını açsınlarmış,

Baştan sona bilgisizlik kokan yaklaşımlar,

Bugün gelişmekte olan krizde Türk bankalarının hiç bir suçu yok,

Krizin büyüme nedeni baştan sona hükümetin eylemsizliği,

Hiç bir önlem alınmayınca kabak bankaların başına patlıyor,

İki ay önce 1 milyar dolar sermayesi olan bankaların sermayesi bugün 650 milyon dolara düştü,

Bankaların suçu mu?

Sermayeler kur nedeniyle eriyince, kredilerin sermayeye oranı inanılmaz yükseldi,

Bankaların suçu mu?

Keza bankaların yurt dışından aldıkları sendikasyonların sermayeye oranı da inanılmaz ölçüde arttı,

Bankaların suçu mu?

Bu durumdaki bankalar kredi geri çağırmayıp da ne yapacak!

Suçlu duruma mı düşsünler!

Başbakan bütün bunları ya bilmiyor, ya kimse kendisine anlatmıyor, ya da kendisine anlatılanlara inanmıyor güvenmiyor ve belki de en kötüsü anlamıyor,

Bu yüzden de dönüp kendi bankalarıyla, kendi ekonomisinin can damarıyla kavga ediyor,

Peki madem öyle, kamuya ait Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank açsın kredi musluklarını,

Açamazlar,

Başbakan bunun bile farkında değil,

Kendisi kılını kıpırdatmıyor,

Bankaları suçluyor,

Korkudan kimse de soramıyor "Siz ne yaptınız?" diye,

Çünkü soran fırçayı yiyip oturuyor,

Bütün dünya bankalarına sahip çıkıyor, destek oluyor,

Bizimkisi bankaları dövüyor,

Herhalde dayak cennetten çıkmadır diye düşünüyor,

 

 


Biat medyası ve altın oran

Bankaları hükümete karşısında haklı bulduğumu söylemem, sakın ola ki, Akbank’ı da haklı bulduğum şeklinde algılanmasın,

Akbank’ın yatacak yeri yok,

1,5 milyar dolar kar açıklayıp, o kadar emeği olan 1200 (Bu konuyu haber yapmaktan kaçınan bir gazetenin ekonomi sorumlusuna göre 1700), kişiye işten çıkarmanın hiç bir haklı gerekçesi olamaz,

Çıkarılanlar arasında 6 aylık hamile bir kadın da var, Bana mail atmış, oradan öğrendim,

Bu mu insanlık,

Bir yanda Sakıp Sabancı’nın sağlığında Türkiye’nin halk tarafından en sevilen sanayi grubu, diğer yanda en karlı olduğu dönemde kriz bahanesiyle 1200 kişili kapı önüne koyan bir anlayış,

Herhalde Sakıp Ağa’nın kemikleri sızlıyordur, Herhalde Sakıp Sabancı yaşasaydı böyle bir ayıba imza atılmazdı,

Akbank kadar, Türkiye’de büyük medyanın da büyük ayıbı var,

Gazeteler bu olayı haber yapmamak uzun süre direndiler,

Hürriyet tepkiler sonucunda minicik bir haber yaptı,

Hürriyet ve Milliyet’in internet siteleri bu haberin altına yapılan yorumları görünce, yorumları hemen kaldırdılar,

Bu mu gazetecilik,

Bu mu halk gazeteciliği,

Bir yanda reklam vermeyen Turkcell’i haklı olduğu konuda yerin dibine sok, diğer yanda reklam veriyor diye Akbank hakkındaki haberi görmezden gel,

Bu mu medyacılık, bu mu gazetecilik,

Değil ama bu olmuş,

Niye?

Çünkü bu medya bir gazeteyi 100 kuruşa mal ediyor,

Peki kaça satıyor,

En kabadayısı 40 kuruşa,

Ondan da eline geçen 27 kuruş,

Gerisi nereden geliyor, açığı kim finanse ediyor,

Ya hükümet, ya cemaat, ya reklam veren,

Bu yüzden de kimisi hükümete, kimisi cemaate, kimisi de reklam verene biat ediyor,

Bunlar arasında reklam verenin aslında böyle talebi yok,

Reklam veren aslında saygın medya istiyor,

Aleyhine bile olsa doğru habere kızmıyor, Bu haberleri kurumsal kimliğini düzeltmekte kullanıyor,

Ama biat kültürüne alışanlar reklam verenin de biat beklediğini düşünüyor ve öyle davranıyor,

Önemli olanın saygınlık olduğunu fark etmiyor bile,

100 kuruşluk gazetenin yüzde 25’i okura finanse ettiriliyor,

Peki kamuoyu araştırmalarında medyaya güvenin oranı ne çıkıyor biliyor musunuz?

Tam yüzde 25,

Altın oran gibi bir şey,

Vatandaş parasını verdiği kadarına güveniyor,

Fazlasına değil,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazetecilik ve gazete patronluğu yapacak olanların ruhu aç olmadığı zaman

Erişilebilirlik Araçları