Başbakan’la bahse girmek istiyorum

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Yerel seçimlerde 2, parti olursak genel başkanlığı bırakırım” dedi,

22 Temmuz seçimlerinden önce de aynı taktiği uygulamıştı,

Tuttuğunu görünce tekrarlıyor,

Başbakan’ın girdiği bahis  komik,

Bitmiş maçın sonucuna İddaa oynamak gibi,

Yerel seçim sonuçları belli,

AKP’nin 2, parti olması için mucizeler gerekiyor,

AKP oy kaybediyor ama ortada şimdilik ciddi bir alternatif olmadığı için AKP’yi geçebilen tek seçenek “Kararsızlık”

Bir kaç ay önce ben AKP’nin yerel seçimlerde yüzde 60’ın üzerinde oy alacağını düşünüyordum,

Bu oranın bugün düştüğü kesin,

Ancak yine de yüzde 40’ın üzerinde olacak gibi duruyor,

Bunun iki nedeni var,

Birincisi yerel seçimlerde iktidara yönelmek adettendir,

İkincisi AKP belediyelerde hükümetten daha başarılı,

Son dönemde bu başarıda iktidar olanaklarını kullanmanın artı etkisi olsa da, AKP yerel yönetimi iyi beceriyor,

Buradaki tek sıkıntı yolsuzluklar ama Türkiye ne yazık ki, yolsuzluklara çok da duyarlı değil,

Bu yüzden Başbakan Erdoğan’ın “2, parti olursak genel bakanlığı bırakırım” sözleri hiç bir somut anlam ifade etmiyor,

Benim merak ettiğim, Başbakan Erdoğan önümüzdeki genel seçimlerde aynı iddiayı ortaya koyabilecek mi?

Yani geçen seçimlerde söylediği “Oyumuz düşerse bırakırım” restini bir kez daha tekrarlayabilecek mi?

Hiç zannetmiyorum,

Fabrikalar peş peşe kapanıyor,

Sadece Bursa’da bir ay içinde işini kaybeden insan sayısı 30 binin üzerinde,

Tekstil çöktü,

Otomotiv çöküyor,

Ki daha kriz gelmedi,

Gelince ne olacağını tahmin etmek dahi istemiyorum,

Hükümet ise Derviş’ten devraldığı programın üzerine taş dahi koyamadığı için çaresizce izliyor,

Başbakan’la şimdiden bir dahaki genel seçimler üzerine iddiaya girmek isterim,

AKP, 22 Temmuz seçimlerinde aldığı oydan çok daha azını alacak,

Benim iddiam oynanmış maç üzerine değil,

Daha epey vakti var,

Düşünüp taşınsın,

Seçim sonuçlarının açıklanacağı sabaha kadar vakti var,

Ben buradayım,

 


Dolar da düştü akaryakıt düşmemekte ısrar ediyor

Geçen hafta POAŞ Genel Müdürü Melih Türker’in akaryakıtta fiyatların düşmemesi ile ilgili olarak topu TÜPRAŞ’a attığını ve tüketicilerin TÜPRAŞ önünde eylem yapmasını söylediğini yazdım,

Yazıdan hemen sonra POAŞ Genel Müdürü Melih Türker aradı,

“Ben onu kastetmedim” dedi,

Sözlerine açıklık getirmek istiyordu,

“Ben daha önce Shell’de görev yaptım, Gazeteci arkadaşlarımızın akaryakıt fiyatlarının neden düşmediğini sorması üzerine de yurt dışından örnekler verdim, Tüketicilerin hak arayışı içinde olması gerektiğini söyledim, Fransa’da kamyoncuların rafineri önünde, rafineriyi bloke ederek akaryakıt fiyatlarındaki artışı protesto ettiğini ve bu eylemin sonuca ulaştığını anlattım, Bu anlattıklarımdan TÜPRAŞ önünde eylem yapılması sonucu çıkmaz, Beni böyle bir cümlem yok” dedi,

Ben de “Peki Türkiye’de TÜPRAŞ’tan başka rafineri var mı?” diye sordum,

“Haklısınız yok ama benim kastım sivil toplumun tüketicinin tüketimden kaynaklanan gücünü kullanması üzerineydi, Sivil toplumun harekete geçmesi içindi, Fiyatların düşmemesinden kimi sorumlu görüyorlarsa eylemlerini ona yöneltsinler, Sivil toplum gücünü kullansın, Benim verdiğim Batılı demokrasi örneğiydi, Yanlış anlaşıldı” dedi,

“Yani sizin tesislerde de gösteri yapabilirler mi?” diye sordum,

Güldü, “Yüksek fiyattan kimi sorumlu görüyorlarsa orada yapsınlar, Herkes de sorumluluğunu bilsin, halkı aydınlatsın, Bizsek biz, başkasıysa başkası, Önemli olan toplumsal bilinçle bu işin üzerine gidilmesi” dedi,

“Ben tam da bunun için uğraşıyorum” dedim,

“Her gün okuyorum, Çok da iyi yapıyorsunuz,” dedi,

Sonuç olarak benim gördüğüm şudur,

Akaryakıt fiyatları düşüyor,

Dolar da düşüyor,

Akaryakıt fiyatları ise Türkiye’de düşmüyor,

Allah nazardan saklasın ne sağlammış

 


Akrep akrepliğini yapar

Sabah ve ATV’ye el koyulmasını işini TMSF ile birlikte organize eden Aydın Doğan’ın  bu işten nasıl bir ettiğini hesap adamı Yavuz Semerci Gazeteport’ta yazmış,

Çok çarpıcı bir analiz,

2006 yılında televizyon reklam pazarında Kanal D’nin payı yüzde 34, ATV’nin payı yüzde 31,

2007’nin ilk üç ayında ATV önde,

2007’nin 4, ayının ilk günü TMSF ATV’ye el koyuyor,

2007 sonunda televizyon reklam pazarında Kanal D’nin payı yüzde 38’e yükseliyor,

ATV’nin payı yüzde 25’e geriliyor,

2008 yılında aynı pazarda Kanal D’nin payı yüzde 40’a çıkıyor, ATV’nin payı yüzde 23’e geriliyor,

Bu arada yine Aydın Doğan’a ait Star TV reklam pazar payını 3 puan arttırıyor,

Anlayacağınız ATV’ye el koyulmasından Doğan Grubunun kazancı sadece televizyon tarafında bir kaç yüz milyon dolar,

Gazete tarafında ise durum daha da vahim,

Sabah gazetesi AB grubunda müthiş bir okur kaybı yaşadığı, tiraj ve etkinlikte müthiş bir gerilemenin içinde olduğu için gazete reklam pazarında Hürriyet’in egemenliği artık karşı koyulamaz bir noktada, Doğan Grubu buradan da bir kaç yüz milyon dolarlık bir ekstra avantaj sağlamış olmalı,

Aydın Doğan’ın Sabah ve ATV’ye el koyulması için ne kadar bu kadar uğraştığını şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur herhalde,

Bir de Aydın Doğan’ın avukatı Barbaros Çağa’nın Dinç Bilgin’le yaptığı “Gizli sözleşme” ortaya çıkarsa mesele daha da iyi aydınlanmış olur,

Benim bunun ortaya çıkacağından zerre kuşkum yok,

Ne de olsa söz konusu olan Dinç Bilgin,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ahlaksızlıkla elde edilen başarının başarı sayılmayacağını anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları