Herkes göbeğini kaşıyan adamların peşinde

Bayram öncesi Habertürk önümde açık,

Sesi kapalı,

Program konuğuna gözümün kenarıyla bakıyorum,

Galiba AKP milletvekili diye düşünüyorum,

İşime devam ediyorum,

O sırada alt yazılar gözüme takılıyor,

AKP milletvekili zannettiğim adamın CHP’nin belediye başkan adayı olduğunu okuyorum,

Erkek olduğu için çarşafı veya türbanı yok,

Örtünmesine bakarak sınıflandırmak mümkün değil ama kılık kıyafet, sakalın biçimi durumu anlatıyor,

Basmakalıp bir yaklaşımla tipik bir AKP’li, bilemediniz BBP’li,

Ama değil,

CHP’li, Ya da CHP’li olmuş,

Sevgili Bekir Coşkun’un siyaset literatürüne soktuğu tanımlamayla tipik bir "Göbeğini kaşıyan adam"

Giderek anlıyoruz ki, göbeğini kaşıyan adamlar ille de AKP’li olmak veya AKP’li kalmak zorunda değil,

Göbeğini kaşıyan adam, o gün için bir siyasal tanımdı,

Artık sosyal bir duruma işaret ediyor,

Biliyoruz ki, Türkiye’de göbeğini kaşıyanlar ciddi bir çoğunluk,

Türkiye’de Cumhuriyet projesi, insanlara göbeklerini kaşımamayı öğretmeyi amaçlamıştı,

Bu proje 1950’lerden sonra tu kaka oldu,

Son 15 yılda ise göbek kaşımak marifet haline geldi,

Rol modeller göbek kaşıyanlardan seçildi,

Hal böyle olunca göbek kaşıyanların sayısı çoğaldı,

Ancak hiç bir siyaset bu göbek kaşıyıcıları toplu halde içine alıp toparlayamadı,

AKP buna çok yaklaştı,

Hatta başardı da,

Ancak göbek kaşıyanların oranı o kadar fazla ki, tek bir kaba sığamıyorlar,

Bunun için de kendilerine yeni ortamlar arıyorlar,

Türkiye’de oy oranını yüzde 25’lerin üzerine çıkarmak isteyen her parti, kapısını göbek kaşıyanlara açmak zorunda,

Göbeğini kaşıyanlar benim patimde olmasın diyorsanız, yüzde 25’e mahkum olursunuz,

CHP bunu gördü,

En azından İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin bunu gördü ve CHP’nin kapısı göbeğini kaşıyanlara açtı,

Göbeğini kaşımayanlar bundan rahatsız,

Göbek kaşımanın bulaşıcı olmasından ürküyor olabilirler,

Ancak şunu bilmeliler ki, göbeğini kaşımayanları dar bir alana hapseder, toplumda kimsenin göbeğini kaşımadığını zannetmelerini sağlarsanız, göbek kaşımayı engelleyemezsiniz,

 

 

 


Yazmak lazım, çekinmeden, korkmadan

Yazılar ilginçtir,

Kimini kızdırır, kiminin düşüncelerine tercüman olur,

Bazen yanlış anlaşılır, bazen de yanlış anlaşılmak istenir,

Çok tartışılan bir yazımla ilgili  olarak iletilen görüşlerden bir kaçını sizinle paylamak istiyorum:

"Merhaba Fatih Bey,

Gazetelerde ve internet portallarında bacak arası yazınıza yönelik entel-dantel tepkileri görünce, ve sizin de yanıt verme ihtiyacıyla kaleme aldığınız son yazınızı okuyunca, bir destek mesajı gönderme ihtiyacı hissettim,

Öncelikle, pişmanlık yazısı olmayan açıklamanızın altına imzamı atarım, Keza bacak arası yazınızın altına da imzamı atardım,

Bu desteği verirken, profilimi belirtmem de uygun olacaktır, 36 yaşında, çok iyi eğitimli ve donanımlı, bağımsız, okuyan, araştıran, ülke ve dünya gündemine meraklı ve duyarlı modern bir Türk kadınıyım,

Gerek kendi ülkemde, gerekse dünyanın herhangi bir yerinde (mesela şu günlerde Kongo’da) gerçekleşen kadına yönelik cinsel saldırılara olağanüstü duyarlıyım, Dünyada kitlesel ve organize, kadına yapılan cinsel saldırıların geçmişini ve içeriğini de bilirim, Bu çok özel, çok başka boyutu olan bir konudur, sizin de vurguladığınız gibi,

Bugün olanca fiyakalı aşıp taşmalarıyla size tepki gösterenlerin, en bilinen örneklere mesela biraz göz indirip, 1930’ların sonlarında Çin’i işgal eden Japon ordusunun Nanking’de gerçekleştirdikleri her türlü tanımları aşan vahşetteki kitlesel tecavüzlerinin, Koreli kadınlara yaşattıkları tecavüzlerin, İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’ya giren Sovyet ordusunun kitlesel tecavüzlerinin, ve binlerce kadının hemen intihar edişlerinin, hadi en yakın zamanlı örneklerden birisi, yanıbaşımızdaki korkunç Bosna tecavüzünün kurbanlarının ve ailelerinin birinci ağızdan kayıt altına alınmış tanık tutanaklarını, içlerinin kaldırmaya yetebileceği kadarını okusalar, bugün mesela, Irak’ta gerçekleşen tecavüzlerin fotoğraflarının yayımlandığı bazı bağımsız haber portallarına istemeden denk gelseler ve karşılarına tecavüz ederken yedikleri haltın fotoğraflarını da çekmekte ekstra eğlence bulmuş ABD askerlerinin kurbanı olan kadınların, çocukların, ailelerin korkunç acısını apaçık görseler, ya da Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 6 yaşındaki kız bebeklere bile ailelerinin gözü önünde milislerin çetece toplu tecavüz edip üzerine de kurbanların uzuvlarını hayatta bırakacak şekilde palalarla doğradıklarını bilseler ve bunun insana ve var oluşa dair nasıl her şeyin bittiği bir dip nokta olduğunu anlamaya çalışsalar, bilmiyorum soyut-havalı çığırtkanlıklarını gözden geçirme ihtiyacı hissederler mi,,

Bizimkisi kadar agresif bir coğrafyada, her türlü açık ve örtülü sayısız saldırı ve güçsüzleştirme atağıyla, bitmeyen ele geçirme, işgal etme hevesleriyle yüz yüze yaşamakta olan bir ülkede, insan bu ihtimalin kaygısını birazcık olsa içinde hissetmez mi?? Ben hep hissettim, Düşüncesi bile berbat, Öyle bir durumda kalmaktansa, ölmeyi tercih edeceğimi düşündüm,

Bugün amansız saldırılan ordumun bu ülkede gücünün tüketildiği bir durumda, belki de kaçabilecekleri bir yer olduğunu düşündükleri içindir bu umarsız rahatlıkları,, ya da düpedüz aptal oldukları içindir,

Siz, her sağduyulu, algıları açık insanın fark edebileceği ve hissedebileceği bir olguyu, çok haklı bir kaygıyı, gayet net, adlı adınca dile getirdiniz, Dile getirdiğiniz soğuk gerçek herkesin kolay baş edebileceği bir yüze vurma olmayabilir ama gerçeğin ta kendisidir, oradadır,

Yazınızı okuduğumda bir okurunuz gibi mesela, tuhaf falan da bulmadım, Abes, doze edilememiş, uygunsuz ifadeli falan da bulmadım,

"Budur" dedim sadece,

Daha söyleyebileceğim bir şey yok, En başta dediğim gibi, sözlerinizi altına imzamı atacak kadar destekliyorum,

Son olarak, gazetenizi çıkarma zamanı yaklaştığı için organize şekilde yoğunlaşmış görünen şahsınıza yönelik saldırıları, hakaretleri hiç dert etmeyeceğinizi umuyorum, Sizden nefret edenler varsa da, sevenlerinizin ezici çoğunlukta olduğu sır değil,

Dirayet, ve başarılar diliyorum,

Saygılar"

Bu bir kadın okurumdan gelendi,

Bu da bir diğeri:

"Sayın Fatih Bey,

Gündeme getirdiğiniz konu ile ilgili yaşadığım bir çocukluk anımı

aktarmak istiyorum, Umarım okumaya vaktiniz olur,

1950’lerin başında Kadıköy Ortaokulu’nda öğrenciyim, Matematik hocamız (adını yanlış hatırlamıyorsam) Sadettin Bey,,,,Hocamızın bir kolu yoktu, Tahmin edeceğiniz gibi de öğrenciler arasında adı ‘kolsuz’du,

Kolsuz hocamız gerçi iyi bir öğretmendi, fakat çok sert ve açıkçası oldukça da

küfürbaz bir insandı,

Doğal olarak, onun sinirlenmesi ve ağzına gelen sözleri söylemesi, biraz da

(kendimiz sopa yemememiz şartıyla) sınıfta heyecan yaratan bir olgu idi,

O yaşların sınıfında, siz de bilirsiniz,genellikle bir kalabalık uğultusu

vardır, Hani,kimsenin konuştuğunu pek teşhis edemezsiniz de, kaynağı belli olmayan

bir uğultu vardır sınıfta,

Bir gün böyle bir uğultu, nasıl oldu ise , sanki herkes sözleşmişcesine kesiliverdi,

O sırada,( uğultunun devam edeceğine güvenilerek ortaya salıverilen) bir ses duyuldu:

Zzzzttt, kolsuzzz!,,,,,,,

Hepimiz donakaldık, Başımıza yağacak küfür, şiddet ve tebeşir parçalarından

korunmak istercesine büzüldük,

Ama o da ne?!,,, Kolsuz hocamızdan hiçbir şiddet çıkmadı, Sadece dudaklarında

adi bir hayvan sürüsüne bakar gibi oluşan bir küçümseme ile sınıfa bir göz gezdirdi,

Sonra da ‘Oğlum, biz bu kolu vermeseydik, ananızı düşmanlar  ,,,,,,,,cekti’ dedi,

Ve hiçbir şey olmamış gibi dersini anlatmaya devam etti,

Sonradan öğrendik ki, kolsuz hocamız dört kardeşini ve kolunu Çanakkale’de bırakmış,

Acaba Sadettin hocamın kolu ve dört kardeşi boşuna mı gitti, ‘Bizim namusumuzdan sana ne’

diyenlerin büyükanaları da mı öyle düşünüyordu yoksa,

Saygılarımla,

Prof, Dr, Tahir Özgü"

Ve bu da sonuncusu:

"Sayın Altaylı,

Bence hepsini boş verin, bir ordunun görevi bu kadar vurgulayıcı anlatılamazdı, Zaten onun için ben doktorum siz yazarsınız, Onca ameliyat yaparım ama bir cümlede bunu anlatamazdım, O cümle artık literatüre mal olmuş bir cümledir, yıllar sonra bile okuyacağınızdan, ama gururla, eminim, Mağden’i de okuduk, değerlendirmemizi, bu yazınızdan önce çoktan yaptık zaten,Tekrar tebrikler,

Prof, Dr, Sinan Arsan"

Yazarlık böyle bir şey,

Bazen bir kişi bile ne demek istediğinizi anlamaz,

Yine yazarsınız,

Bazen tek bir kişi bile ne demek istediğinizi anlarsa mutlu olursunuz,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çıkmamış gazetenin kopyalarını çalıp taklit etmediğimiz zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları