Araç muayene işkencesi

Ergenekon, mergenekon gibi önemli mevzulara dalınca, önemsiz konularla ilgilenmeye fırsat kalmıyor,

Ama önemsiz gibi görünen konular da, aslında hepimizin hayatında önemli yer tutuyor,

Son günlerin önemsiz konularından biri de, Trafik Muayene İstasyonları,

Araç  muayene hizmetleri, bir süre önce yapılan bir ihaleyle özel sektöre devredildi,

İhaleyi alan firma, ciddi bir yatırımla istasyonlar kurdu ve araç muayenesi yapmaya başladı,

Ancak işler umulduğu ve beklendiği gibi yürümüyor,

Disipline edilen ve ciddiyet kazanan araç muayane işi tam bir işkenceye dönüştü,

Özel sektör, muayene işini çok ciddi yapıyor,

Eskiden ya çok basit bir işlem yapılır mühür basılırdı ya da araç muayeneye gitmez, birileri ruhsatı götürür işi hallederdi,

Sorun da çıkmazdı,

İş ciddiye binip, Batı standartlarında yapılmaya başlanınca iş yürümez oldu,

Özellikle İstanbul’da araç muayenesi yaptırmak neredeyse imkansız,

İstanbul’da 8 olan araç muayene istasyonu sayısı 12’ye çıktı,

Bir aracın muayene işlemlerinin yapılması yaklaşık 1 saat tutuyor,

Araçta sorun çıkarsa araç tamirciye gidiyor, onarımdan sonra gelip tekrar muayene ediliyor,

Bir muayene istasyonu günde 250 araca hizmet verebiliyor,

Vatandaşlar işlerini erken bitirebilmek için gece yarısında gidip kuyruğa giriyorlar,

Ancak yine de yeterli değil,

Olay basit bir matematik hesabı,

İstanbul’daki 12 istasyon günde 3000 aracın muayenesini yapabiliyor,

365 günde muayene edilebilen araç sayısı 1 milyon 95 bin,

İstanbul’daki araç sayısı bunun kat be kat üzeinde, 3 milyona yakın,

Muayene yeni araçlar için üç yılda bir,

Sonrasında iki yılda bir,

Ticari araçlarda ve arazi araçlarında yılda bir,

Muayeneden geçemeyen aracın, onarımdan sonra tekrar geldiği düşünülür ve İstanbul’daki araç sayısı gözönüne alınırsa bu sayı gerekenin çok altında kalıyor İstanbul dışındaki illerde bu kadar yoğunluk yok,

Ancak İstanbullu araç sahipleri kural gereği başka ilde muayene yaptıramıyorlar,

Ancak uyanık sürücüler bir yöntem bulmuşlar,

İzmit gibi yakın illere gidip  trafik kural ihlali yapıp, kendilerine ceza kestiriyolar,

Bu durumda İzmit’te muayene yaptırabiliyorlar,

Sonuç olarak vatandaş ciddi eziyet çekiyor,

Bir araç muayenesi bir kişinin bir gününü alıyor,

Bu bir günü gözden çıkarsanız bile sayısal olarak iş mümkün görünmüyor,

Araç muayene istasyonlarında teknoloji çok iyi,

Hizmet kalitesi müthiş,

Her şey dört dörtlük,

Ama bu sayı yetersiz,

Hem de çok,

 

 


Hakemlere tavsiyeler

Kendime söz verdim,

Futbol yazarsam, hakem eleştirmeyeceğim diye,

Gazetemizin spor müdürü Halil Özer’den de rica ettim,

"Hakemlerin hatalarını çok çok ciddi olmadıkça eleştirmemeye gayret edelim"

Hakemleri, futbol oyunun başaktörü olmaktan çıkarmamız lazım,

Futbolun geleceği ve güvenilirliği için bunu yapmamız lazım,

Bu nedenle bugünkü yazımı bir hakem eleştirisi olarak okumayın,

Bu yazacaklarım hakemlere tavsiyedir,

Hafta sonunda iki maç izledim,

Sivasspor-Galatasaray ve Fenerbahçe-Trabzonspor maçlarını,

İlki vasat, ikincisi çok kaliteli bir maçtı,

İlk maçın en önemli faktörü sahaydı,

Futbol oynamaya değil, tarla olarak sürülmeye bile layık olmayan bir sahada, futbolcular korka korka maç oynadılar,

Pis bir soğuk, sulu buzlu bir zemin,

Bu şartlarda futbol oynamak kolay değil,

Oyuncuyu canından bezdiren bir ortam,

Bu maçta, hakem Galatasaraylı Ümit Karan’ı oyundan attı,

Nedenini kimse anlamadı,

Gördüğümüz Ümit Karan’ın suya düştüğü ve kalktıktan sonra sinirle suyu tekmelidiği oldu,

İddia o ki, Karan’ın tekmelediği sudan bir kaç damla yan hakeme gelmiş,

Hakem raporunda yazan ise Ümit Karan’ın küfür içremeyen bazı sözler söylediği,

Hakemlerimiz, bu gibi durumlarda biraz hoşgörülü olmak zorundalar,

O şartlarda mücadele eden, perişan olan futbolcuların biraz gerginleşmeleri çok normal,

Sahaya, kendine veya rakibe kızıp kimsenin olmadığı bir yerde suyu tekmelemek kırmızı kartlık bur suç olabalir mi?

O futbolcunun ruh halini, gerilimini anlamak çok mu zor!

Benzer durumlarda, hakemin bir sırt sıvazlaması, güleryüzle yapacağı bir uyarı kımızı karttan daha etkili ve daha insani değil mi?

Fenerbahçe-Trabzonspor maçında da Selçuk Şahin’in sarı kart gördüğü bir pozisyon var,

Hakem, Selçuk’a sinirle bağırıyor,

Yüzündeki ifadeyi ekranda gördüm,

Olacak iş değil,

Kimse kimseye böyle bir ifade ile bağıramaz,

Bağırmamalı,

Hakem de işini yapıyor, Selçuk da,

O ifade neyin nesi!

Karşındaki kim?

Parya mı, köle mi?

Değil,

Hakem maçın kasedini alsın ve izlesin,

Birisi kendisine o ifade ile bağırsa ne yapar söylesin,

Hakemlik ne gereksiz otorite gösterisi yapma işidir, ne de futbolun seyir zevkini bozma,

Hakem oyunun izleyiciye keyif verecek bir tarzda, kurallar içinde akmasını sağlamak içindir,

Hakemlerimiz bunu sağlamanın ötesinde bir görevi kendilerini biçmesinler,

Biz onların hatalarını "İnsani hatalar" olarak görmeye hazırız,

Onlar da futbolcuların insan olduğunu unutmasınlar,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendimizi en popüler olana benzetmeye çalışmadığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları