En tehlikeli iftira yakışandır

DÜN sabah arayan bir dostum, "Sen belgenin sahte olduğuna mı inanıyorsun?"

diye sordu,

"Hiçbir fikrim yok, Belgeyi görmedim bile, Nasıl böyle bir kanaate varabilirim" dedim,

"Ama gazetenin manşeti böyle bir kanaat belirtiyor" dedi, Gazetemin manşeti böyle bir kanaat belirtmiyordu,

Manşetimiz, Genelkurmay’ın bu konudaki "ilk kanaatini" belirtiyordu,

Ankara büromuz titiz bir çalışma yapmış, Genelkurmay’daki iki üst düzey isimle görüşmüş ve onlardan bilgi almışü,

İki noktada, konunun tarafmın yaklaşımım aktarıyorduk,

1, Genelkurmay’ın ilk incelemesine göre belgenin gerçek olduğunu belirtecek bulgular yoktu, İmza gerçeğe benzemekle beraber fotokopiyle eklenmiş olabilirdi ve Genelkurmay içinde belgenin yasal veya yasadışı bir izi bulunamıyordu,

2, Genelkurmay bu kanaate varınca Genelkurmay İstihbaratı’nın en tepesindeki isim, Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal’a gitmiş ve "Sahte olabilir" diyerek yazanı arayıp bulma konusunda yardımlaşma önerisi götürmüştü,

Daha önce HABERTÜRK’ün duyurduğu üzere savcılıkta belgenin orijinali, yani ıslak imzalı olanı yoktu,

Anlaşıldığı kadarıyla Emniyet’te de ıslak imzalı belge yok,

Belgenin ıslak imzalı olam bulununcaya kadar bu tartışmanın bir sonuç vermesi mümkün değil,

Çünkü tarafların birbirine güvensizliği sürüyor,

Bir taraf Genelkurmay’ın soruşturmasında samimi olmadığım düşünüyor,

Diğer taraf ise kendisine karşı bir yıpratma kampanyası yürütüldüğünü,

Adalet ve Kalkınma Partisi’ndeki hâkim görüş ise belgenin gerçek olduğu ve en azından TSK içinde bir grubun böyle bir çalışma yürüttüğü,

Benim bu konuda söyleyebileceğim pek fazla bir şey vok, Belse yalan olabilir,

Tek bildiğim ise “iftiranın yakışanından korkmak gerektiği”,

 

 


Çevre Bakanı Göcek’i kurtarmalı

KAHRAMAN Sadıkoğlu’nun Göcek’e demirlediği "yüzen gecekondusu", her yaz olduğu gibi bu yaz da basının diline düştü,

Konuyu yıllar önce ilk yazanlardan biriyim,

O günlerde kimse bu meseleye girmezdi,

Çünkü o günler güzel günlerdi,

Bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleri, Sadıkoğlu’nun yüzen gecekondusunda tatil yapmaktan çok hoşlanırdı,

Hatta bugün aleyhinde yazılar yazanların bazılarının o gün, "bu büyük buluşu takdir eden" yazıları arşivlerde duruyor,

Sadıkoğlu’nun yüzen gecekondusunun tam bir rezalet olduğunu ve çoktan kaldırılmış olması gerektiğini belirttikten sonra konuya gireyim,

Göcek’i sadece bu gecekondudan değil, oradaki tüm yat pisliğinden kurtarmak gerekiyor,

Dünyanın en güzel koylarından biri olan Göcek, her geçen yıl biraz daha bitme noktasına yaklaşıyor,

Sadıkoğlu’nun gecekondusu kaldırılsa bile önlem alınmazsa bu durum değişmeyecek,

Çünkü avuç içi kadar bir deniz olan Göcek hoyratça kullanılıyor, mm

Bu yıl yeni bir marinaya daha izin verilmiş ve küçük koylardan birinde yüzer bir marina yapılıyor,

"Bu rezalete nasıl izin verdiler" diye sordum,

Ülker’inmiş, Murat Ülker böyle bir işe nasıl izin veriyor, böyle bir işin içinde nasıl oluyor anlamıyorum,

Koylarda yüzlerce tekne, Boy boy, 10 metreden 70 metreye kadar,

Daha yaz başında Göcek leş olmuş,

Yasak olmasına rağmen tekne sahibi olmak ile adam olmak arasındaki farkı anlamayanlar, tekneleri ağaçlara bağlıyorlar,

Denizin üstü leş gibi, sintine atıkları,

TURMEPA bir şeyler yapmaya çalışıyor ama baş etmek mümkün değil pislikle,

Çevre ve Orman Bakanlığı, Göcek’i acilen korumaya almak zorunda,

Koya giriş mutlaka "paralı" olmalı,

Teknelerden boyuna ve yolcu kapasitesine göre "ciddi" bir ücret alınmalı,

Günlük teknelerine sınırlama getirilmeli ve teçhizatları denetlenmeli,

Koy içinde bulunabilecek tekne sayısı sınırlanmak,

Belirli bir sayının üzerine izin verilmemeli,

Bu koyu kurtarsa kurtarsa kararlı bir Veysel Eroğlu kurtarır,

Yoksa beş seneye kalmaz çocuklarımıza, "Bir zamanlar bir Göcek vardı" diye anlatırız,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hiç değilse akıllılar kuyuya taş atmadığı zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları