DEVLET ne zaman parasız kalsa, devleti yönetenler gözlerini okullara dikerler,
1980’lerin ortasıydı,
Turgut Özal rahmetli Başbakan,
Ortaya cin bir fikir atmıştı,
"İstanbul’un en güzel yerleri okullar tarafından işgal edilmiş, Bunları satalım, paraya çevirelim, Alınan paranın bir bölümüyle bu okullara kent dışında daha iyi kampuslar yaparız, Artanı da gelir olur" diyordu Özal o zaman,
Satılacak okullar arasında Kabataş Lisesi, Galatasaray Lisesi’nin Ortaköy ve Beyoğlu’ndaki binaları, Beşiktaş Kız Lisesi, Kandilli Kız Lisesi gibi okullar vardı,
Memleketin zor günleriydi,
Döviz yoktu, Vergi gelirleri komikti,
O zaman da kıyamet kopmuştu, Ben de o zaman Turgut Bey’e ağır bir mektup yazmış, bir kopyasını da Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlamıştım,
Tepkiler büyüyünce Özal bile geri adım atmış, okullar satılmamıştı ama TED’in Taksim’deki yeri, Taşlık, TSYD Maçka tesisleri gibi yerler turizme verilmişti,
Şimdi aynı durum bir kez daha yaşanıyor,
Yine mektepler satışta,
Kabataş yine en önde, Yeri güzel ya, Kandilli Kız Lisesi de düşünülüyormuş,
Ayıptır, yazıktır!
Böyle bir şeyi ancak "okulu" binadan ibaret zannedenler düşünür ve uygular,
Oysa okul bir bina değildir,
Hele hele Kabataş gibi, Galatasaray gibi okullar, o binalarda yüz yılı aşan sürede oluşmuş ruhtur,
Galatasaray’ın o karanlık, loş, geniş ve yüksek tavanlı koridorları, yüz yılı aşan bir sürede eskimiş ve oyulmuş mermer merdivenleri, o okulun öğrencilerini ders kitaplarından çok daha fazla eğitir,
Eski mezun ve müdür Tevfik Fikret’in adını taşıyan salonda Çallı’nın çizdiği Atatürk portresi altında tiyatro yapsanız da, şamata gecesi düzenleseniz de o büyük mirasın içinde yoğrulursunuz, Bilirsiniz ki, sizden önce o adamlar da o salonda sizin yaşadıklarınızı yaşamıştır,
Selim Sırrı Spor Salonu’nda spor yaparken de aynı duygu vardır,
Arka bahçedeki havuza sizden önce atılanlar arasından büyük sanatçılar, büyük fikir adamları, bakanlar, başbakanlar, şehit büyükelçiler, şehit gazeteciler çıktığını bilmek iyi gelir insana,
Galatasaray’ın koridorlarına "mabet gibi tapar", bunu da sonra yazar öğrencileri,
Aynı şey Kabataş için de, diğerleri için de geçerlidir,
Okul demek, bina demek değildir,
Bu kafayla yarın öbür gün Ankaralı bir müteahhide Büyük Millet Meclisi’ni kat karşılığı verirsiniz, sonra da Çankaya Köşkü’ne 500 konutluk site yaptırır, Köşk’ü de Sincan Yolu’na taşırsınız,
Medeni ülkelerde böyle şeyler düşünülmez bile,
Oxford’u otel yapalım da demezler, Buckingham Sarayı’nın yerine site de yapmazlar,
Siz de yapmazsanız bir gün medeni olma ihtimaliniz olur,
Yaparsanız geçmiş olsun,
Her şeye bir kez daha 200 sene geriden başlarsınız,
İmzalanır, merak etmeyin
HABERTÜRK’ün haberiyle başlayan tartışma sürüyor,
Genelkurmay Başkanı’nın, en küçük bürokratın bile sahip olduğu "yargı zırhından" çıkarılmasına karşı çözüm arayışları olduğu söyleniyor,
Ben pek o kanaatte değilim,
Genelkurmay Başkanı’nın memur dokunulmazlığı dışında kalmasının, iktidar partisi içindeki bir grubun mutluluk vesilesi olduğunu düşünüyorum,
Adalet ve Kalkınma Partisi, Genelkurmay Başkanı’na yeniden "yargı zırhı" giydirmektense, memurların büyük bölümünü bu zırhtan arındırmak niyetinde olduğu söyleniyor,
Bunun da yapılacağını zannetmiyorum,
Özellikle bazı memurların bu zırha olan ihtiyacı, her zamankinden fazla gibi görünüyor,
Eğer bu kaldırılırsa, Türkiye’de hiçbir iktidar, bürokrasiye istediği imzayı attıramaz,
Bazıları ise Cumhurbaşkanı’nın, yasanın bu bölümünü veto edeceğini düşünüyor, söylüyor,
Bence bu da mümkün değil,
Çankaya, yeni misafirini ağırlamaya başladığından beri iktidarın hiçbir yasası engellenmedi,
Bu da engellenmez kanaatindeyim,
Bir gece yarısı, gündemin yoğun olduğu bir günde bir bakarsınız imzalanıvermiş,
Hiç şaşırmayın,
Akman’ın yanıtı ve yanıt
VAKİT Gazetesi’nin bir haberini eleştirirken Zahid Akman örneğini vermiş, yazının bir yerinde de Akman’ın RTÜK Başkanı olduğu dönemde Kanal 7’ye reklam vermesi için bir büyük Alman bankasının üst düzey bir yöneticisiyle görüştüğünü belirtmiştim,
Sağolsun Zahid Bey son derece kibar bir mektup yazmış ve "Haber kaynağınız sizi yanıltmıştır" diyor,
Bunun bir iftira olduğunu ve bu iftira için benim köşemin kullanıldığını iddia ediyor,
Zahid Akman, benim yalan yazmayacağımı bildiği için böyle söylüyor olmalı,
Kaynağımın böyle bir yalan söylemek için hiçbir gerekçesi yok,
Söz konusu banka Deutsche Bank,
Zahid Akman’ın görüştüğü kişi ise bu bankada en yüksek noktada bulunan Türk yönetici,
Hadi yeri gelmişken bir bilgi daha vereyim,
Deutsche Bank, Almanya’da Türklere yönelik pazarlama faaliyetleri için, Türk Milli Takımı ile bir anlaşma yapıyor ve Türk Milli Takımı’na destek veriyor,
Ancak Deutsche Bank’ın bu desteği, Almanya’da da yayın yapan Türk gazete ve televizyonlarında hiç yer almıyor,
Bunun neden önemsenmediği sorulduğunda ise "Siz bize reklam vermediniz, Biz de sizin haberlerinize yer vermiyoruz" yanıtı veriliyor,
Hem de en büyük medya grubu tarafından,
Türkiye’de Turkcell’e yaptıklarını Almanya’da da yapıyorlar,
Demek ki, huy değişmiyor,