ÇÖZÜM süreçleri hiçbir zaman “çözümsüzlükten beslenen” asalaklara bırakılmayacak kadar önemlidir,
HABERTÜRK’ün dün bütün gazetelerin önüne geçerek detaylarıyla duyurduğu
“Ermeni açılımının” geldiği aşama, Ermenistan’da siyasi varlıklarını Türkiye ile olan sorunların sürmesine bağlayanları öfkeden kudurttu,
Sarkisyan’ın bunlara boyun eğip eğmeyeceğini göreceğiz,
Bana göre eğecek ama bundan Türkiye’nin bir kaybı olmaz,
Türkiye’deki muhalefet ise burada oldukça olgun bir tavır içinde,
Kutlamak lazım,
Bu arada Türkiye halkı olarak “açılım manyağı” olduk,
Tam demokrasi ya da Kürt açılımını konuşurken önceki gece yeniden Ermeni açılımına dönüş yaptık,
Oysa demokrasi açılımı, Türkiye açısından daha büyük önem taşıyor,
Aynen Ermenistan’da Türkiye ile olan sorundan beslenenler gibi, Türkiye’de
Kürt sorunundan beslenenler “abuk sabuk” konuşarak ortamı dinamitlemeye
çalışıyorlar,
Aysel Tuğluk, “Süreç başarısızlıkla sonuçlanırsa Kürtler ayrılmayı tartışmaya
başlayabilir” diyerek kendince “tehditkâr” bir tavır takınıyor,
Tuğluk’un niyeti açık,
Başından süreci engellemek,
Dinamitlemek,
Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ezici bir çoğunluğunun aklından dahi geçirmediği bir ortam yaratmak,
Tuğluk’un sözleri gösteriyor ki, DTP ve PKK, artık Öcalan’ın kontrolü dışında, Öcalan’ın dahi ağzına almadığı yerlere gidiyorlar,
Tuğluk’un sözlerinin Türkiye açısından hiçbir önemi yoktur,
Bu tavrıyla, sürecin bir parçası olmaktan uzaklaşmaktadır,
Tuğluk ve Tuğluk gibiler unutmamalıdır,
PKK “kaybetmiş” bir örgüttür, 1999 yılında tam anlamıyla kaybetmiştir,
Hâlâ terör yapabiliyor olması bu durumunu değiştirmez,
Türkiye Cumhuriyeti, bu kaybetmiş terör örgütündeki evlatlarını bir şekilde geri
kazanmaya çalışmaktadır,
Demokratik açılım süreci bundan tamamen bağımsız bir şekilde yürür ve ekonomik açılımla da desteklenebilirse sonuca ulaşır,
Ötesi, Tuğluk gibi düşünenlerin ve hâlâ terör örgütüne bağlı kalanların
vereceği bir karardır,
Kararları kendilerinin geleceğiyle ilgilidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil
Belediye kulüplerinin kaynakları incelenmeli
BÜYÜKŞEHİR belediyelerinin kendilerine spor kulübü kurmasının
sakıncalarından ve yanlışlığından sürekli söz ettim,
Ancak bu duruma bir dur diyen yok,
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, acilen bu konuya el atmalı,
Çünkü bu kulüplerin hesaplarında yapılacak bir inceleme, Türkiye’de belediyelerdeki çarpıklığı ortaya çıkaracak çok önemli veriler sağlayacaktır,
Büyükşehir belediyeleri kendilerine spor kulüpleri kuruyor, bu kulüpleri
destekliyor, buralarda ciddi bütçeler yaratıyor ve eş dost akrabalarını bu kulüplerin başına geçiriyorlar,
Milyonlarca taraftarı olan kulüpler bile gelir elde etmekte zorlanırken bu kulüplerin gelir kaynağı ne?
Kimse bana, yayın gelirleri ve gişe hasılatları demesin,
Bu kulüplerin pek çoğu bunun çok ötesinde harcama yapıyorlar,
Paranın kaynağı ise belli Belediyelere iş yapan müteahhitler veya
belediyelerden aktarılan kaynaklar,
Büyük bölümü gırtlağa kadar borçlu belediyeler, kendi kaynaklarından aktardıkları paraların yanı sıra belediye ile iş yapan müteahhitlerden de
bağış topluyorlar,
Söyler misiniz bana, bir müteahhit niye belediyeye bağış yapsın,
Neden belli,
Ya çok daha büyük bir menfaat elde ediyor ya da belediyespora aktardığı
kaynağı belediyeye bir şekilde fatura ediyor,
Ve haliyle 1 aktardıysa 2 fatura ediyor, Üstelik de belediye başkanlarıyla çirkin bir menfaat işbirliği içine giriyor,
Birilerinin bu duruma dur demesi lazım,