Her insanın içinde bir peygamber uyuklar

GEÇEN hafta HABERTÜRK’te katıldığım bir programda kullandığım bir cümlenin, bu kadar "garipseneceğini" hiç düşünmemiştim,

Yiğit Bulut’un "açılımla" ilgili bir sorusuna şöyle yanıt verdim:

"Her sorun ille de çözülecek diye bir gereklilik yoktur, Bazı sorunlar çözülmez, O sorunlarla yaşanır, Çünkü her sorunu çözemezsiniz, Bazı sorunlar konjonktüreldir, dönemseldir, Şartlar o sorunu yaratmıştır, Şartları değiştiremiyorsanız sorunu çözemezsiniz, Bazen beklersiniz şartlar değişir, sorun çözülür, Bazen de o sorunla yaşamayı öğrenirsiniz, Kimi durumlarda sorunu çözmeye kalkışmak, sorunun kendisinden daha büyük sorunlar yaratabilir,"

Bu cümlelere çok takılan olmuş,

"Ne demek, sorunlar çözülmek için değildir demek, Elbette ki, çözülmek içindir, Yoksa sen bu sorunun çözülmesini istemeyenlerden misin?"

Hayır değilim,

Adına ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu, ister demokrasi, bu sorunun çözülmesi için yıllardır en fazla kafa yoran, fikir üreten, bölgeye giden, lanetlenmek pahasına taraflarla konuşan benim,

Bu sorun çözülmeli,

Ama "Ben her sorunu çözerim" diye yola çıkanlarla her zaman aynı fikirde olamam,

Aklıma hep Rumen düşünür Cioran’ın lafı gelir,

"Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında dünyadaki kötülük biraz daha artar,"

Bir sorunu çözmeye kalkıştığınızda o sorunu yaşayanlar için daha kompleks sorunlar yaratacaksanız, bir sorunu çözmeye kalkıştığınız zaman başkaları için daha büyük sorunlar ortaya çıkaracaksanız, bazen o soruna ilişmemek gerekir,

Örnek mi?

Çok tazesi yanı başımızda,

Bush "kendi inançları ve doğruları" doğrultusunda Saddam ve Irak sorununu çözmeye kalkıştı, Belli ki, Bush’un içindeki peygamber uyanmıştı,

Sonucu izliyoruz,

1 milyona yakın insan öldü, Bölge dengeleri altüst oldu,

Şimdi biz de bölgemizdeki ve evimizdeki sorunları çözmek istiyoruz,

Nasıl çözüleceğinin ipuçlarını Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun kitabında görüyoruz,

Kulağa hoş gelen, yazılması kolay çözümler,

Ya gerçekler!

Korkum ne biliyor musunuz? Ahmet Davutoğlu’nun içindeki peygamberin uyanmış olması,

 

 


İstanbul çok güzel

ÖNCEKİ gün İstanbul dışında bir toplantım vardı ve otomobille gidebileceğim bir yerdeydi,

Sabah’ın 6’sında yola çıktım,

Yeni yeni aydınlanmaya başlayan İstanbul sokaklarından geçtim,

Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz,

Kemerburgaz’dan çıktım, Haliç Köprüsü’nden geçtim, Vatan Caddesi’nden sahil yoluna çıktım, sahil yolunda epey bir gittim,

Pırıl pırıl yollar, her yan ağaçlar, temiz görünen bir Haliç, Avrupa’da bile pek görülmeyen modern trafik işaretleri ve uyarı levhaları, yolları yıkayan araçlar,

Bomboş ama tipik bir Avrupa kenti,

Sonra çocukluğumun İstanbul’unu düşündüm,

Berbat yollar, anacaddelerden biraz arkaya gidince stabilize veya toprak sokaklar, dubası patladığı için yan yatan ve kapatılan köprüler, ana arterlerin ortasında bitkiden yoksun çıplak, toprak alanlar, Samatya’da deniz kenarında çöp dağları, içinde lodosçular, Kazlıçeşme’nin dayanılmaz kokusu, yollara atılmış pislikler, karanlık yollar,,,

Kim ne derse desin, İstanbul belki de tüm zamanlarının en güzel halinde ve daha da güzelleşiyor,

Böyle bir kentte yaşamaktan mutluyum,

 

 


Bir baba

MÜNEVVER’in babası Süreyya Karabulut, dün yine garip bir şov yaptı,

İçim burkularak izledim,

Süreyya Bey yanlışlarına her gün yeni yanlışlar ekliyor,

Ama sizden rica ediyorum, ona kızmayın,

Belli ki, kızının ölümüyle ne kadar başında olduğunu bilmediğim aklı, başından biraz daha gitmiş,

Ne olursa olsun, ne derse desin, ne yaparsa yapsın onu acılı bir baba olarak görün,

Üzülün ama kızmayın,

Allah kimseye böyle bir acı göstermesin,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazeteciler özel hayatlarıyla değil haberleriyle gündem olduğu zaman.

Erişilebilirlik Araçları