Oh be!

ÖNCEKİ gece, gece yarısını geçiyordu telefonum çaldığında,

Genelde o saatte hayırlı haber gelmez,

Gece yarısından sonra çalan telefonlar tedirgin edicidir, Gazeteci bile olsanız,

Mutlaka tatsız bir olay vardır,

Gece Müdürümüz Necdet Tatlıcan’dı arayan,

"Cem yakalandı" dedi,

"Nasıl?" diye sordum,

"Avukatıyla buluşmuş, Sonra Emniyet’e haber vermişler" dedi Necdet,

"Nerede?" diye sordum,

"İstanbul Bahçelievler’de" dedi,

Şaşırdım,

Cem G,’nin yakalanmak üzere olduğunu, çevresindeki kıskacın giderek kapandığını biliyorduk ama bizim bildiğimiz kadarıyla Cem, Hatay’dan Suriye’ye kaçmıştı ve Suriye’den getirilip teslim edilecekti,

Necdet’le gazetenin birinci sayfasını bu yeni habere göre nasıl yapacağımızı konuştuk,

Üzerimde büyük bir rahatlama hissi vardı,

Bir önemli mesele, üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konu kapanmıştı, Mesele artık yargının işiydi, Rahat uyuyabilirdim,

Sonra aklıma Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut geldi,

Kimbilir o, o anda neler hissediyordu,

Canından çok sevdiğinden emin olduğum kızını kaybetmiş, sonrasında doğal olarak kendini de kaybetmişti,

Şaşırmış, hatalar yapmış, suçlanmış, nefret kazanmıştı,

Ama bunların çok umurunda olmadığını, umurunda olanın kızının katilinin yakalanması olduğunu hissedebiliyordum,

Ben kendimi bu kadar iyi hissediyorsam, kimbilir o nasıl hissediyordu,

"Keşke telefonunu bilseydim de arasaydım, Bir yere gitsek iki kadeh atsaydık" diye geçirdim içimden,

Sonra, "Ramazanda içmez belki, İyi ki telefonu yokmuş" diye düşündüm,

Sonra eşimin yanına gittim,

"Ne olmuş" dedi,

"Cem yakalanmış" dedim,

Hangi Cem bile demedi, "Oh be!" dedi sadece,

Durumu anlatan nida buydu,

"Oh be!"

Gece gelen her telefon kötü haber olmayabiliyormuş dedim,

 

 


Eski moda gazetecilik

MÜNEVVER Karabulut cinayeti sonrası yaptığımız habercilikten bir kez daha gurur duyuyorum,

Herkesin bu cinayeti unutmaya ve unutturmaya hazır olduğu bir ortamda, HABERTÜRK bu işin peşini bırakmadı,

Gün be gün, gününü hatırlatarak takipçisi olduk,

Sık sık kendi meslektaşlarımız tarafından bile eleştirildik,

Bazıları "Kan tacirliği yaptığımızı" bile söyledi, ama aynı akşam Süreyya Karabulut’u ekrana çıkardılar utanmasızca,

Kimileri, "Siz bu kadar üzerine gitmeseydiniz katil çoktan yakalanırdı" bile dedi,

Kızdık ama yılmadık,

Herkesi, kendi evlerimizdekileri bile rahatsız edeceğini bile bile "kanlı testereyi" bastık gazetenizin birinci sayfasına,

Vurdumduymazlar bile duysun, olayın dehşeti belki birilerini dürtsün diye,

197 gün boyunca bir gün bile olayın peşini bırakmadık,

Sağolsun başta Ayşe Arman olmak üzere pek çok meslektaşımız da bizim peşimizden geldi,

Konuyu gündemde tuttuk el birliğiyle,

HABERTÜRK yayına başlarken sizlere bir söz vermiştim,

"Eski moda gazetecilik" yapacağız diye,

Eskiden böyle yapardı gazeteler, gazeteciler,

Halkın konularını ele alır, bıkmadan usanmadan takip eder, çözüme ulaşıncaya kadar bırakmazlardı, Fikri takip derlerdi adına,

Ben gazeteci olmaya o gazeteleri gördükçe karar vermiştim,

Herhalde daha okula başlamamıştım,

Dedemle Florya’dan çıkar, Sirkeci’ye giderdik,

Bir Akşam Gazetesi alırdık bir de Son,

Akşam’ın haberlerini okurdu bana otomobilin arka koltuğunda dedem, ben de Son’da Kiling’e bakardım, Ha bir de Akbaba alırdık çıktığı günler,

Gazeteler gazete gibiydi,

Siyaseti de yazarlardı, cinayeti de,

Sonuç alıncaya kadar,

HABERTÜRK o geleneğin gazetesi olmaya kararlı,

Biz o yüzden bu cinayeti sonuna kadar takip ettik,

Her haberimizi de edeceğiz,

Artık HABERTÜRK var, 

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazı gazetecilere bakarak gazeteciliğin haysiyetli bir iş olduğunu unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları