Bence Deniz Bey randevu verecek

SABAH erken saatte Sevgili Baki Özilhan aradı, Gazetecidir,Aynı gazetede çalışmışlığımız vardır, Şimdilerde CHP’nin basınla ilişkilerini yürütüyor,

“Deniz Bey’e yazdığın mektubu sabah Deniz Bey’le birlikte okuduk” dedi,

Deniz Baykal yazıyı okurken gülmüş,

Hoşuna gitmiş,

“Eee”, dedim, “Başbakan Erdoğan’la görüşecek mi?”

“Başbakan’ın kendisine yazdığını söylediği mektubu bekliyor” dedi,

Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ın yolladığı mektubu okuduktan sonra nihai

kararını verecekmiş,

Ben Deniz Bey’i tanıyorsam, eğer mektupta kötü bir tonlama hissetmezse, Başbakan Erdoğan’la “Demokrasi Açılımı” konusunda görüşmek üzere bir randevu verecektir,

Sonrasını hep birlikte görürüz,

Bu arada benim de hem Başbakan’a, hem de anamuhalefet liderine bir teklifim var,

Gelsinler “Demokrasi Açılımı”nı Teke Tek’te tartışsınlar,

Hatta sadece ben değil, onların belirleyeceği başka gazeteciler de katılsın,

Demokrasi açılımını, demokratik bir platformda hep birlikte tartışalım,

İzleyenlere de iyi bir örnek olmuş oluruz,

 

 


S’onuncu köy

BİR süredir medya mahfillerinde dolaşan ve meraklı okurların da katıldığı yaygın bir

dedikoduyu doğrulama zamanı geldi,

Evet, Bekir Coşkun bundan böyle gazetenizde, HABERTÜRK’te yazacak, Bildiğiniz, alıştığınız yerinde, üçüncü sayfanın sağ tarafında,

Umur Talu’nun HABERTÜRK’e gelişini duyururken, “Yakında doğru düzgün

gazetecilerden biri daha bize katılacak” demiştik ya, işte o isim bizimle artık,

Bekir Coşkun, Türkiye’nin en sevilen, en çok okunan, en dürüst gazetecilerinden biri olarak

HABERTÜRK’e güç katacak, keyif katacak,

Gelin size Bekir Coşkun’un HABERTÜRK’e gelişinin öyküsünü anlatayım,

Tam 13 ay önceydi,

2008 Ağustos’unun en sıcak günlerinden biri, Bekir Coşkun’la Cunda’da, yazlığında

buluştuk, Andree’nin yaptığı enfes poğaçalar eşliğinde, denize karşı oturduk ve Bekir Abi’ye uzun uzun nasıl bir gazete yapacağımızı anlattım,

“Adı ne olacak?” diye sordu,

“HABERTÜRK” dedim ve “Bize katılman lazım” diye bitirdim,

Gazetesinde keyfi yerinde değildi, gizlemiyordu, Birkaç hafta sonra bu sefer

Ankara’da buluştuk,

Anlaştık,

Şubat ayı sonunda bize katılacak, HABERTÜRK onunla birlikte çıkacaktı, Fakat tam

o günlerde yazdığı gazetenin içinde bulunduğu gruba yüklü bir vergi kaçağı cezası geldi,

Bekir Abi aradı, “Fatih, zor günler geçiriyorlar, Şimdi ayrılırsam hoş olmaz, Biraz erteleyelim,

Durumu toparlasınlar o zaman gelirim” dedi,

Tam Bekir Coşkun’a yaraşır bir tavırdı,

“Haklısın abi, ama şunu bil ki, onlara daha çok ceza gelir” dedim,

Güldü, Kapattık,

HABERTÜRK, Bekir Coşkun’suz çıktı, Ama yerini boş bıraktık, 3, sayfamız onu bekliyordu,

Zaman zaman konuşuyorduk,

Onuncu Köy halkı mutlu değildi,

Yaz başındaki sohbetimizde, bu sohbaharda birlikte olma kararı aldık,

Ve yine bir ağustos günü, bu kez Doğan

Satmış’la birlikte Cunda’ya gittik,

Ertuğrul Özkök Mekke’deydi, biz Cunda’da,

Yine Andree’nin poğaçalarını yedik, sonra birlikte Bay Nihat’ta balık,

Sözleşmeyi uzattım, Eline almadı bile,

“Sence uygun mu?” diye sordu,

“Tüm muhabir ve yazarlarla yaptığımız tek tip sözleşme” dedim,

Okumadan imzaladı,

Paranın P’sini ağzına almadı,

Çünkü para için yer değiştirmiyordu, Paranın satın alamayacağı bir şey için, mutlu olmak için HABERTÜRK’e geliyordu,

“Ne zaman başlarsın yazmaya” diye sordum,

“Eylül sonu” dedi,

25 Eylül’de Bekir Coşkun’un ilk yazısını HABERTÜRK’ün 3, sayfasında bulacaksınız,

Bekir Abi’nin köşesinin adı Onuncu Köy’dür bilirsiniz,

Dokuz Köy’den kovulduğu için,

Bu kez benim için o köşe “Sonuncu Köy”,

Türk basınında bundan öte köy kalmadı,

Sonuna kadar Bekir Coşkun’la beraberiz

 

 


Utanç manşetleri

DÜN gazetelerin manşetlerini okuyunca bir kez daha mesleğimiz adına üzüldüm,

Cem G, cezaevinde koğuşa konulmuştu,

Bir koğuşta bulunan mahkûmlar, “Cem’i bizim koğuşa koyun” diye gürültü yapmışlar,

ancak Cem G, can güvenliği nedeniyle tek kişilik bir koğuşa konulmuş ve bir homoseksüel mahkûmla volta atmıştı,

Bunu yazan, Türkiye’nin en önemli gazetesi olmakla övünen bir gazeteydi, Diğeri ise bir zamanların önemli bir gazetesi,

Mesleğim adına üzüldüm; çünkü baştan sona yalan bir haber iki çok satan gazetenin manşetine utanmadan koyulabilmişti,

Oysa Cem G,, cezaevi kuralları gereği, her mahkûm gibi cezaevindeki ilk gecesini karantina koğuşunda geçirmişti,

Cehaletin ve palavranın haber diye manşete çekildiği bir ülkede gazetecilikten söz

etmek zordu,

Gazetecilerin vergi kaçırmayı aklamaya çalışmaları ise sıradan,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gücü, insanları özgürleştirmek için kullandığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları