Atatürk’üme

SEVGİLİ Atatürk’üm, bugün aramızdan ayrılışının 71, yıldönümü, Komşularımızın liderlerinin bugün gazetelerde yer alan fotoğraflarını görünce seni bir kez daha, daha bir sevgiyle, daha bir saygıyla, daha bir minnetle, daha bir özlemle anıyorum,

Biz mi sana layık değiliz, sen mi bize fazlaydın 71 yıl sonra hâlâ bunun cevabını arıyorum,

 

 


Kekeç, Özakman’a özür borçlu

FİKİRLERİNİN yüzde 99,9’una katılmasam da Ahmet Kekeç’i "doğru" adam sınıfına sokardım düne kadar,

Ancak okuduğum bir yazısında Turgut Özakman için söyledikleri, değerlendirmede bir hata yapıp yapmadığımı düşünmeye sevk etti beni,

Kekeç, Özakman’ın kitap fuarındaki bir fotoğrafını görmüş,

Ve şunları yazmış:

"Dün bir internet sitesinde fotoğraflarını gördüm, Gerçek mi diye baktım,,,

İnanamadım, bir daha baktım,,,

İnanamadım, bir daha,,,

Evet, dibine kadar gerçek,,, Telefon kulübesini andıran cam fanusun içindeki kişi, yazar Turgut Özakman,,, Yüzünde, sadece gözlerini açıkta bırakan beyaz bir maske var,,, Ellerde sterilize eldivenler,,,

Fanusun üzerindeki tabelada Turgut Özakman yazıyor,

Karıştırmayalım, başka yazarlara meyletmeyelim diye yazmışlar herhalde,

Değerli ve gözümüz gibi sakınmamız gereken Turgut Bey, cam kulübenin içinde oturuyor,,,

Kulübenin önünde kalabalık bir okur kitlesi var, Ellerinde, yazarlarının son numarası olan Cumhuriyet kitabı,,, Kitap imzalatmak, laik cumhuriyet düşüncesinin yaşayan en büyük temsilcisi olan yazarlarıyla söyleşmek için bekliyorlar ama,,, Yazar söyleşmeye pek istekli değil,

İstikrahla oturuyor cam fanusun içinde, istikrahla bakınıyor,,,

Kimseyle bire bir temas kurmuyor,

Hiçbir okurunu görüş alanı içine sokmuyor,

Bir cumhuriyet yazarı değil, adeta monarşik bir varlık,,,

İmzalanacak kitabı, vezne deliği süsü verilmiş boşluktan, yine kendisi gibi maskeli korumasından alıyor, ıslak imzasını kondurduktan sonra aynı vezne boşluğundan korumasına uzatıyor, Koruması da okurlarına iletiyor,,,

İnanamadınız değil mi?

İnanın,

Bu bir imza etkinliği,,,

Gayet steril, mikroplardan arınmış, tertemiz bir imza etkinliği,,,"

Kekeç bu satırlarıyla Özakman’ın okurlara, topluma "Hepiniz mikropsunuz" mesajı verdiğini öne sürüyor,

Ama işin aslı öyle değil,

Kekeç, oturup kin kusmadan benim yaptığımı yapıp Turgut Özakman’ı arasaydı şunları öğrenmiş olurdu:

"Bir süre önce operasyon geçirdim, Doktorlarım akciğer kanseri şüphesiyle akciğerlerimden kist aldı, 40 yıl boyunca sigara içmiş ama en sonunda bırakmıştım, Sigarayı bırakmanın ardından ciğerler temizlenir, kendini toparlar diye düşünürüz ya, bu yanlış bir algıymış, Çünkü ciğerlerim yıpranmış, Operasyonun ardından doktorlar 6 ay boyunca geçireceğim hafif bir gribin bile yaşamımı etkileyeceğini söylediler, Evde bile eşimle maske takıp konuşmamız da, misafirlerimize sıkılarak bile olsa maske uzatmamız da bu yüzden, Cumhuriyet-Türk mucizesi kitabım çıkınca yayınevinin davetini reddetmem mümkün değildi, Okurlarımla bağımı sürdürmek istiyordum, Üçlemenin son kitabı için TÜYAP’ta olmak istiyordum, Ama her fuarda olduğu gibi TÜYAP’ın havalandırması büyük bir sorun oluşturuyor ve içeride kimi zaman donuyor, kimi zaman terliyorsunuz, TÜYAP yöneticileri de benim sağlığımın korunması için böyle bir yöntem bulmuşlar,"

Ahmet Kekeç biraz zahmet etse, kanser tedavisi gören bir adamın okurlarıyla buluşmak için gösterdiği bu özveriyi, bir yazarın okurlarına mikrop muamelesi yapmak olduğunu zannetmezdi,

Ayıp etti,

Bir özür borçlu,

 

 


Siyasallaşan yargıya siyasallaşan yargıyla yanıt verilmez

SON günlerde adı çokça duyulan ama "muhalif olarak" duyulan iki hukukçunun "meslekten ihracı" istendi,

Her iki hukukçuyu da tanımam,

Aldıkları kararları değerlendirme noktasında değilim,

Ancak bu talebin, Türkiye’de yargıyı siyasallaşmadan arındırmaya değil, tam aksine siyasallaşmaya götüreceğini, hukuk adamlarına, yargı mensuplarına gözdağı verme olarak algılanacağını biliyorum,

Bir anlamda hükümetin, "Bizim aleyhimize karar alanı yakarız" mesajı olarak görünecektir,

Bir hatanın, bu usulsüzlüğün mutlaka karşılığı vardır,

Ama bu kadarı fazla gibi duruyor,

 

 


1 sayılık fark

OKURLAR e-posta atmış, "Hakan Özenen seni madara etti, yanıt vermeyecek misin" diye,

Geçen hafta BMW Z4’ü yazarken, "İç dizaynda Z7’den izler var" demiştim,

Hakan Özenen de bulduğu yerde boş bırakmamış, "BMW Z7 diye bir otomobil yapmadı, Fatih Altaylı Z8’i Z7 zannetmiş" diye,

Ne diyeyim, haklı,

Bazen yakın takip zarar veriyor,

BMW’nin Z8 diye piyasaya sunduğu otomobilin üretim öncesi kod adı Z07’ydi,

BMW’nin efsane 507 modeline atfen bu kod kullanılıyordu,

Ancak otomobil piyasaya Z8 olarak çıktı,

Ben üretim kodunda kalmış ve Z7 demişim,

Hakan haklı,

Ben haksız,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Katakulliyle var olanların, katakulliyle yok olacağını anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları