Hakimler

YARGI kararlarında sürekli olarak savcıların ön plana çıktığını ama kararları alanların hâkimler olduğunu ve bütün bu dinlemelerde hâkimlerin basiretsizliğinin etken olduğunu yazdım iki gün önce,

Savcılar "dinleme istiyor", hâkimler "kim niye dinlenecek" diye bakmadan "olur" veriyordu,

İş öylesine sorumsuzca yapılıyordu ki, bir hâkim "kendini" dinlemek için istenen kararı bile imzalamıştı,

Ben de "Savcılara kızmayın, hâkimlere kızın" dedim yazımda,

Pek çok savcı ve hâkim aradı,

Kıdemli savcılar, "Haklısınız, Buna kimse sizin baktığınız gibi bakmadı, Hâkimler sorumluluktan kaçmak için önlerine geleni imzalıyorlar" derken genç savcılar, "Sizin yaptığınız, savcıların önünü kesmeye çalışmak" diyordu,

Oysa benim yaptığım, kimsenin önünü kesmek veya açmak değil,

Adalet terazisini elinde tutanın hâkim olduğunu söylüyorum sadece,

Savcı kefenin bir tarafını doldurur, Hatta bazen iki tarafını da,

Savunma ise diğer tarafını,

Hâkim ise karşısındakine değil sadece teraziye bakarak kararını verir,

Hâkim teraziye bakmadan karar verirse ona hukuk denmez,

Hele hele teraziye değil karşısındakine bakarsa ve yanında oturan savcıyı kendinden zannederse gözü bağlı adalet hanıma tecavüz edilmiş olur,

Hâkimler karar vermeden önce dosyaları en ince detayına kadar okumak, delilleri incelemek zorundadır,

Eminim ki, hâkimler üzerinde de baskı vardır,

Mutlaka onlar da çekiniyor, korkuyordur,

Ama eğer bu duygular bir kez sizde yer etmişse "hâkim" olamazsınız, Bırakıp avukatlık yaparsınız,

İşte son örnek,

Albay Çiçek tutuklandı, 48 saat sonra serbest bırakıldı,

Hangi karar doğru?

Hâkimler bilmeli, bir insan haksız yere 1 saat bile hapiste tutulamaz ama aynı şekilde bir insan haksız yere 1 saniye bile serbest kalamaz,

Aslında bütün bunların çaresi Adalet Bakanlığı müfettişlerinde,

Fakat orada da sorun var,

Müfettişler HSYK’ya bağlı olacağı yerde, Bakan’a bağlı,

Al başına belayı,,,

Not: Yeni yasa taslağında müfettişler HSYK’ya bağlanıyor ki, son derece yerinde bir durum,

 

 


Doğu’ya KİT açılımı

DEMOKRATİK açılım demeyi tercih ettiğimiz Kürt açılımı ile ilgili muhalefetin tavrını eleştiriyoruz,

Her iki muhalefet partisi de açılım konusuna uzak duruyorlar,

Bunu ülke menfaatleri açısından doğru bulmamakla beraber, siyaseten anlaşılabilir bir tavır olarak değerlendiriyorum,

Fakat şunu da teslim etmek lazım ki, açılımla ilgili olarak en doğru düzgün önerilerden birini önceki gün Deniz Baykal yaptı,

Deniz Baykal, çok yerinde bir tespitle, kamunun Doğu ve Güneydoğu’ya üretim yapacak fabrikalar, bilinen adıyla yeni KİT’ler yapmasını önerdi,

Bu uzun zamandır duyduğum en iyi öneri,

Bölgenin ekonomik olarak kalkınmasının önemini herkes biliyor,

Bu yüzden özel sektör teşviklerle bölgeye yönlendirilmeye çalışılıyor,

Ancak bir iki kişi dışında bölgeye gitmeyi göze alan sanayici yok,

Bölgede üretim olmayınca sağlıklı ekonomik ilişkiler, sağlıklı ekonomik ilişkiler olmayınca sağlıklı sosyal ilişkiler, sağlıklı sosyal ilişkiler olmayınca sağlıklı siyasal ilişkiler oluşmuyor,

Hepimiz biliyoruz ki, terörün sona ermesinin en temel koşulu, bölgede gelir düzeyinin yükselmesi, işsizliğin azalması,

Bu özel sektör eliyle olamadığına göre bunu kamunun üstlenmesi şart,

Üstelik dünyadaki gelişmelere bakarsanız bu artık ayıp veya anormal bir durum da değil,

ABD bile kamu sektörü yatırımlarının önünü açmaya çalışıyor,

Bölgeye kamu tarafından "üretime yönelik" yatırımlar yapılması, buna bağlı olarak özel sektör yan sanayinin gelişmesine de yol açacaktır,

Başbakan’ın ağzından terörle mücadeleye 300 milyar dolar gittiğini duyduk dün,

Bu 300 milyar dolar bölgeye istihdama yönelik yatırım olarak gitseydi, bugünkü tablo çok farklı olurdu,

 

 


Teşekkürler Kekeç

GEÇEN hafta Ahmet Kekeç, Turgut Özakman’la ilgili çok ağır, hatta ayıp denebilecek bir yazı kaleme aldı,

Özakman’ın kitap fuarında ağzında maskeyle cam bir bölmede oturup kitap imzalamasını eleştirdi ve yazarın, okurlarına "mikrop" muamelesi yaptığını söyledi,

Ben de Turgut Özakman’la konuşup, "Kanser ameliyatı olduğunu, bu nedenle fuara bu şekilde geldiğini" duyurdum ve Kekeç’in ayıp ettiğini söyledim,

Ahmet Kekeç ertesi gün köşesinde hiç kıvırmadan, hiç eğilip bükülmeden "özür" diledi,

Ben de mutlu oldum,

Çünkü yazımda, "Ahmet Kekeç’in fikirlerinin yüzde 99’una katılmam ama doğru düzgün bir adamdır" derken yanılmadığımdan emin oldum,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fikirleri değiştirmenin değil, çıkar için fikir değiştirmenin aşağılıklık olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları