Haiti’ye bakıp Celal Şengör’ü görmek

HAİTİ’deki deprem sonrası, Karayipler’in "yalnız ve fakir ülkesi" yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı,

Ülke bitme noktasına geldi,

İç kargaşa, isyanlar, talanlar,

En küçük bir güvenlik yok, Devlet yok, sistem yok,

İlkel çağlardan daha ilkel bir görüntü,

Ve ABD, Haiti’ye el koyma noktasında,

"İnsani yardım ve kargaşaya son verme" gerekçesiyle 11 bin askerini adaya yolluyor,

11 bin silahlı askerini,

Çok açık bir işgal aslında,

Haiti manzarasını görüp gelişmeleri izleyince aklıma gelen isim Prof, Dr, Celal Şengör oldu,

1999 Gölcük Depremi’nin ardından herkes olası İstanbul depremini konuşuyordu,

Şu kadar insan ölür, bu kadar bina yakılır tahminleri arasında Prof, Celal Şengör bambaşka bir şey söyledi,

"Eğer İstanbul depremi için önlem almazsak, İstanbul’da olacak bir depremden sonra Türkiye’nin rejimi ve daha ötesi bağımsızlığı tehlikeye girer, Ortaya çıkacak kargaşa sonrasında yabancı güçler gelip Türkiye’yi işgal eder, Türkiye Cumhuriyeti sona erer" dedi Celal Hoca,

Bunu bir Teke Tek’te söyledi, Medyada şöyle bir tartışıldı geçti,

Devlet bu sözleri ciddiye almadı, Kayda değer bulmadı,

Sonra birkaç kez daha bu senaryosunu tekrarladı Celal Şengör,

Kimse tınmadı,

Bir gün sordum, "Çok önemli bir şey söylüyorsun, Dinleyen yok gibime geliyor, Haklı mıyım?" diye,

"Haklı sayılırsın, Askerlerden başka dinleyen yok, Bir tek onlar çağırdılar, bu olasılığı onlara anlattım" dedi,

Haiti’de olanları ve şimdi ABD’nin "Haiti’ye el koyma operasyonunu" görünce aklıma Celal Şengör geldi,

Acaba ülkeyi yönetenlerin de gelmiş midir?

 

 


İstirahate çekilmiş

DÜN HABERTÜRK Gazetesi, HABERTÜRK Televizyonu ve HABERTÜRK internet sitesi olarak ortak bir karar aldık,

Aslında bunu pek yapmayız ama dün farz oldu,

Dün gün boyunca bütün televizyonlar Mehmet Ali Ağca haberleriyle doluydu,

Şimdi çıktı, oraya girdi, buradan çıktı, basın toplantısı düzenliyor, tuvalete girdi, çıktı, donuna üç damla düştü, çay içti, iki şeker attı gibi detaylarla döneminin en önemli gazetecilerinden birini öldürmüş, yetmediği gibi Papa’yı vurarak Türkiye’yi ve Türkleri tarih boyunca damgalayacak bir rezalete imza atmış, tescilli bir katili televizyonlarda "rol model olarak" sunuyordu herkes,

Olacak iş değildi,

Ve bir muhabirden duyduğumuz bir cümle, HABERTÜRK yayınlarının tamamında Mehmet Ali Ağca’yı bu kadar ciddiye almama kararını almamıza neden oldu,

O cümle şuydu: "Mehmet Ali Ağca, Sheraton Oteli’ndeki odasında istirahate çekildi,"

"Yuh artık" dedik,

Bir katil ancak bu kadar önemli gösterilebilir, bu kadar ciddiye alınabilirdi,

Yeni Ogün Samast’lar, yeni Yasin Hayal’ler ancak bu kadar teşvik edilebilirdi,

Bu pisliğin bir parçası olmamak için grubumuzdaki bütün yayınlarında Ağca haberlerini "önemsizleştirdik" ki, olması gereken de buydu,

Çünkü biz ve diğerleri Ağca’yı bu kadar öne çıkarmazsak, Ağca layık olduğu şekliyle hapisten sessiz sedasız çıkacak, bir grup "katilperver" oraya toplansa bile bundan kimsenin haberi olmayacak ve birkaç gün sonra unutulup gidecekti,

Biz bir katilin, bir utanç abidesinin gündeme gelme ve kan üzerinden şöhretini sürdürüp para kazanma oyununun bir parçası olmayacağız,

Herkese de bunu tavsiye ediyoruz,

 

 


Çok özledim

SEVGİLİ okurlar, biliyorsunuz pazar sabahı babamı yitirdim,

Beklemiyorduk desem yalan olur ama beklesen de değişen bir şey yok,

Acısı aynı,

Ne büyük acıymış Yarabbim,

Belki ben de baba olduğum için, bilmiyorum, çok ağır geldi,

Sizler olmasanız, dostlar olmasa, binler cenazeye gelmese ve on binler aramasa, mesaj atmasa, bu kadar kolay atlatabilir miydim bilmiyorum,

Acıyı paylaşmanın ne demek olduğunu çok çok iyi anladım,

Artık bir babam yok,

Çok zormuş,

Arayıp fikrini soracağım, yanlış bir şey yaparsam kızar korkusu duyacağım, iyi bir şey yaptığımda gururlanmasından keyif alacağım, sarılıp öpeceğim, takılacağım, bana her birinden ayrı dersler çıkaracağım anılar, olaylar anlatacak adam artık yok,

Her gün gözümün önünde erise de, son 15 gündür bir yatağa bağlı kalmanın onun ruhunu ne kadar ezdiğini fark etsem de, yaşlılık denen hastalığın tedavisinin olmadığını bilsem de, hayatta olmasının yarattığı fark çok büyüktü, Her gün öpüp koklayabiliyor, saçını seviyor, ellerini tutabiliyordum,

Hayatta olmasının önemi onun için değil belki ama benim için çok büyüktü,

Ama gitti,

Gitti ama bende çok şeyler bırakıp gitti,

Ondan o kadar önemli şeyler öğrendim ki!

Peşin hükümlü olmamayı, birisinin yüzüne söyleyemeyeceğim bir şeyi arkasından söylememeyi, arkasından söylediğim bir şeyi yüzüne mutlaka söylemeyi, kimseye kötü dememeyi, insanlardaki kötülüğü değil iyiliği önemsemeyi, insanlara güveni sıfırdan başlatıp yüze çıkarmaktansa yüzden başlatmayı, evetin evet, hayırın hayır olduğunu, insanlar arasında sınıf farkı olmadığını, kendinden güçsüzlere kötü davrananın insan olmadığını, paranın zenginleştirmeye yettiğini ama insanlaştırmaya yetmediğini, bir işi kötü yapmaktansa yapmamanın daha doğru olduğunu, iyi insan olmanın her şeyden daha değerli olduğunu, güce değil bilgiye boyun eğmenin erdem olduğunu, doğru bildiğini söyleyemeyenin asla özgür olamayacağını, doğrulardan korkmamak gerektiğini hep o öğretti,

Karşısına oturtup anlatarak değil, yaşatarak öğretti,

Ama bunlardan daha önemlisi, bana ailenin ne olduğunu öğretti,

50 yıl boyunca sadece bir kadını sevmenin ve bu dünyadan giderken bile o kadına aşkla bakmanın güzelliğini öğretti,

3 gün oldu,

Onu çok özledim,

Her gün biraz daha artarak özleyeceğim,

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Çıkarken itip kaktıklarımızla, inerken de karşılaşacağımızı hesap ettiğimiz zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları