Empati talebine bir yanıt

DÜN muhafazakâr medyanın yazarlarına "biraz empati yapmalarını" öneren bir yazı yazdım,

Yazımda adı geçen yazarlardan Fikri Akyüz bir yanıt yollamış,

Oldukça ilginç bulduğum yanıtı sizinle paylaşmak istedim:

"Fatih Bey, merhaba,,,

Bugünkü köşenizde, adına muhafazakâr denilen bazı yazarlara hitaben bana da göndermede bulunarak yazdığınız yazıyı okudum, Yazınızın bir yönü hariç diğer kısımlarının tamamına katılıyorum,

Ben artık bu muhafazakâr ya da liberal denilen bazı köşe yazarlarından ikrah ettim, Tiksiniyorum, Evet, bu muhafazakâr denilen isimler, saydığınız isimlerden Şamil Tayyar, Hasan Karakaya aynı muameleye maruz kalsaydı böyle düşünmezlerdi, Ben içeri girseydim, benim yanımda olurlar mıydı, bakın orasını tam kestiremiyorum! Çünkü muhafazakâr medya, daha ben içeride değilken beni dışladı, Fakrü zaruret içinde değilim ama bu gidişle hapiste olmayıp ‘yanda’ da olan biri olarak fakrü zaruret içinde olacağım,

Dışlanmamın sebebi çok basit: Mustafa Karaalioğlu’na küçük bir özeleştiri yapması için bir eleştiride bulunmuştum, O gün bugündür Akif Beki, Karaalioğlu, Ergun Babahan, Yusuf Ziya Cömert, İbrahim Şahin, Erhan Başyurt gibi isimlerin tamamı gazetelerinde yazdırmayı, kanallarına çıkarmayı bırakınız, hep birlikte el ele vererek benim resmen önümü kestiler,

Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’a gelince,,, Kanaltürk’teki programımızda ayrı zamanlarda iki kez bu tutukluluğun artık zulme dönüştüğünü, ‘Bu isimler askeri vesayet taraftarı olabilir ama bu isimlere darbeci diyemeyiz, elindeki notlardan dolayı bir insanın tutuklanamayacağını, küçücük kızını babasından mahrum bırakmanın vicdanları sızlatması gerektiğini’ söyledim,

Ben AK Parti’yi hâlâ destekliyorum, mutaassıplıktan nefret ederim ama yaşam tarzım hâlâ muhafazakâr, Bununla birlikte, devletin liberal esaslar çerçevesinde donanması gerektiğini düşünüyorum, Fakat muhafazakâr medyadaki bazı isimler iktidardan nemalanmaya başlayınca muazzam bir güç sarhoşluğu içine girdi, Artık ben bunların samimiyetine inanmıyorum,

Samimiyet deyince,,, Geçen gün Gerçek Hayat isimli dergiden aradılar ve şu soruyu cevaplamamı istediler:

SORU:

Fikri Bey, Gerçek Hayat’ta bu hafta ‘İtiraflar’ üzerine bir dosya hazırlıyoruz, Son dönemde özellikle medya dünyasından kimi isimler 28 Şubat’a ilişkin itiraflarda bulunuyorlar, Siz bu itirafları samimi buluyor musunuz? Bu itiraflar bir tür vicdan aklama mı yoksa başka bir amaca mı hizmet ediyor?

CEVABIM:

Ben bu itirafları, özellikle Ergun Babahan’ın itiraflarını hiç mi hiç samimi bulmuyorum, Babahan, Neşe Düzel’e diyor ki: ‘Erbakan’a, ‘Türkiye’yi Suudi Arabistan yapacak’ diye bir güvensizlik vardı, Bizim de o sırada, solculuktan gelen ateist damarımızla dinle ilgili her şeye şüpheyle bakan laikçi damarımız birleşmişti, Refahyol koalisyonunun, hayat tarzımızı değiştireceğini düşünüyorduk ve askeri doğal müttefikimiz olarak görüyorduk,’

Peki yarın AK Parti bir şekilde yeniden iktidara gelemezse, Babahan’ın Cumhuriyet Gazetesi’ne şöyle bir demeç vermeyeceğini kim garanti edebilir?

‘AK Parti döneminde askere ‘Türkiye’de darbe yapacak’ diye bir güvensizliğimiz vardı, Bizim de o sırada gücü elinde tutan sonradan görme bazı muhafazakâr yazarlarla irtibatımız vardı, Askerin hayat tarzımızı değiştireceğini düşünüyorduk ve AK Parti’yi doğal müttefikimiz olarak görüyorduk,’

Ben bu anlamda liberal kalemler arasında Mehmet Barlas’ı, Ali Bayramoğlu’nu, Gülay Göktürk’ü daha samimi buluyorum, Babahan gibi isimler ‘konjonktür’ aydınlarıdır, Hatta ‘kontür’ aydınları dersek daha doğru olur, Zira kontür aydını, ‘Kontürüm bitiyor, sen arar mısın?’ der, hatta bununla da yetinmez, olur olmaz kişilerin cebini çaldırıp çaldırıp kapatırlar, Sonra bu her arayış, kendisine yeni kontür olarak döner,

Arada bir, ‘Darbe yaz 1997’ye gönderme yap, TRT’de program yapımcılığı cebine girsin’ derler,

Evet Fatih Bey, adam gibi adam sıfatına layık üç dört muhafazakâr yazar dışında bu muhafazakâr yazarların samimiyetine zerre kadar inanmıyorum, Ve Allah bana imkân verirse, bunlarla tek tek bu dünyada da kalemimle, konuşmalarımla hesaplaşacağım,

Örneğin, Bekir Coşkun’u bunlardan daha samimi buluyorum, Tamam, yazıları beni acayip irrite ediyor, ama adam samimi, Zira, o katılmadığım fikirlerini 25 yıldır, kıvırmadan tekrarlıyor, Konjonktüre göre yazmıyor,

‘Bizimkiler’ öyle mi?

Selamlar,,,

Fikri Akyüz"


Yok aslında bir farkımız

ECE Temelkuran birkaç hafta önce, "Türkiye’de birbirinden çok uzak gibi görünen sosyal gruplar aslında öylesine çok ortak değeri paylaşıyorlar ki, farkında değiller, İslamcı ile laik, Kürtçü ile milliyetçi arasında o kadar fazla ortak yön var ki, Biz ayrılıkları konuşacağımıza bu ortak yönlere baksak birbirimizi çok daha fazla sevebiliriz, güvenebiliriz" dedi,

Sonra da düştü yollara, bu benzerlikleri ortaya koymaya,

Sonunda bugün başladığımız harika bir yazı dizisi çıktı ortaya,

Okuduğunuz zaman aklınıza artık olmayan bir bankanın reklamı gelebilir,

Hani "Yok aslında birbirimizden farkımız" diyen reklam,

Ece gösteriyor ki, birbirimize çok benziyoruz,

Sorun ise siyasette, Onlar benzerlikler değil farklılıklar üzerinden ekmek yiyorlar,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İnsanları öfkeyle değil sevgiyle yönettiğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları