ANAYASA Mahkemesi Raportörü Osman Can‘ın eşiyle ilgili bazı bilgiler basına sızmış,
Can‘ın eşi, üniversite öğrencisiyken profesörlerinden birine aşk tacizinde bulunduğu için okuldan uzaklaştırılmış,
Buna yaptığı itiraz da mahkeme tarafından reddedilmiş, Birileri de bu eski olayı basına sızdırıp Osman Can’ı yaralamak istemişler,
Yapılan elbette alçakça,
Evli bir kadının bir hatasından yola çıkıp eşini hedef yapmak, rezil etmeye çalışmak aşağılık bir durum, Ancak en az o kadar aşağılık olan bir başka durum "medya" için söz konusu,
Aralarında kendini amiral gemisi zanneden gazetelerin de bulunduğu bir kısım medya, "Yargıdaki savaş belaltına indi" diyor ve bu durumu eleştiriyor,
Sanki bu savaş belaltına yeni inmiş gibi,
Bu ülkede yargı savaşında Anayasa Mahkemesi Başkanvekili dinlenmedi mi?
Bırakın başkanvekilini, başkanvekilinin eşi dinlenmedi mi, hem de yasadışı olarak, Onların konuşmaları basına sızdırılmadı mı?
Paşaların eşleri dinlenmedi mi?
Aile sırları ortaya dökülmedi mi? Bazı davaların sanıklarının kimseyi ilgilendirmeyen aile hayatları önümüze atılmadı mı?
Onlar belüstüydü de Osman Can‘a mı yapılan belaltı, Onlar ne kadar aşağılıkça ise bu da o kadar aşağılıkça,
Bazılarının belinin altına inmek veya vurmak serbest de bazılarınınki mi ayıp!
Vergi kaçakçısı ödüllendirilir mi?
YAVUZ Semerci dün yazdı, “Burgaz,Mey’e satılmamalı” diye,
Vallahi kime satılacağına karışmam ama ben başka bir şey söylüyorum: “Sektörün sağlığı açısından Burgaz Rakı, Garipoğlu’na geri verilmemeli,” Bunun gerekçelerini de bütün sektör ve aklı başında herkes biliyor,
Birincisi, 10 yıldır devlete 350 milyon dolar borç takan adamları ödüllendirmemek gerek,
İkincisi, Burgaz Rakı’nın bandrol sahtekârlığı yaparak vergi kaçırdığını ortaya koyan onlarca baskın, açılmış yüzü aşkın dava var, (Geçen yazımda 70 demiştim ama sayı 100’ü geçmiş,)
Aslında Yavuz Semerci, Garipoğlu’nu savunmak isterken gerçeği de ağzından kaçırmış,
Diyor ki Semerci: “Burgaz Rakı, TMSF’ye geçtikten sonra pazar payını kaybetti,”
Nedenini de merak ediyor mu acaba?
Burgaz Rakı, TMSF’ye geçince bandrol sahtekârlığı ve vergi kaçakçılığı yapamadı, yapamadığı için de ürünlerini gerçek fiyattan, yani vergili fiyattan satmak zorunda kaldı,
Yani ürünlerin fiyatları arttı,
Bunun sonucunda da pazar kaybetti,
Çünkü maliyetinin en büyük kısmı vergi olan bir üründe vergisiz satış yapıp fiyatı ona göre yaparsanız pazar payınız artar,
Mesela, yarın ben bir akaryakıt dağıtım şirketi kurayım ve maliyetinin neredeyse yüzde 80’i vergi olan bir üründe vergi kaçırıp benzini piyasadaki gerçek fiyatın yarısına vereyim, bak nasıl pazar payı alırım bir anda,
Bu yüzden de Burgaz Rakı’nın Garipoğlu’na geri verilmesi demek, sektörün vergi veren oyuncularının yeniden sıkıntıya sokulması demek,
Yavuz zannediyor ki,Mey, Burgaz’ı almak için can atıyor,
Hiç zannetmiyorum,
Bence de keşke Mey değil başkası alsa,
Ama önemli olan kimin alacağı değil, Garipoğlu’nun almaması, Yavuz Semerci’nin anlamadığı bu, Açsın sektördeki bütün firmalarla konuşsun,
Belki onlar anlatır,
Kimse alınmasın sadece hikâye
ÜÇ arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar,
Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni,Ama Ermeni olan aynı zamanda papaz,
Hava sıcak ve bir süre sonra yolda susuyorlar,
Etrafta su yok,
Bağların olgun zamanı,
“İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın” diye bir bağa giriyorlar, Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler,
“Kaç paraysa veririz” diyerek yemeye başlamışlar,
Bu sırada bağın sahibi gelmiş,
Bakmış üç kişi üzümünü yiyor, Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş,
Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli,
Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış, Üçüncüsü de Türk,
Dönmüş Ermeni’ye, “Bak bu adam Türk, yesin malımı, Benim kanımdandır, Helali hoş olsun, Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir, Ona da sözüm yok, Ama sen niye yiyorsun benim üzümümü?” demiş,
Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt’ün hoşuna gitmiş,
Adam, papazı bir güzel dövmüş, Kıpırdayacak hal bırakmamış, papaz iki seksen uzanmış, Baygın,
Bağcı ardından Kürt’e dönmüş,
“Tamam Müslüman’sın da niye sahipsiz bağa giriyorsun, Bu adam benim kanımdan, yediyse afiyet olsun, o Türk’tür” dedikten sonra bu sefer de Kürt’ü bayıltana kadar bir güzel dövmüş,
Bu durum Türk’ün hoşuna gitmiş,Ama bağın sahibi en sonunda Türk’e dönmüş, “Ulan şerefsiz, anladık Türk’sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sen bir Kürt ve bir Ermeni’yle vatandaşının bağına girip hırsızlık yapacak kadar şerefsizmişsin” diyerek Türk’e girişmiş,Ağız burun bırakmamış, Sonunda üçü de bağın kenarında kafa göz yarılmış yatarken, Türk, Kürt’e dönmüş, “Baba” demiş, “Biz hatayı papazı dövdürürken yaptık,”