Başarılı olsalardı şehit olacaklardı, başaramayınca soykırım mağduru oldular

İSTANBUL’da yolumu keserek Sevan Nişanyan‘ı, Yusuf Halaçoğlu ile Ermeni meselesini tartışmak üzere ekrana çıkarmamı "hayli sertçe" eleştiren ve neredeyse bana hakaretler savuran beyefendinin kim olduğunu öğrendim,

Bize, ona yaşatılanlardan dolayı belki de haklı bir öfkeyi, o öfkeyi pek de hak etmeyen birine kusmuş olmaktan başka bir suçu olmayan bir beyefendiyi (bana karşı öyle davranmamış olsa da) afişe etmek gibi bir niyetim yok,

Ama daha önce de vurguladığım gibi içine "düşürüldüğümüz" ruh halini yansıtması bakımından "kimliği" ile ilgili bazı ipuçları vereceğim,

Yol ortasında beni atalarıma ihanet etmekle, dedelerimin kemiklerini sızlatmakla suçlayan beyefendi, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski bakanlarından biri,

Ben 9 yaşındayken o Sanayi Bakanlığı yapmış,

Şimdi aramızda olmayan bir Başbakan’ın hükümetinde,

Bakan olmadan önce de Dünya Bankası’nda üst düzeyde görevler almış, uzun yıllarını ABD’de geçirmiş,

Bakan olmak üzere ülkesine davet edilince gelmiş,

Sonrasında Ermeni terörüne şehit verdiğimiz diplomatlarımızın bazılarıyla dostluğu olmuş,

Zaten kendi atalarını da yüz yıl önce Ermeniler katletmiş,

Aynen benim gibi,

Ve “anlamsız açılımlar” sonucunda “ruh hali” bozulan milyonlarca yurttaşımızdan biri,

Hafta sonunda bahsettim bu bozulan ruh halimizden,

Dün olanı gördünüz,

Çanakkale’de İl Milli Eğitim Müdürü, yani gençlerimizi emanet ettiğimiz kişilerin başındaki adam patlamış,

“Ermeniler bizi arkadan vurdu, ihanet etti, Biz kimseyi suçsuz yere öldürmedik” demiş,

Sözler elbette bugünkü ortamda bir eğitimcinin söylemesi gereken şeyler değil,

Ama doğru,

Araplar gibi, Sırplar gibi, Yunanlılar gibi, Bulgarlar gibi bir imparatorluğun dağılma sürecinde o imparatorluğa saldırdılar,

Ermenilerin diğerlerinden farkı, buna geç başlamış ve başarısız olmuş olmaları,

Eğer başarsalardı, ölenlerini “şehitler” olarak anacaklardı,

Başaramadıkları için “soykırım kurbanları” olarak anabiliyorlar ancak,

Bu arada milyonlarca da Türk’ü öldürdüler busaydıklarımın hepsi,

Ama kimse onları hatırlamıyor,

Ne yazık ki, torunları bile,


Gazeteciler mi tecavüz etti bebelere

DÜN gazetenin yazı işleri toplantısı gergin başladı, Siirt’in Pervari İlçesi’nde 13- 14 yaşlarındaki 8 erkek öğrenci, 2 ve 3 yaşındaki iki bebeye tecavüz etmiş, birini ölü, diğerini ise ağır yaralı halde bırakıp kaçmışlardı,

Olayın detayları burada anlatamayacağım kadar iğrençti,

Çok kızgındım, çünkü bu haberi “atlamıştık”,

Haber bizde yoktu,

Toplantıya bu ruh haliyle girdim,

Ancak toplantıda öğrendiklerim beni daha da şaşırttı,

Haber yeni değildi,

Olay yaklaşık 1 yıl önce olmuş ve o günlerde küçük bir haber olarak gazetelerde yer almıştı,

Ancak haberi manşet yapan gazetelerde bu ayrıntı ya yoktu ya da ustalıkla gizlenmişti,

Eski bir haber, yeni gibi sunulmuştu ve ben bile yemiştim,

Oysa haberi böyle vermelerine gerek yoktu,

Çünkü durum zaten vahimdi,

Bir grup ruh hastası veledin yaptığı olay, 1 yıl içinde bir devlet ayıbına dönüşmüştü,

Zanlıların büyük bölümü serbest kalmıştı,

Olayla ilgili Adli Tıp raporu 1 yıldır gelmemişti,

Durum rezaletti, Öğleden sonra devletin en üst düzeyi çıkıp bu konuyla ilgili açıklamalar yaptı,

O da kanımı dondurdu,

Bu haberin veriliş biçimini eleştirip “Bir grubun gazeteleri, hükümeti yıpratmak için bu haberi yeniden servis ettiler ve eski bir olayı yeni gibi gösterdiler” açıklaması yapıldı,

Elbette gazetelerin yaptığı doğru değil,

Okuru kandırmak büyük hata,

Ancak gazetelerin ayıbı, olayın ayıbını ortadan kaldırmıyor,

Bir ayıp diğer ayıbı götürüp sorunu ortadan kaldırmıyor,

Her olayda gazeteleri suçlamak işin kolay yolu,

Ya tecavüze uğrayıp öldürülen bebeler ne olacak?

Onların hesabını da gazeteciler mi verecek?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Cenazemize katılanları yalan söylemek zorunda bırakacak bir yaşam sürmediğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları