Yemen türküsü

"PROARAP" yani "Arapçı" olmanın son sınırını da aştık,

Mesele, "Türkler, Araplar olmadan yaşayamaz" noktasına geldi,

Hem de Mehmet Akif Ersoy üzerinden,

Ersoy’un son yıllarını Mısır’da geçirdiğini düşünürseniz onunki normal de, acaba gerçekten Türkler, Arapsız yaşayamaz mı?

Türk halkının kaçta kaçı bu fikri benimsiyor,

Ya da Türklersiz yaşayamayacak olanlar Araplar mı?

Bizdeki Arapçılık, aslında dini motiflere dayanıyor, Arapların İslam’ı temsil ettiği düşüncesine,

Peki gerçekten de İslam’ı Araplar mı temsil ediyor?

Bence değil,

1400 yıllık İslam tarihine baktığınız zaman, İslam’ı Arapların temsil ettiği süreç 200 yılı aşmıyor,

Bu dönemin sonunda önce paralı asker, sonra yönetici sınıf olarak Arap yarımadasının kuzeyinde ve Mısır’da gücü eline geçiren Türkler, İslam’ın yayılmasını ve korunmasını temsil etmeye başlıyorlar,

Ardından İslami güç kuzeye doğru kayıyor ve 1300 yılından itibaren de yüzde yüz

Türkleşerek Osmanlı’nın eline geçiyor,

Batı dünyasının gözünde "Türk" kelimesi, "Müslüman" kelimesiyle aynı anlama gelmeye başlıyor,

Yani 700 yıllık bir süreç boyunca İslam’ı Türkler temsil ediyor, Araplardan çok çok daha uzun bir süre bu,

Ama şimdi Türkiye bu geçmişi unutup Müslüman olabilmek için Araplaşma ihtiyacı duyan bir yere doğru itiliyor,

Ancak tarihsel "Türk, Arap’sız olmaz"ı değil, "Arap, Türk’süz olmaz"ı daha çok doğruluyor,

Türkler açısından bakıldığında ise durum hiç de "Arap’sız olamayız" noktasında değil,

Yakın tarihimiz, emperyalist güçlerle işbirliği yaparak Türklere karşı savaşan Arapların hikayeleriyle dolu,

Şerif Hüseyin‘in yaptıklarının üzerinden geçen süre yüzyılı bulmuyor bile,

Arap çöllerindeki kayıplarımızın anıları daha pek çok ailede taze,

Herhalde Yemen Türküsü’nü biliyorsunuzdur,

Yemen’e gidip gelmeyenlerin neden gelmediğini hiç merak etmediniz mi?

Herhalde Yemenli kızlara aşklarından oralarda kalıp dönmüyor olmasalar gerek,

Yoksa siz öyle mi zannediyorsunuz?

Hadi onu öyle zannettiniz,

Hani Türkçe’de kibarlaştırılarak "Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın yüzü" haline getirilip yumuşatılan atasözünü de mi duymadınız?


Hâkimler tekzibi kötüye kullandırmamalı

DÜN IT işinde çalışan bir dostum aradı,

“Sayende o sözlüğün sahipleri zengin oldu, Trafiklerini üç katına çıkardın” dedi,

Doğrudur ama “pisliğe” karşı sessiz kalamazdım,

Ancak bu “internet çukurlarıyla” girdiğim mücadele bir şeyi daha gösterdi, Hâkimlerimizin “tekzip” denilen doğru ve çağdaş mekanizmayı algılamaktan ne kadar uzak olduklarını, Tekzip ne demek? “Cevap ve düzeltme hakkı,” Bu hak “hakaret etme hakkını” içeriyor mu? Asla, Ancak bazı hâkimlerin, olayın esasını kavramalarındaki eksiklik yüzünden, tekzip “hakaret mekanizmasına” dönüşüyor,

Bu sözlükçülerin bana yolladığı tekzibi okudunuz mu?

İçinde türlü hakaret var,

Türk basınındaki yozlaşmanın nedeni benmişim,

Bu tekzibi kabul eden hâkim, neyi kabul ettiğinin farkında mı?

1, Türk basını yozlaşmış,

2, Bunun nedeni benmişim,

Tek başına ben,

O kadarla kalmıyor, Yazım benim seviyemi ortaya çıkarıyormuş,

Hâkim bunu da kabul ediyor,

Şimdi ben bu tekzip metnine karşı da dava açacağım ama bunu onaylayan hâkime sormak istiyorum,

Ben bir yazı yazsam ve o hâkime, “Türk yargısına azalan güvenin nedeni olan hâkim” desem, ne der?

Bunu kabul eder mi?

Bence etmez, Zaten yazdığım da doğru olmaz,

Ama o hâkim bunu benim için kabul ediyor,

Hâkimlerimizden bir ricam var,

Şu tekzip mekanizmasını lütfen doğru kullandırın,

Doğru, belgeli haberler hakkında bile tekzip kararı veriyorsunuz,

Yapmayın,

Tekzibi bir yanıt değil, bir hakaret etme aracına dönüştürüyorsunuz,

Dönüştürmeyin, dönüştürülmesine izin vermeyin,

Hâkim olun,

Hiç değilse elinize ulaştırılan metinde yazanlara,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Eşeğe kızıp semerini dövmediğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları