Hukuksuzluk başlarsa küçüğü büyüğü olmaz

ANAYASA Mahkemesi Raportörü Osman Can, ilginç bir çağrı yaptı ve parlamentoyu, Anayasa Mahkemesi’nin "Anayasa değişikliği" ile ilgili kararını uygulamamaya çağırdı,

Destek de buldu,

Tavır ilginç, Henüz ortada bir karar yok ama iktidar da, iktidara destek verenler de Osman Can’ın fikrinde, Sanki Anayasa değişiklik paketinin bazı bölümlerinin Anayasa Mahkemesi’nden döneceğine kesin gözüyle bakıyorlar,

Bu köşenin okurları, Osman Can ile ilgili Habertürk’te, hatta gazete yayın hayatına başlamadan önce televizyonda ve Habertürk internet sitesinde yazdıklarımı hatırlayacaklardır, Osman Can ile ilgili olarak defalarca dile getirdiğim bir görüşüm var:

"Osman Can, iyi bir hukukçu, Hukuk felsefesi konusunda yaşına oranla oldukça birikim sahibi, Belirli bir hukuk nosyonu var, Uzun yıllar Türkiye’de hukuk konusunda önemli görüşler vermesi muhtemel bir isim, Ancak Anayasa Mahkemesi raportörü olması sakıncalı, Çünkü bu mahkemenin tek bir dayanağı ve konuları ele alışında tek bir rehberi var, O da Anayasa, Ne var ki Osman Can bu Anayasa’yı beğenmiyor, Beğenmemesi bir şey değil, Benimsemiyor, önemsemiyor, Bir hukuk adamı olarak saygıyı hak ediyor ama Anayasa raportörü olmaması gerek, Çünkü raportör olarak bu Anayasa’yı değil, kafasında oluşturduğu Anayasa’yı temel alıyor,"

Bu konudaki fikirlerimi defalarca yazdım Osman Can‘la ilgili olarak, Şimdi bir kez daha haklılığım ortaya çıktı,

Osman Can‘ın görevi, bu Anayasa’yı temel alarak görevini yapmak, Ama o bunu yapmıyor, yapamıyor, Bir aydın olarak övgüyü hak ettiği kadar, bir Anayasa Mahkemesi raportörü olarak yergiyi de hak ediyor,

Zaman zaman kendini, sadece kendini "Kurucu Meclis" veya "Anayasa yazarı" olarak kabul ediyor, Muhayyel bir Anayasa üzerinden yorumlar yapıyor,

Ancak son sözleri gerçekten akıl alacak gibi değil,

Kendi raportörü olduğu kurumun aldığı kararın uygulanmamasını istedi,

Bu Türkiye’de yazılı olmayan yeni bir "hukuk düzeninin" oluşması demek, Gerçi Osman Can öncesi bunun sinyallerini almaya başlamıştık,

Erzurum’da yürütülmekte olan ve "Cihaner Davası’ olarak bildiğimiz dava, bunun en somut örneğiydi, Bütün hukuk uygulamalarına ve açık yasalara rağmen, dava bir türlü Yargıtay’a gönderilmiyor, bir "oldu bitti" yaratılarak "yasalar" geçersiz kılınıyordu,

Osman Can şimdi bunu bir adım daha ileri götürüp "Anayasa Mahkemesi kararının da tanınmamasını" istiyor,

Olur mu? Olabilir,

Ancak bu, hukukun hiçe sayılması demektir, Hukuku hiçe saymaya bir başlarsanız "en büyük hukuksuzluğa" karşı da söyleyecek bir lafınız olmaz,

Bilmem anlatabildim mi?


Bu sergiyi mutlaka gezin

DÜN çok ilginç bir sergideydim,

“Body Worlds” ya da Türkçesiyle “Yaşam Döngüsü”,

Hani şu bir tür mumyalanmış gerçek bedenler sergisi,

Gunther von Hagens diye yarı deli yarı dâhi bir adamın yarattığı bir tür sanat, bir tür anatomi dersi,

Çok ilginç,

Sergiyi gezerken bir an bile karşınızdakilerin bir zaman kanlı canlı insanlar olduğu aklınıza gelmiyor, Garip bir şekilde ürkütücü, korkutucu değiller,

Ama çok düşündürücü bir sergi, Yaşamın, hayatın önemini anlatan, anlaşılmaz bir yanı var, İnsanı kendi içinde bir hesaplaşmaya götürüyor,

Bu “gerçek beden heykellerinin” nasıl yapıldığını da öğrendim sergiyi gezerken,

Vücudunu Hagens’in çalışmalarına bağışlayan kişi ölünce, hemen “aseton” tankına atılıyor,

Asetonun bir özelliği varmış, Suyu kovarmış, Vücut haftalarca asetonda yatınca, hücrelerdeki tüm su asetonla yer değiştiriyor ve bedende hiç su kalmıyor, Su kalmayınca çürüme de olmuyor,

Haftalarca asetonu emen beden daha sonra çıkarılıyor ve bu kez polimer dolu havuzlara yerleştiriliyor, Ancak bu kez ortamdaki basınç düşürülüyor, Yani içerideki hava emiliyor,

Böylece buharlaşması kolay olan aseton buharlaşıyor, ancak düşük basınç nedeniyle asetonun boşalttığı hücre sıvılarının yerine polimer doluyor, Böylece ortaya, içindeki sıvılar plastikle yer değiştirmiş ve katılaşmış vücutlar çıkıyor, Tabii bütün bunlar yapılırken, bir yandan da bedene farklı eylemlerin formu veriliyor,

Attan zürafaya kadar farklı hayvanlar da sergide yerini buluyor, Tabii bu arada yapılan işlemler bedenleri ağırlaştırıyor, Bir örnek vermek gerekirse, normalde 3 ton olan bir fil, tüm bu işlemlerden sonra 7 tona ulaşıyor,

Bence mutlaka gezilmesi gereken bir sergi,

Sergi öncesi “dini hassasiyetleri” yüksek olan kesimlerin bu sergiye tepki göstermesinden korkuluyordu,

Çok şükür böyle bir şey olmadı,

Ama şunu söylemek isterim ki, bu sergi “Tanrı inancını” güçlendirmekten öte bir şey yapmıyor,

Bedenin muhteşem işleyişindeki gizem karşısında bir yaratıcıya olan inanç artıyor,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hiç değilse hukukçular, hukuksuzluğu önermediği zaman

Erişilebilirlik Araçları