BİR süre önce bir grup Amerikalı öğrenci Habertürk’ü ziyarete geldi,
New York’taki Mary’s College’dan bir grup gazetecilik öğrencisi, 15 öğrenci, 14’ü kız,
Medyada son 10 yılın en büyük "Başarı hikâyesi" olarak nitelendirdikleri Habertürk’ü görmek, incelemek istemişler,
Gazeteyi gezdiler, bölümleri dolaştılar, Oldukça şaşırdılar, Amerika’da da çok gazete görmüşler ama böylesini görmemişler, En şaşırdıkları da "eğlenerek" gazete yapmamızdı,
Sonra da benim odama geldiler, Sohbet ettik, Önce onlar sordu ben yanıtladım, Sonra da ben sordum, "Türkiye’yi nasıl buldunuz" diye,
Türkiye’den önce bir Avrupa turu yapmışlar, Yunanistan’dan sonra da Türkiye’ye gelmişler,
"Çok şaşırdık" dediler,
"Niye şaşırdınız" dedim,
"Avrupa’nın pek çok yerinden daha modern, daha güzel ve daha zengin, Çok aydınlık bir görüntüsü var" dediler,
"Bunda şaşıracak ne var bu kadar" diye sordum,
"Orhan Pamuk’u okumuştuk ve böyle beklemiyorduk" dediler,
İlginçtir 15 öğrencinin 14’ü Orhan Pamuk’un kitaplarının çoğunu okumuştu, "Ne bekliyordunuz" dedim merakla,
"Orhan Pamuk’u okuyunca gri, neşesiz, her yerde askerlerin
kol gezdiği, baskıcı, eğlencesi olmayan, insanların mutsuz göründüğü, karanlık bir ülke bekliyorduk, Ama tam tersini bulduk" dediler,
"Şimdi ne düşünüyorsunuz?" dedim, "Orhan Pamuk’un yalancı olduğunu, ülkesini karaladığını düşünüyoruz" dediler, "Öyle düşünmeyin" dedim,
"Niye" diye sordular,
"Orhan Pamuk bir sanatçı, Sıradan biri değil, Pek çok sanatçı gibi kendine ait bir dünyada; paranoyalarıyla, halüsinasyonlarıyla, ruhundaki farklı algılamalarla yaşıyor, Biz bir yere baktığımız zaman başka bir şey görürüz, sanatçılar baktığı zaman başka bir şey görür, Van Gogh bir tarlaya baktığı zaman ışık seli görüyordu biz ise ayçiçeklerini, Onu bir sanatçı olarak öyle kabul edin, O kendi ruhunu görmüş, Yalancı değil, Sadece kendi ruh halini yansıtan bir sanatçı" dedim, Sonra da Pamuk’un Goa plajlarındaki fotoğrafını gösterdim, "Belki bundan sonra daha aydınlık şeyler yazar" dedim, Güldük,
Ama yine de Pamuk’a için için kızdım, Nobel ödüllü tek yazarımızın Türkiye’nin imajına yaptığı katkı buydu, 15 genç Amerikalı gazeteci adayının gözünde,
Onlar Türkiye’yi gelip gördüğü için şanslıydık,
Ya gelmeyip sadece okuyanlar!
Denizli’den bölünmezlik mesajı
"TÜRKİYE biraz: bölünür" diyorum ya hep, "Nasıl böleceksin, neresinden böleceksin" diyerek, Mustafa Denizli "Türkiye’nin bölünmesinin imkânsızlığını"
kanıtlarcasına bir iş yaptı,
Mustafa Denizli’yi spor adamı olarak hepiniz yakından tanırsınız mutlaka,
Peki Mustafa Hoca’nın siyasi duruşunu bilir misiniz?
Bilmeyenler için anlatayım,
Denizli, bayrak görünce gözü dolan, bölücülük deyince tüyleri diken diken olan, şehit haberlerini okuyunca cepheye gidesi gelen, Atatürk deyince heyecanlanan, ama asla ve asla kafatasçı olmayan tipik bir Türk vatanseveridir,
Ve bilirsiniz İzmirlidir, Mustafa Hoca birkaç gün önce 2, evliliğini yaptı,
Kiminle?
Evin Elçi ile,
Evin Elçi kim?
Şerafettin Elçi’nin büyük kızı,
Şerafettin Elçi kim?
Türkiye’deki Kürt siyasetinin en önemli isimlerinden biri,
12 Mart 1971 sonrasında Diyarbakır Cezaevi’nde 8 ay kalan, 12 Eylül’den sonra 30 ay hapis yatan, Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı’nı ardından da Anayasa Mahkemesi tarafından
"Programında yer alan bazı görüşler devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı" bulunup kapatılan DKP’yi kuran, şimdi de KADEP Genel Başkanlığı’nı yürüten kısaca, bölücü olmayan ama bunun dışında Kürt taleplerinin altında imzası olan saygın, barışçı bir isim,
Yukarıda anlattığım Mustafa Denizli, yine yukarıda anlattığım Şerafettin Elçi’nin damadı artık,
Hadi gelin bu ülkeyi bölün kolaysa,
Teşekkürler Fenerbahçe
NEVİN Yanıt’ın Barcelona’da elde ettiği 1’incilikTürkspor tarihinin en önemli başarılarından biri, belki de birincisidir,
Allah biliyor ya, duyduğumda inanmadım,
İnanılmayacak kadar büyük bir başarı,
Yazının devamı için tıklayınız