Tribündeki boğa

Geçen pazar yazdım, "Ben boğayı tutuyorum" diye, Kötü niyetliler dışında biraz izanı, biraz aklı olan anladı ne demek istediğimi,

Ve hafta içinde bir boğa, arenanın tribünlerine fırlayınca bir okurum şöyle mesaj yollamış:

"Fatih Bey, evliya mısın mübarek,

Daha dün boğalardan bahsediyordun, bugün o boğa yüreğinin sesini duydu, Haberlerde dinlemişsindir, Arenadaki boğa, daha gösteri başlamadan, sanki başına geleceklerden haberi varmış gibi ‘Nasıl olsa gösteri sonunda beni öldüreceksiniz, bari öleceksem onurumla öleyim’ dedi ve 1,5 metrelik duvarı aşarak seyircinin arasına girdi, Ondan fazla kişi yaralandı, Zorla yakalandı, Sonra da boğayı öldürmüşler, Ölürken de inanıyorum, size selam gönderdi, ‘Fatih Abi bak senin dediğin gibi onurumla ölüyorum’ dedi,"

Elbette önemli olan onurla yaşamaktır, Ama onurla yaşama imkânı kalmadığı zaman da onurla ölmektir en iyisi, Boynu büküp, kafayı öne eğmektense ya da erkekliğini yitirip öküzleşmektense, mezbahadansa arenayı tercih ederek, Onurunla ölmek,

Ölüm kaçınılmazsa bile bile savaşmak,

Dün bizim Cumartesi ilavesinde yazıyordu, "Katalonya’da boğa güreşleri yasaklanıyormuş, Ne iyi haber" diye,

Ben boğalar adına üzüldüm o habere,

Boğalara, "Ya öküz olacaksın ya mezbahaya gideceksin" dışında bir seçenek bırakılmamasından mutlu olmadım,

Son günlerin moda deyişiyle, mezbahada "bertaraf" olmaktansa, arenada bir tarafta olmayı isterdim boğa olsam,

Ve tabii sorsalardı bana boğa olarak,


Bu söz açıklama gerektirir

BAŞBAKAN Erdoğan’a katılıyorum,

Bugüne kadar her konuda fikir beyan eden, hatta neredeyse emir verir gibi fikir beyan eden TÜSİAD, "demokrasi" getireceği iddia edilen bu Anayasa değişikliği hakkında da fikir beyan etmeli,

Ancak Başbakan da sözlerine açıklık getirmek zorunda,

"Bitaraf olan bertaraf olur" cümlesine,

Çünkü pek çok kişi bu cümleyi, "Benden taraf olmayan bertaraf olur"

olarak algılıyor ve fikrini açıklayacağı varsa da açıklamıyor veya yalan söylüyor,


Sızıntı meselesi

Heronlar meselesi haftalardır tartışılıyor,

"Bu görüntüler Genelkurmay’ın elinde olduğu halde Hantepe’ye niye yardım gitmedi" diye,

Genelkurmay uzun bir sessizliğin ardından dün bir açıklama yaptı ve "O görüntüler saldırı sonrasında elde edilen görüntülerdir" dedi,

Bölgede yıllardır yaşananları bilmeyenler, Heronların görüntüleri üzerinden bu soruyu sordular,

Oysa biz bölgedeki komutanlara bu soruları yıllar önce çoook sorduk, çoook yazdık,

Zamanımın büyük bölümünü haber yapmak için Güneydoğu’da geçirdiğim anlarda da çok olurdu böyle olaylar,

Helikopter uçuşuyla 45 dakikalık mesafedeki karakollara baskın yapılır, saatler süren çatışmalar olur, şehitler verilirdi,

Biz de komutanlara sorardık, "Niye helikopterle destek yollamıyorsunuz" diye,

Öyle ya, Sikorsky’ler 20’ye yakın askeri taşıyabiliyor, üzerindeki makineli tüfekle teröristlerin üzerine ateş kusabiliyordu,

Niye gitmiyorlardı?

Hep benzer yanıtlar alırdık,

"Karanlıkta o bölgeye helikopter nasıl gider, Bir yere dokunsa düşer, İçindekileri de kaybederiz, PKK’nın elinde roketatarlar var, Helikopter çatışma bölgesine alçalırken vurulur ve hem helikopteri hem de içindeki askerleri kaybedebiliriz,"

Biz de bu açıklamaları beğenmez eleştirirdik, Sonra birkaç kez bu helikopterlerle bölgedeki çatışmalara gittik,

Gerçekten masa başında ahkâm kesmek kadar kolay değil,

Helikopterler, roketatar riskine karşılık yere çok yakın uçmak zorunda, Çünkü roketatarın havadaki bir hedefe ateşleyebilmesi için minimum 13 derecelik bir açıya ihtiyacı var, Helikopter bu açıyı vermemek için yere teğet uçuyor, Dağlarda yükselirken bile yeri takip ederek yükseliyor, inişe geçerken de yere paralel kayarak iniyor,

Hiç kolay değil,

Bölgede görev yapan helikopterlerin defalarca yerden açılan ateşle delik deşik olduğunu gözlerimle gördüm,

Ayrıca özellikle yazın sıcak günlerinde o helikopterlere koyabileceğiniz asker sayısı da sınırlı, teçhizatlı asker sayısı iyice sınırlı,

Yani anlayacağınız, savaşmak, masa başında ahkâm kesmek kadar kolay değil,

Bu yüzden ben bu, "Heronlar gösterdi, Niye gitmediniz" laflarına çok da itibar etmedim,

Bazen görseniz bile gidemiyorsunuz, Orası Bebek’teki evden, Cihangir’deki meyhaneye gider gibi gidebileceğiniz bir coğrafya değil,

Ama yine de ortada bir sorun var, Bu görüntüler Genelkurmay’dan dışarı nasıl sızıyor?

Silahlı Kuvvetler düşmanı bir gazeteye sızdırılan bu görüntülerin, Türkiye

düşmanlarına, hatta PKK’ya sızdırılmadığını kim garanti edebilir?

Genelkurmay asıl bu görüntülerin nasıl sızdırıldığını bulmalı,

Bunlar sızıyorsa, kimbilir daha neler sızıyordur,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adam olmanın cinsiyet içermediğini anladığımız zaman

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları