Tamil benzetmesi boşuna değildir!

TAKSİM’deki olayı PKK "üstlenmedi",

Beklenen de buydu,

Son dönem politikalarına uygun düşmeyen bir eylemi üstlenmeleri, hele hele böylesine kanlıysa, şaşırtıcı değil,

Ancak geçen yıl da Amberin Zaman, Habertürk için Kandil’e gidip örgütün "serbest" elebaşısı Karayılan’la görüşmüş, Karayılan orada da "eylemsizlik" içinde olduklarını söylemişti,

Ardından kanlı saldırılar başladı,

Amberin’den rica ettim, "Bir konuş tekrar bakalım ne diyor, Bu mu eylemsizlik diye sor" dedim,

Amberin Zaman konuştu, Karayılan, "Biz yapmıyoruz, Cemil Bayık, İran’ın kontrolüne geçti, O yapıyor olabilir" dedi, Sanki Cemil Bayık başka bir örgütün adamıymış gibi,

Sonuç olarak, terör ortamı sürdükçe, birileri bir şey yapıyor,

Terör zaten "irrasyonel" bir tavır olduğu için, terör örgütlerinden "rasyonel" tavır beklemek de yanlış,

Terör varsa her şey olabilir,

Terörist varsa her şeyi yapabilir,

Bu açıdan PKK’nın "ateşkesini" seçime kadar uzatmış olması önemli,

Yıllardır yazıyorum, "Silah gürültüsü varken konuşulamaz" diye,

Silahlar susunca sesler biraz daha anlaşılır hale gelecektir,

Kimse, "Teröristle pazarlık olur mu?" demesin,

Resmen elbette olmaz, Ama gayri resmi olarak her zaman olur,

Tabii bunlardan bahsederken Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in geçen hafta kullandığı bir cümleyi unutmamak lazım,

Boş konuşan bir adam olmayan Cemil Çiçek, geçen hafta benim çok önemsediğim bir laf etti,

PKK’yı, Sri Lanka’yı yıllarca kana bulayan "Tamil Kaplanları" adlı örgüte benzetti,

Bu benzetme yeni değil,

Yıllar önce, 1990’ların ilk yarısında Fransız istihbarat örgütü "SDECE"e yakın birimlerin hazırladığı bir rapor vardı, Fransız istihbaratçılar, "Dejenere olmuş terör örgütleri" başlığı altında bir dosya hazırlamışlardı,

Dosyada ele alınan iki örgüt vardı: PKK ve Tamil Eelam,

Fransızlar bu iki örgütün "özgürlük mücadelesi" adı altında çıktıkları yolda nasıl bir "uluslararası suç şebekesine" dönüştüklerini, uyuşturucu başta olmak üzere kaçakçılık yaptıklarını anlatıyordu,

O dönem ben bu konuyu birkaç kez yazdım ama Türkiye’de hiçbir yetkili veya siyasetçi, iki örgüt arasındaki benzerliği ağzına almadı,

Bu yüzden Cemil Çiçek’in geçen hafta yaptığı benzetme ilginç geldi bana,

Çünkü Sri Lanka’nın Tamil Kaplanları’na ne yaptığını hepimiz biliyoruz,

Geçen yıl Sri Lanka ordusu, Tamil’in üzerinden silindir gibi geçti ve örgütü tamamen ortadan kaldırdı, Bütün kadrolarını öldürdü,

Çiçek’in benzetmesi bu bakımdan anlamlı,

Hükümetin çözüm için uğraştığını biliyoruz,

Ancak çözüm adımları karşılıksız kalırsa, bu benzetmenin ne anlama geldiğini o zaman görebiliriz,


Tenekeciler

OKTAY Ekşi’nin istifası üzerine epey bir sevinç çığlıkları yükseliyor medyamızdan,

Dahası Ekşi’nin başyazarı olduğu gazeteden,

Şaşırtıcı,

Oktay Ekşi’yi çok eleştirdim,

Okunan bir yazar olmadığını biliyorum,

Zaman zaman güzel yazıları olduğunu ama bunun da "keçiboynuzu" gibi bir his yarattığını da,

44 yıl başyazarlık yapmak kolay değil, Tüketir insanı, Ve tükendiğini fark edince çekilmek gerekir,

Ama böylesi hoş değil,

Zafer çığlıkları atanları, arkasından teneke çalanları ayıplıyorum,

Bir yazarın istifa etmek zorunda kalması hoş değil,

Oktay Ekşi’nin yazdığı elbette olacak şey değil, Rezalet boyutunda, Bana yazsa, yaşına hürmeten belki bir şey yapmam ama gidip dövmemek için zor tutarım kendimi,

Ama bu "terbiyesizlik" daha önce hiç mi olmadı Türk basınında,

Pek çok gazeteci böyle şeyler yazmadı mı?

Vakit mi, Akit mi adını karıştırdığım gazetenin yazarı Hasan Karakaya, benim için çok daha ağırını kaleme almadı mı? (Nedense onu dövmeyi ihmal ettim,)

Özür bile dilemedi o üstelik,

Hakkımı mahkemede aradım, Kazandım da,

Oktay Ekşi’nin yazdığının da kabul edilebilir yanı yok elbet,

İstifa etmesi de yanlış değil, Bir başyazar böyle bir şey yapmamalıydı,

Ama istifasına bu kadar sevinmek, arkasından teneke çalmak da hoş değil,

Hele hele aynı gazetenin yazarları için hiç hoş değil,

 


Çirkin binaları mı bırakacağız

CUMHURBAŞKANI Gül’e, "Keşke burayı yıktırıp yenisini yapsaydınız, daha kolay olurdu" demem ve Çankaya’daki kabul salonunun "Tarihi bir önemi de yok" diye yazmam üzerine okurlar arasında tepki gösterenler oldu,

Kusura bakmayın ama haklıyım,

"Atatürk’ün evi nasıl yıkılır" demiş bazıları,

Yahu orası Atatürk’ün zamanında yoktu, Sonradan yapıldı, Zevksiz, kötü bir mimari, Hiçbir özelliği yok,

Atatürk’e ait bölümü biri yıkmaya kalkışsa ben gider gücüm yettiğince engellemeye çalışırım, O ayrı, Ama bu binanın tarihi bir tarafı yok,

Bazıları da "Her şeyi yıktığımız için tarihi olma fırsatını yakalayamıyor binalarımız" demiş,

Haklılar da bu bina öyle bir bina değil,

Özelliksiz, zevksiz, bir şey ifade etmeyen, mimarlık açısından kıymet taşımayan bir bina,

O yüzden yıkılabilir dedim,

Gelecek nesillere güzel binalar bırakmak lazım,

Çirkinlik abideleri değil,

İstanbul Zincirlikuyu’daki o çirkin karanlık Karayolları binası bile "koruma altına" alınmış "tarihi" diye,

Daha ne diyeyim,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bir ara oluruz inşallah

Erişilebilirlik Araçları