Mesele ne!

MESELE, BDP/PKK’nın "özerlik" talebinde bulunması değil,

Mesele, bu terör-siyaset ittifakının TBMM çatısı altında Kürtçe konuşmak istemesi değil,

Mesele, terör örgütü liderinin cezaevi koşullarının iyileştirilmesi değil,

Mesele, Doğu veya Güneydoğu’da hizmetlerin veya tabelaların çift dilli olması değil,

Mesele ne biliyor musunuz?

Mesele, Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir sorununu çözmek için bir "siyaset-terör ittifakı" oluşumun, BDP/PKK’nın peşine takılmış olması,

Gündemi onlar belirliyor, Neyin tartışılacağını, gündemin ne olacağını, sorunun nasıl şekilleneceğini onlar belirliyor; Türkiye, Türkiye’yi yönetenler, hükümet, Meclis onun peşinden gidiyor, mesele bu,

Bakın Türkiye Cumhuriyeti sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin her yerinde yerel yönetimleri güçlendirme kararı alabilir,

Kürtçe’yi ikinci resmi dil, hatta isterse birinci resmi dil yapabilir,

Bütün okullara zorunlu Kürtçe dersi de koyabilir,

Tabelaları çift dilli yapabilir, her türlü basılı evrakı iki dilli hale getirebilir,

Öcalan’ı isterse salabilir, isterse hücreye tıkabilir,

İsterse Türkiye’yi iki federasyona, hatta 17 federasyona bölebilir,

Ama bunu Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapar,

Özgür iradesiyle yapar, milleti, halkı istediği için yapar, Gereksinim duyduğu için yapar,

Yapması gerektiğine inandığı için yapar,

Canı istediği için yapar,

Ama bütün bunları bir terör-siyaset ittifakı, BDP/PKK istedi, gündemi onlar belirledi, bunları şart koştu diye yapmaz,

Daha doğrusu yapamaz,

Yaparsa, yapıyorsa devlet bitti demektir, devleti yönetenler bitti demektir,

Meclis egemenliğini teröriste devretti demektir,

Bir ülke için bundan daha acısı, beteri olamaz,


Başbakan’la program yaparken

BİRKAÇ gündür sağda solda Başbakan Erdoğan’ın basın danışmanlarının "ısmarlama soru" istediği, aksini yapan gazetecileri Başbakan’ın çevresine yaklaştırmadığı söyleniyor, yazılıyor,

Benim elimde böyle bir bilgi mevcut değil,

Böyle bir davranışa maruz kalanlar varsa üzülürüm,

Hatırlarsınız, bir dönem Başbakan Erdoğan’ı sık sık Teke Tek’te ağırlardım,

Önemli mevzuları hep Teke Tek’te açıklardı,

Anlatacağım mevzu onunla ilgili,

Başbakan’la yaptığımız onca program arasında, bir kere hariç Başbakan hiçbir konuyla ilgili, "Şunu sormayalım, Bunu konuşmayalım" demedi,

Ben her şeyi sordum, O da her şeyi söyledi,

Öyle ki, meşhur Sami Ofer’in kamuoyunda tartışıldığı günlerdi,

Başbakan Erdoğan, sabah saatlerinde gazetecilerin sorduğu sorular üzerine Sami Ofer’le hiçbir zaman özel bir görüşme yapmadığını söylemişti,

Aynı akşam Teke Tek’e çıktı,

Ben de bir kez daha, "Sami Ofer’le hiç biraraya geldiniz mi?" diye sordum,

Ne dese beğenirsiniz,

Sabah yaptığı açıklamayı tekzip ederek, "Evet Fatih Bey, Sami Ofer’le görüştüm" dedi ve detaylarını anlatmaya başladı,

Bazı akrabalarının Ofer’in gemilerinde çalışmışlığı olduğunu, görüşmesinde bunu bile söylediğini açık açık anlattı,

Sonrasında da ne kızdı, ne bozuldu, ne küstü,

Ha "Bir kez dışında benden ‘şunu sorma’ talebi olmadı" dedim ya, onu da anlatayım,

Galiba 2004 yılının temmuz ayıydı, Hatta galiba 14 Temmuz’du,

Beylerbeyi Sarayı’nda program yapacaktık,

Makyaj odasında, "Fatih Bey bir ricam var, Şu üniversitede türban meselesini bugün çözecek noktada değiliz, Bunun gerilimini yaşatmak istemiyoruz, Sizden rica etsem bu konuya girmeyelim" dedi,

Benden o güne dek yaptığımız onca program arasında ilk ve son kez bir ricada bulunuyordu,

Peki ben ne yaptım?

Programın açış konuşmasını yaptım, Başbakan Erdoğan’a döndüm ve "Tayyip Bey, herkesin konuştuğu konu, üniversitelerde türbanın serbest bırakılıp bırakılmayacağı, Bunu çözecek misiniz?" dedim,

Bana döndü, Öyle bir baktı ki, bugün hâlâ gözümün önündedir,

Ama kızarak değil, gülerek baktı ve "Bana bu soruyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim" diye başladı,

Yanıtını verdi,

Reklam arasında, "Bir ricada bulundum, Onunla başladınız" dedi,

Ben de "Vallahi aklıma karpuz kabuğu düşürdünüz, Dayanamadım" dedim,

Güldü,

Hiçbir şey demedi,

Sonra da defalarca Teke Tek’e konuk oldu,

Diyebilirsiniz ki, "Köprülerin altından çok su aktı, Başbakan artık değişti",

Olabilir, Bilmiyorum,

Ama şunu biliyorum,

Gazeteci gazeteci gibi durmalı,

Ne korkunun ecele faydası var, ne ecelin korkuya,

Üstelik o kadar korkacak bir şey de yok,

Hepimiz işimizi yapıyoruz,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bazen gitmenin değil kalmanın cesaret gerektirdiğini anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları