Acaba Silivri’de mi olurdu?

DÜN Uğur Mumcu’nun öldürülüş yıldönümüydü,

Öldürülmesinden bir süre önce, o zaman yöneticisi olduğum gazetedeki odamda görüşmüştük,

O günlerde Cumhuriyet Gazetesi’nde bazı yönetim anlaşmazlıkları vardı ve Uğur Abi, Cumhuriyet’ten ayrılmak üzereydi,

Ayrılmak istemiyordu ama ayrılmak zorunda kalırsa yazabileceği bir gazete arayışındaydı,

Bunun için sohbet ediyorduk,

Ölüm tehditleri zirvedeydi,

Belindeki tabancayı çıkarıp masaya koymuş ve "Fatih, artık bununla yaşıyorum, Bir gazeteci için ne kadar zor silahla yaşamak, Ama mecburum galiba, Bir şey söyleyeyim mi, bir şey yapmak isteseler bunu çekecek zamanım bile olmayacak büyük ihtimalle, Ama yine de taşıyoruz işte" demişti,

Sonra Cumhuriyet’teki yönetim sorunları aşıldı ve Uğur Abi, Cumhuriyet’te yazmaya devam etti,

Öldürülüğünde de Cumhuriyet’teydi,

Şimdi aradan 18 yıl geçmiş,

Bir cinayetin aydınlatılması için çok uzun bir süre ama Uğur Abi ile yaptığımız son sohbet dün gibi aklımda,

Fakat düşünüyorum da, bazen ölüm düşünüldüğü kadar kötü değil,

Uğur Mumcu öldürülerek zaten efsane olan adını, Türk basın tarihine perçinledi, Kimsenin söküp atamayacağı bir şekilde,

Bazen ölüm insanın görüp de kahrolacağı şeyleri görmesini de engelliyor,

Ve düşünüyorum da, Uğur Mumcu bugün hâlâ aramızda olsaydı, ki 68 yaşında olacaktı, şimdi bu yaşta Silivri Cezaevi’nde yatıyor olabilirdi,

Acaba hangisini tercih ederdi,

O gün kahpece öldürülmeyi mi, yoksa bugün Silivri’de olmayı mı?

 


Ya hakikaten ne oldu bu özür

İSRAİL’in açıkladığı "Mavi Marmara Raporu"nun ardından Türkiye de yaklaşık 5 ay önce Birleşmiş Milletler’e yolladığı Mavi Marmara Raporu’nu kamuoyuyla paylaştı,

İddialar vahim,

İşin garip ya da ilginç tarafı, bu iddiaları o günlerde duymamış olmamız,

Mavi Marmara gemisindeki kadınlar, kızlar çırılçıplak soyulmuş, yetmemiş cinsel istismarda bulunulmuş, Hamile kadınlar tuvalete gönderilmemiş,

Bazı kadınları 5 kere soyulup aranmış, muayene etmişler,

Gemideki kadınların bunları o günlerde açıklamamış olmalarını saygıyla karşılıyorum,

Ar, edep duygularıyla hareket edip bunları kamuoyuyla paylaşmamış olmaları kabul edilebilir,

Kabul edilemez olan ise Türkiye’nin tavrı,

Türk hükümeti bütün bunları belli ki 5 aydan beri biliyor,

Peki biliyor da ne oluyor,

İsrail ile ilişkiler aynen sürüyor,

O günlerde "Özür dilenmezse ne yapacağımızı biliriz" diyen Dışişleri Bakanı’mız hâlâ bizim gördüğümüz, Türkiye kamuoyunun bildiği, yüreğini rahatlatacak bir eylem, bir hareket, bir karşılık görmedi,

İsrail’den hâlâ bir özür gelmediği gibi, tam aksine "küstah" sayılabilecek tavır sürüyor ve bazı İsrailli yöneticilerin Türkiye’ye karşı neredeyse hakarete varan tavrı aynen devam ediyor,

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bir kez daha soruyorum,

Ne oluyor?

Ortada özür falan yok ve siz "Özür dilenmezse ne yapacağımızı biliyoruz" diyordunuz,

Ne zaman yapacaksınız?

Ne zaman göreceğiz?

Ne zaman?

 
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ne diyeceğini değil, neyi demeyeceğini bilene devlet adamı dendiğini anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları