Karar değil zamanlama

YSK’nın kararını tartışmak gibi bir arzum yok,

Eminim ki, "hukuka uygun" bir karar almışlardır,

Onlardan daha iyi bir karar verecek bilgiye sahip değilim,

Ancak hukuka uygun bu kararın, zamanlama olarak "siyasi" olduğu izlenimine sahibim,

Belki bilerek yaptılar, belki bilmeyerek,

Ama "bilmeyerek" yaptıklarına kimseyi inandıramazlar,

Şunu anlarım,

Yasalar gereği söz konusu kişilerin seçimde aday olmaları mümkün olmayabilir, Mümkün olabileceği halde bazı işlemleri eksik yaptıkları için hak mahrumiyetine uğramış olabilirler,

Ancak bununla ilgili Yüksek Seçim Kurulu kararı, bu kişilerin yerlerini alacak başka "bağımsız" adayların seçime katılma takvimini geçirdikten sonra açıklanmaz,

Yüksek Seçim Kurulu bu kararını başvuruları teslim aldıktan hemen sonra açıklasaydı, BDP seçime bağımsız girecek yeni adaylar çıkarır, böyle bir gerilime gerek kalmazdı,

Ancak YSK zamanlama olarak böyle bir seçeneği imkânsız hale getirecek günü ve saati seçti,

YSK’nın hatası da, ayıbı da buradadır,

YSK’nın bu tercihinin iktidar partisine yarayacak şekilde gelişmesi ise kitleleri güvensizliğe ve öfkeye iten asıl unsurdur,

 


Hakkınızı aramayın mı diyecekler!

"DEMOKRASİ" sözcüğünü ağzından düşürmeyen Başbakan Erdoğan’a soru sorma fırsatı yakalarsam, soracağım ilk soru şu olacak: "Siz demokrasi sözcüğünün içini nasıl dolduruyorsunuz? Demokrasi deyince ne anlıyorsunuz?"

Başbakanımızın sürekli sözünü ettiği demokrasi ile evrensel demokrasi tanımı veya kavramı arasında derin bir uçurum var gibime geliyor,

Kitleler, bir kişi, üç kişi veya binlerce kişi,

Hak arayışı için eylem yapıyorlar,

Başbakan hemen sinirleniyor, kızıyor, öfkeleniyor, Yapanları provokatör, provokasyona gelmiş kişiler olarak tanımlıyor, Haklarında soruşturma açılıyor, Lise öğrecilerine bile takibat yapılıyor,

Bu mu demokrasi?

Hak aramak yasak mı?

Hak arayan türbanlı, hak arayan yasaklı ne kadar haklıysa, hak arayan işçi, hak arayan memur ve son olarak hak arayan liseli de o kadar haklı,

Bu ülke yıllarca türban eylemleri yaşadı,

Bugün yaşananların arkasında provokatörler varsa, türban eylemlerinin arkasındaki provokatörler kimlerdi?

Bu ülkede çok partili düzene geçildiğinden beri, hatta onun öncesinden beri, hatta hatta padişahlık döneminden beri insanlar hak aramak için sokağa çıktılar,

Ne var bunda!

Yeni söylem ise iyice korkunç:

"Biz de onların karşısına 5 bin kişi, 10 bin kişi çıkarırız ama gerilim olsun istemiyoruz,"

Yani zannedersiniz ki, Başbakan bu ülkenin sadece bir bölümünün Başbakan’ı,

Bugün hak arayanlar ona ait bölümden değil, Onların karşısına adam çıkaracak,

Peki çıkacak olanlar ne diyecek?

"Hak aramayın mı?"

Şunu anlarım, Birileri "AKM yıkılmasın" diye gösteri yapar, Başbakan da der ki: "Yapılsın diyenler daha fazla, Onlar da mı sokağa çıksın,"

Bu demokrasiye uygundur,

Ama haksızlığa uğradım diyenler sokağa çıkıyorsa onun karşısına kim çıkacak?

Öğrenciler, "YGS’de şifreler birilerine verilip haksızlık yapıldı" diye sokaktalar,

Başbakan onların karşısına hangi 5-10 bin kişi çıkarmayı planlıyor,

"Şifreler bize verilmişti, Fazla kurcalamayın bu işi" diyenleri mi?

Çünkü sadece onlar böyle bir hakkın aranmasından rahatsız olurlar,

Demokrasinin özü hak aranmasıdır, Yasalar dışına çıkılmadıkça hak aramak en demokratik haktır,

Demokrasi budur,

Tabii geçildiği söylenen "ileri demokrasi" bizim anladığımız demokrasiden bambaşka bir şeyse, onu bilemem,

 


Beyoğlu’nda kavga

BAYKAM’a saldıranların arkası araştırılmalı

Geçen hafta bir saldırıya uğradım,

Tabii olay internet sitelerinin yazdığı gibi falan değil,

Habertürk’ün sponsor olduğu bir etkinliğin sona ermesiyle ilgili bir davete katılmak üzere Asmalımescit’in en doğru düzgün yerlerinden biri olan Otto’ya gittim,

Yanımda eşimle,

Bir süre sonra kafalarında kovboy şapkaları, ellerinde bira şişeleri ile üç kişi geldi,

Önce bir miktar taciz ettiler, Tatsızlık çıkmasın diye yanıt vermemeyi tercih ettim,

Sonra uzaklaştılar, Tacizlerini uzaktan sürdürdüler,

Karşılık vermemem üzerine içlerinden biri yanıma gelip benimle konuşmak istediğini söyledi,

"Alkollüsün, Sonra konuşuruz" dedim,

"Rahatsız mı oldun" dedi,

"Evet" dedim,

"Napıcan şimdi" dedi,

"Gideceksin buradan" dedim,

"Gitmezsem napıcaksın" dedi,

"Götürücem" dedim,

Elindeki bira şişesini aldım ve uzaklaştırmak için kolundan tuttum, O anda iki arkadaşı koşarak geldiler ve saldırdılar,

Ben de ilk saldıranın burnuna yumruğu patlattım,

Sonra diğeriyle birlikte yere yuvarlandık, Ona da birkaç tane patlattım,

Bu sırada orada bulunanlar araya girdi, Kalabalığın içinden üçüncüyü çekip aldım ve iki tane de ona vurdum,

Kavga sevmediğim bir şey, Ama bazen insanı çaresiz bırakıyorlar,

Gazeteciyiz diye üç beş serseriden sokak ortasında dayak yiyecek halimiz yok,

Sonra da eğlencemize kaldığımız yerden devam ettik,

Hastaneye falan kaldırılmadım,

Kaşım gözüm de yarılmadı, Sadece bir parmağım kırıldı,

Bedri Baykam’ın başına geleni görüp detaylarını okuyunca korktum doğrusu,

Eğer Bedri’ye yapılanların perde arkası aydınlatılmazsa sokaklarda daha çok böyle saldırılar görülecek,

Özellikle fikirlerini televizyonlarda, gazetelerde korkusuzca söylemeye devam eden üç beş kişiye yönelik olarak!

Not: Bu konu o kadar çok soruldu, o kadar çok geçmiş olsun ve iyi olmuş mesajı aldım ki, olayı anlatmam farz olmuştu,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Arkadaşım diyenlerin herkesin arkasına geçmeye hazır olduklarını anladığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları