Öcalan’a tebdil-i kıyafet

YAPACAĞIM önerinin biraz garip karşılanabileceğinin farkındayım,

Hatta belki de, "Bu adam kafayı mı üşüttü?" bile diyebilirsiniz,

Bilmiyorum,

Ama yine de bir öneride bulunmak istiyorum,

Kürt sorunu denilen ama aslında son dönemde bir "PKK" hatta bir "Öcalan" sorununa dönüşen meseleyi halledebilmek veya halli yolunda bir adım ileri atabilmek için bir öneri,

PKK’nın elebaşısı Abdullah Öcalan’ın hayatını biraz olsun biliyorsunuz,

1970’lerde önce İstanbul Hukuk, sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenci,

İlginçtir, Mehmet Ağar gibi isimlerle dönem arkadaşı hatta,

Bu dönem Öcalan’ın önce "siyasete" sonra "Kürtçülüğe" merak sardığı dönem,

Ve nihayetinde 1979 yılının Mayıs ayında Türkiye’yi terk edip Suriye’ye kaçış,

Öcalan’ın Türkiye’de sokağı, yaşamı, hayatı gördüğü son yıl 1979,

Sonrasında 20 yıl Suriye, Ondan sonra da 12 yıl İmralı,

Kendisiyle yaptığımız görüşmede anlattığı her şey "eski",

Bildiği tek ayakkabı markası Togo,

Özlediği restoran Ankara’da Rumeli İşkembecisi’ydi,

Öcalan’ın ve terör örgütünün tepesindeki adamların Türkiye algısı çok ama çok eski,

30 yılda Türkiye’de değişmeyen hiçbir şey kalmadı,

Hayat değişti, bakış değişti, Kentler değişti, Her şey değişti,

Öcalan ise bu değişimi ne gördü, ne yaşadı,

Belki kitaplardan, televizyondan bir şeyler görüyor ama bunları değerlendirmesi ve bunlardan yola çıkarak değişen Türkiye’yi anlaması, çözmesi mümkün değil,

Önerim de tam burada,

Hangi devlet kuruluşu bilmiyorum, MİT mi, Genelkurmay mı, kimse sorumlusu, Abdullah Öcalan’ı alsın,

Takma sakal mı takarlar, güneş gözlüğü mü geçirirler yüzüne, bilemem,

Sıkı bir tebdil-i kıyafet yapsınlar, Tanınmayacak hale getirsinler,

Sonra da alıp yanlarına Türkiye’yi bir gezdirsinler,

Önce bir İstanbul’u dolaştırsınlar,

İstinye Park’ı, Akmerkez’i, Kanyon’u, Bağdat Caddesi’ni, her tarafta yükselen siteleri dolaştırsınlar,

Öcalan’ın İstanbul’u son gördüğü zaman Eminönü’deki halde hamal olan Kürt vatandaşlarımızın şimdi İstanbul’un zenginleri olduğunu göstersinler,

Sonra Ankara’da benzer bir tur attırsınlar,

Sonra İzmir’i, Antalya’yı göstersinler, Urfa’yı, Diyarbakır’ı, Van’ı da bir görsün,

En sonunda bir de Bodrum’a götürsünler,

"Bak sizin Bengi burada eğlendi" diye bir bira da ısmarlasınlar,

Bakalım Öcalan o zaman da bugün düşündüğü gibi mi düşünecek,

Yoksa çağın çok gerisinde kaldığını, bu ülkenin tüm halklarına ama en başta da Kürtlere iyilik değil kötülük yaptığını mı görecek!

 


İHA ile gerdek

"İSRAİL yapımı Heronlar yerine, ABD yapımı Predatorlar kullanacakmışız" haberleri ortalığı kasıp kavuruyor,

Millet de ciddiye alıyor,

Şunu söyleyeyim, Türk Hava Kuvvetleri’nin 6 adet Predator almak istediği bir sır değil,

Ancak bununla ilgili "açıklanmış" bir bilgi yok,

Predatorlar ya da resmi adıyla MQ 1’ler pek az ordunun envanterinde bulunuyor,

Bunlar genelde ABD ile birlikte savaşan ülkeler,

Predatorların Heronlardan farkı silah taşıyor olması,

Heron bir terörist aktivite gördüğü zaman, hava veya kara birliklerinin devreye girmesi gerekiyor,

Predatorlar ise Hellfire füzeleriyle gördüğü yeri vurabilme kapasitesine sahip,

24 saat havada kalabiliyor, Düşük hızla orta irtifada seyredebiliyor,

Aynı Heronlar gibi istihbarat faaliyetinde de kullanılabiliyor,

Ancak Predatorlar da aynen Heronlar gibi yazılımla hareket ediyorlar,

Yani kodları ABD’nin elinde,

Bugün Heronların gördüğü bir görüntü, Türkiye’ye ulaştırılmayabiliyor,

Ya da yanlış görüntü ulaştırılabiliyor,

Aynı sorun Predatorlar için de geçerli,

Bu yüzden de Türkiye’nin kendi İHA’sını (insansız hava aracı) yapması şart,

Çünkü el âlemin uçağıyla gerdeğe girilmiyor,

 


Cama geçilecek elbet

ÇOK değerli bir profesörün bana anlattıklarını sizlerle paylaştım pazar günü,

Niye biliyor musunuz, sizlerin çocuklarını da kendi çocuğum kadar önemsediğim için,

Pet şişelerdeki içeceklerin ve gıdaların tehlikesine dikkat çekmek için,

Bir gün bir yerde, "Fatih bunu biliyordun da niye bize söylemedin" demesin kimse diye,

Pazar günü kıyamet kopardı haber,

Belli ki uzun süreli, kalıcı etkileri de olacak bu yazının,

Biz de gazete olarak takipçisi olacağız elbet,

Ancak hastalıklı bir ruh haline de bir kez daha tanık oldum bu haber sayesinde,

Bazı "hastalar" ne suçlamalarda bulundular inanamazsınız,

Kendileri satılık olunca herkesi satılık zanneden zavallılar bunlar,

Layık oldukları yanıtları verdim mail yoluyla,

Bu arada su üreticileriyle de konuştuk,

Adının açıklanmasını istemeyen bir büyük üretici şöyle dedi: "Biz de cam şişeye belli ölçüde geçtik, Bunu daha da genişletmek ve cam şişeye ağırlık vermek istiyoruz, Ancak bunu şimdi açıklarsak, sanki petlerin zararlı olduğunu peşinen kabul etmiş gibi görüneceğiz, Bu da piyasadaki tüm ürünlerimizi çöpe atmamız demek, Ama daha yoğun cam şişe kullanımı için de çalışıyoruz,"

Bizim de duymak istediğimiz bu zaten,

Elbette ki, bir günde pet şişelerden tümüyle vazgeçilemeyeceğini biliyoruz,

Ama en azından bir duyarlılık göstermek, gelecekte toplum sağlığına ve çevreye daha duyarlı olmaya yönelmek ciddi bir adım,

Önemli olan bu adımları atmak,

 


Kooperatif senedi

MEĞER herkes 12 Eylül karşıtıymış,

Beyanatları, dandik kahramanları izledikçe gülüyorum,

Bırakın bu "boş meydan pehlivanlığını",

Ben bilirim hepinizin ciğerini,

Bu sözde aydınlar öyle "sahtekârdır" ki, pek çoğuna gözümle tanık oldum,

Meşhur bir dilekçe vardı,

Bunların alayı imzalamıştı,

Sonra soruşturma başlayıp paçaları sıkışınca savcılığa giderek ifade verdi "aydınlarımız",

Yemin ediyorum ki, dilekçeye attıkları imzayı inkâr etti pek çoğu,

Hatta bazıları, "Kahvede oturuyordum, Kooperatif senedi zannedip imzaladım" bile dedi,

Çoluk çocuğu kandırırsınız ama beni değil,

O günleri gözümle gördüm, yaşadım,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Acı çekmeden aydın olunmayacağını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları