İlkeli mi, müdebbir ve basiretli mi?

CUMARTESİ akşamı,

New York Peninsula Otel’deyiz,

Başbakan’ın Ahmedinejad’la görüşmesi son güne kalıp bir de uzayınca saat 13,00’te kalkması gereken uçağımızın yola çıkması belirsiz bir saate sarkmış,

Otelde boş boş beklerken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gazetecilerle küçük bir bilgilendirme toplantısı yapmak istediğini söyledi,

Davutoğlu, "Yazmak için değil, bilgilendirmek için" diye rica edince sohbetin içeriğini yazmak mümkün olmadı,

Davutoğlu dış politikadaki gelişmeleri, Türkiye’nin duruşunu, Başbakan’ın tavrını, Obama ile görüşmedeki havayı anlattı,

Üzerinde durduğu en önemli konu "ilkeli dış politikaydı",

"Olaylara göre değil, ilkelere göre tavır alıyoruz" dedi,

Bu ilkeli duruş nedeniyle Obama’nın Başbakan Erdoğan’a büyük saygı beslediğini ve güvendiğini söyledi,

İlkeleri ve duruşa yansımasını anlattı,

Anlattıklarından yola çıkarak, "ilkeli dış politikada" şimdilik çok büyük bir sorun yok,

Ancak Davutoğlu’nun "ilkeli dış politika" söylemine itirazım var,

İlkeli olmak, kişiler açısından doğru bir tavır olmakla beraber, ülkelerin dış politikaları açısından aynı ölçüde doğru mudur emin değilim,

Çünkü dış politikalar, genelde oluşan şartlara göre değişir,

İlişkide olduğunuz ülkelerin tavrı değiştikçe sizin de tavırlarınızı ona göre değiştirmeniz gerekebilir,

Yeni şartlar, yeni politikalar, yeni pozisyonlar, yeni ilkeler gerektirir,

Bu yüzden de "ilkeli dış politika" lafı bana çok da doğru gibi gelmedi,

Hatta bunu Enis Berberoğlu ile konuştuk ve ilkeliden daha çok "müdebbir ve basiretli dış politika" lafı daha doğru olur gibimize geldi,

Çünkü dış politika da aynı ticaret gibidir,

İyi tüccar ilkeli değil, müdebbir ve basiretli tüccardır,

"İlkeli ama batık" tüccar olmaktansa "müdebbir" ve başarılı tüccar olmak daha yeğdir,

"Müdebbir" köken itibarıyla "tedbirli"; "basiretli" ise "uzağı gören" demektir,

İlkeler bu ikisine sahipse o zaman başarılı olur,

 


‘Arap martı’ndan korkarım

BİRLEŞMİŞ Milletler’de de, Avrupa basınında da gördüğüm şu:

Bütün Batılı liderler sürekli bir "Arab Spring" yani "Arap Baharı" şarkısı söylüyorlar,

Belli ki, bu şarkı listelere en tepeden girmiş,

Arap Baharı falan deniyor da, ben ortada henüz bir bahar göremedim,

Evet Arap ülkelerinde, özellikle de Kuzey Afrika’da bir şeyler oluyor ama daha bahar yok,

Milletin kıştan bunaldığını görüyoruz ama baharı göremiyoruz,

Mısır’da Mübarek gitti ama yeni rejimin nasıl olacağı daha belli değil,

İktidarda hâlâ Mübarek artıkları ve belki de beterleri var, Şimdilik bir şey yaptıkları yok fakat iktidarı korurlarsa ne yapacaklarını tahmin etmek güç değil,

Tunus’ta da seçime giren partilerin büyük bölümü Bin Ali’nin adamları, 105 partili seçimden ne çıkar belli değil,

Libya’da ise daha Kaddafi’den tam olarak kurtulamadılar, Kurtulduktan sonra iktidar nasıl oluşacak, kabileler nasıl uzlaşacak o da netlik kazanmadı,

Bu yüzden Avrupalı liderlerin Arab Spring şarkısını daha notaları yazılmadan, düzenlemesi yapılmadan, detone sesleriyle söylemeleri anlamsız,

Bizim Başbakan ise daha "tedbirli",

İyimser ama işin bitmediğinin farkında,

Üstelik de üç Arap ülkesine bahar gelse ne olacak!

Suudi Arabistan bütün baskıcı rejimiyle dimdik ayakta,

Bahreyn’de katliamlar oluyor, Avrupalılar sessiz,

Ürdün, Ortadoğu’nun en "karaktersiz" ülkesi olarak aynen devam ediyor,

Bu yüzden Arap Baharı’na fazla kanmayın,

Mart kapıdan baktırır, Unutmayın,

 


Yok mu bunun yenisi!

İSRAİL ve Kıbrıslı Rumlarla yaşadığımız doğalgaz arama krizi çok moralimi bozdu,

Yok yok, iki ülkeyle papaz olmamız değil moralimi bozan,

Moralim, bunca değişen Türkiye’de bazı şeylerin hâlâ değişmediğini görmek,

Benim çocukluğumdan beri Ege ve Akdeniz’de sürekli bir arama krizi yaşarız,

Petrol arama, doğalgaz arama,

Her krizde Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak denize "arama" gemileri yollar,

40 yıldır bu krizler sürer,

40 yıldır biz aynı gemileri yollarız,

Ya MTA Sismik 1, yani Hora ya da Piri Reis,

Eskiden tam felaket Hora’mız vardı,

Sonra Almanya’dan Piri Reis geldi ama o da 33 yaşında,

Bırakın Ege’deki gerilimi falan, deprem araştırmaları için bile bize bir sismik araştırma gemisi lazım, eli yüzü düzgün, modern cihazlarla donatılmış,

Ama yok,

Bırakın Ege’de "boy göstermek için" doğru düzgün bir gemiye sahip olmayı, Marmara’daki fayları araştırmak için bile Fransa’dan sismik gemisi geliyor,

Rica ediyorum, şu ülkeye doğru düzgün bir sismik araştırma gemisi alalım artık,

Bırakalım 33 yaşına gelmiş, şehir hatları vapurunun yarı boyunda bile olmayan Piri Reis’i,

33 yıl çalıştı, emekliliği hak etmiyor mu?

 


Laf başka tavır başka

KEMAL Kılıçdaroğlu beni şaşırtıyor,

İki hafta önce Habertürk’e geldi,

Uzun uzun konuştuk,

MİT-PKK görüşmesinin medyaya sızdığı günlerdi,

Konu açılınca, "Biz görüşmeye bir şey demiyoruz, Elbette görüşülür, Sorunu çözmek için kiminle gerekiyorsa onunla görüşülür, Biz de iktidar olsak görüşürdük, Bizim kızdığımız, görüştükleri halde görüşmüyoruz demeleri, İşte görüşüyorlarmış, Belgelendi, Görüşsünler ama bunu da kamuoyundan gizlemesinler" dedi,

Ben de "Televizyondan canlı mı yayınlasalardı görüşmeyi Kemal Bey, Bu görüşmeler genelde gizli olur" dedim,

"Tabii ki yayınlasınlar demiyoruz, Ama görüştüklerini söyleyince bize yalancı dediler, şerefsiz dediler, Biz bunu vurguluyoruz" dedi,

Kendi bakış açısına göre haklıydı,

Ancak "Biz görüşmelerine bir şey demiyoruz" dedikten sonra, şimdi aldıkları tavrı anlamakta zorlanıyorum,

Bence CHP, terörle mücadele meselesini yanlış bir biçimde ele alıyor,

Bu ele alış biçimi CHP’ye ne oy kazandırır, ne saygınlık,

Çünkü bundan oy kazanan bir parti zaten var,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yasaları değil insanları korumanın önemli olduğunu anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları