Terör örgütü lafı hoş olmuyor

DÜN televizyonda söyledim, ( Video için tıklayınız )

Duymayanlar için tekrarlayayım,

"Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ dün tutuklanmadı, Çoktan beridir tutukluydu da farkında değildik,"

Tutukluydu, çünkü katıksız bir hiyerarşi içinde yapılanan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, Başbuğ’un astlarının büyük bölümü tutuklanmıştı,

Onların tutuklanmalarına neden olan belge ve iddiaların tamamı Başbuğ’u da kapsıyordu,

Ve Başbuğ’un astı olan komutanların tamamı, "Bu işi emir komuta zinciri içinde yaptık" demişlerdi,

Zincirin bütün halkaları tutuklu olunca, en tepedeki halkanın tutuksuz olması düşünülemezdi,

Bütün bunları söylerken "suçlular" anlamında söylemiyorum, ama diğerleri tutukluyken Başbuğ tutuksuz olamazdı,,,

Bir şartla, onların tutuklanmalarına neden olan süreci başlatan Başbuğ değilse!

Yani eğer Başbuğ, kendi altında hazırlanan bu plandan haberdar değilse ve haberdar olduğu anda suç duyurusunda bulduysa o zaman tutuklu olmayabilirdi,

Sanık bile olmazdı,

O yüzden de bahse konu dava ve iddialarla ilgili herkesten ayrı olması düşünülemezdi Başbuğ’un,

Elbette ki, ömrünün yarım yüzyılını vatanın savunmasına harcamış bir asker bürokratın tutuklanması hoşumuza gitmiyor,

Hele hele "terör örgütü mensubu" olmakla suçlanması hiç ama hiç yakışık alır gibi değil,

"Darbe girişimcisi" denilebilir, "görevi kötüye kullanan" denilebilir, "hükümeti görev yapamaz hale getirmeye teşebbüs eden" denilebilir,

Bunların hepsi kabulümdür, Ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en tepe noktasındaki adama "terör örgütü mensubu" dediğiniz zaman Türkiye’nin önemli bir kurumunu yaralamış olursunuz,

Bence bu suçlamaya maruz kalınmasına neden olan yasa maddesinde gerekli değişiklik yapılmalı,

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarını PKK, TİKKO, DHKP-C veya bilumum örgütlerin üyeleriyle aynı "suçla" suçlamak biraz ayıp sanki,

 


 

7 saat savunma

BİR eski Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmış olmasına üzüldüm,

Ama ondan daha fazla üzüldüğüm, savcılıktaki süreç oldu,

Emekli Orgeneral İlker Başbuğ önceki gün savcılıkta tam 7 saat ifade verdi,

7 saat,

Yani 420 dakika,

Hâkim karşısındaki süreyi saymıyorum bile,

Düşünüyorum da, TSK’nın en üst kademesine ulaşmış bir komutan böyle yapmamalıydı,

Savunması 1 cümleden ibaret olmalıydı,

"Demokrasi dışı hiçbir şey yapmadım, Emirlerin dışına çıkmadım, Yasadışı hiçbir emir vermedim, Görev ve yetkimi asla kötüye kullanmadım, Millet düşmanı değil, milletin hizmetkârı oldum, Suçum buysa ve silah arkadaşlarım benimle birlikte işledikleri bu suçtan ötürü cezaevindeyse beni de onların yanına koyun" gibi bir şeyler söyleyip başka tek kelime etmemeliydi,

Sakın yanlış anlamayın, bunu "yargıya saygısızlık" olsun diye söylemiyorum,

Kendine karşı saygı göstermesi için böyle yapmalıydı diyorum, 

 


Olmuşuna ses seda yok

AYLARDIR tekrarladığım bir şeyi, bir kez daha tekrarlıyorum,

Pek çok general, ordu komutanı, kuvvet komutanı ve son olarak da bir Genelkurmay Başkanı çeşitli begeler gerekçe gösterilerek soruşturuluyor, tutuklanıyor, yargılanıyor,

Bu belgelerin bazılarının gerçekliği bile tartışılırken, yargılamalar sürüyor,

Suçlamalar hep benzer: Darbe girişimi, hükümeti iş yapamaz hale getirmek,

Ama ortada "kapı gibi" gerçekliği tartışılmaz ve yazanın "Ben yazdım" diye söylediği, hatta övündüğü bir belge var,

27 Nisan 2007 tarihli meşhur "e-muhtıra",

Çok açık bir şekilde sadece hükümeti değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de iş yapamaz, yetkisini kullanamaz, görevini gerçekleştiremez hale getirmeyi amaçladığı belli olan ve hatta bunu açık açık söyleyen, Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde halka açık biçimde yayınlanmış bir belge,

Başbakan’ın o gün dik duruşu ve kabadayı tavrı olmasa, Demirel gibi şapkayı alıp kaçsa Türkiye’nin kaderini, siyasetini değiştirebilecek olan bir belge,

Ve o belgeyi, "Ben yazdım, internete ben koydurdum" diyen dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt,

Yaşar Büyükanıt’ın dokunulmazlığının nereden kaynaklandığını merak edenler çoğalıyor,

Not: Gazetedeki arkadaşlardan biri bu yazıyı görünce, "Abi o şike davasından tutuklanacak" dedi, Hayli güldüm,

 


Mevlânâ’dan değil ama

DEĞERLİ dostum, ağabeyim Üner Kırdar, Mevlânâ’dan diyerek bir "kıta" yollamış,

Üner Kırdar darılmasın, üzülmesin ama Mevlânâ böyle bir şey yazmamış,

Baktım baktım bulamadım,

Mevlânâ uzmanı Murat Bardakçı’ya sordum,

"Bu kadar basit bir şey yazmaz" dedi,

Basit olması ve Mevlânâ’ya ait olmaması "hoş" olmasını engellememiş,

İşte Mevlânâ’ya ait olmayan o kıta:

"Yüz’de ısrar etme, doksan da olur,

İnsan dediğinde, noksan da olur

Sakın büyüklenme, elde neler var,

Bir ben varım deme, yoksan da olur,

Hatasız dost arayan, dosttan da olur,"

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
100 yıldan aşağı ceza isteyen bir iddianameyle karşılaştığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları