1993 Komisyonu ve 33’ün sırrı

TÜRKİYE Cumhuriyeti tarihinin en “karanlık” yılı 1993’te meydana gelen suikast ve şüpheli ölümlerden bahsettim dün,

Zannettiniz ki, hepsi bu,

Değil,

1993 Türkiye için o kadar “gölgelerle” dolu bir yıl ki, şüpheli ölümler ve suikastlar keşke dün yazdıklarımla sınırlı olsaydı,

Dün “1993 araştırılsın” derken ocak ayında Uğur Mumcu’nun öldürülmesini, şubat ayında Adnan Kahveci’nin garip bir trafik kazasında can vermesini, aynı ay içinde Eşref Bitlis’in uçağının şüpheli bir şekilde düşmesi sonucu ölmesini, nisan ayında Turgut Özal’ın sonradan anlaşıldığı kadarıyla zehirlenerek ölmesini, temmuz ayında Madımak Oteli’nde 33 aydının yakılmasını, ekim ayında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın suikasta kurban gitmesini hatırlattım,

Ama 1993’ün ölümleri burada bitmedi,

1993 yılı 33 kişilik toplu ölümler yılıydı aynı zamanda,

24 Mayıs 1993 günü, izne giden silahsız erlerimizi taşıyan konvoy Bingöl’de PKK’lılar tarafından durduruldu, Otobüsten indirilen erlerden 33’ü PKK’lı teröristler tarafından öldürüldü,

Terör örgütünün üst yönetimi bu eylemin kendi emirleri doğrultusunda yapılmadığını söylediler, Katliamı yapan PKK’lıydı, ancak emri kimin verdiği öğrenilemedi,

Dahası kısa bir süre önce Diyarbakır’da görevli bir savcı bu olayı yeniden araştırmak için 33 erin şehit edildiği bu olayın soruşturma dosyasını talep etti,

Ancak dosya bulunamadı, İçindeki tüm bilgiler ve soruşturma evrakı buharlaşmıştı,

2 Temmuz’da Sivas Madımak Oteli’nde 33 aydının yakılarak öldürülmesinden üç gün sonra, 5 Temmuz 1993 günü bu kez yine 33 ölümlü bir başka olayla sarsıldı Türkiye,

Erzincan’ın Başbağlar Köyü 100 kadar PKK’lı tarafından basıldı, Evlerdeki ve camilerdeki herkes köy meydanında toplandı, 29 kişi teröristler tarafından silahla öldürüldü, Teröristler tüm köyü ateşe verdiler, 4 kişi de yangında öldü, Başbağlar’da da 33 kişi öldü, Aynı Sivas’ta ve Bingöl’de olduğu gibi,

22 Ekim günü Lice’de Diyarbakır Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın uzun menzilli bir silahla vurularak öldürülmesinden 2 gün sonra, 24 Ekim 1993’te Jandarma Binbaşı Cem Ersever Ankara’ya gitmek üzere yola çıktı, Kendisini bir daha canlı gören olmadı, 4 Ekim 1993 günü Ankara kırsalında cesedi bulundu,

Ersever’in cesedinin bulunmasından 3 gün önce 1 Kasım 1993 günü kız arkadaşı Neval Boz’un, 2 Kasım1993’te de Ersever’le yakın ilişkisi olduğu bilinen PKK itirafçısı Murat Demir’in cesetleri Ankara çevresinde araziye atılmış halde bulunmuştu,

Tüm bunlardan sonra 1993 için ayrı bir dosya açmak, o dönemin tüm yetkililerini ve ilişkilerini araştırmak gereksiz mi?

Halk hesaplaşma değil, bitsin istiyor

BAŞBAKAN Erdoğan kararlı,

BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması TBMM gündemine getirilecek,

Geçmiş dönemi hatırlatıp “Bu vekilleri TBMM’den çıkarmanın bir faydası görülmedi, Niye faydası olmamış bir şeyi bir daha yapacağız” diyenlere “1994 koşulları ile bugünkü koşullar çok farklı” diyor,

Elbette koşullarda bir farklılık var,

Bugün terör meselesinin çözümüne 1994’te olduğumuzdan çok daha yakınız ve 1994’ten bugüne geçen 18 yıl içinde Türkiye’de Kürtlerin demokratik ve siyasal haklarında büyük gelişmeler oldu,

Hep söylediğim gibi PKK’nın kuruluş bildirgesindeki taleplerinin neredeyse tamamına yakını karşılandı,

Bu nedenle Başbakan Erdoğan “Koşullar aynı değil” derken haklı,

Zaten haklı olduğu için BDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırılmamalı,

Ben devletin PKK temsilcileriyle yeniden görüşmelere başladığını, Öcalan’ın yeniden devrede olduğunu düşünüyorum,

Örgütün bir süredir “sessiz” kalmasının arkasında bu “açılımın” olduğu kanaatindeyim,

Bu aşamada dokunulmazlıkları kaldırmanın, ne fayda getireceğini çözemiyorum,

Elbette aşırı milliyetçi bazı kesimlerde bir memnuniyet yaratacaktır,

Ama bu memnuniyet sınırlı olacaktır,

AK Parti içinde bile 70 kadar milletvekilinin dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı olduğunu duyuyoruz, AK Parti gibi çatlak seslerin pek az duyulduğu bir partide bile birkaç milletvekilinin dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde oy kullanmayacağını açıklamış olması bunu gösteriyor,

Toplumda, terörle dokunulmazlıkların kaldırılması yoluyla hesaplaşılması değil, terörün sona erdirilmesi beklentisi hâkim,

Oslo görüşmelerinin sızdırılan bantlarına bile kimsenin tepki göstermemiş olması bunun en açık kanıtı,

Çok da önemsemedim

NATIONAL Geographic Channel’da İstanbul’da kazıklanan turistlerin gösterilmesi epey bir infiale neden oldu,

Ben ise bunu çok önemsemedim,

Çünkü NatGeo’da yayınlanan bu program zaten bunun üzerine kurulu,

İstanbul’dan bir hafta önce de Roma’daydılar,

Roma’yı öyle bir anlattılar ki, bu kente daha önce defalarca gitmesem, mafya kontrolünde tehlike dolu bir yer zannedip asla gitmeyi düşünmezdim,

Programın teması bu,

Rezaletleri bulup araştırıyorlar ve sergiliyorlar,

Önemli turistik kentlerin hepsiyle ilgili benzer tablolar gösteriyorlar,

“Gitmeyin” demiyorlar, “Giderseniz bunlara dikkat edin” diyorlar,

O yüzden ben programı çok da kafama takmadım,

Benim kafama taktığım, bizim yıllardır yazdıklarımız karşısında hiçbir tepki göstermeyen “yetkililerin” bu rezalet National Geographic’e yansıyınca tutuşmuş gibi göstermelik önlemler almaya başlaması,

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Rezaletin üzerine gitmek için uluslararası yayınlara konu olmasını beklemediğimiz zaman

Erişilebilirlik Araçları