Horatio Caine, Obama’yı arar mı?

ACABA CSI Miami yayından kalksa “Horatio Caine”i oynayan David Caruso, Başkan Obama’ya bir mektup yazıp “Başkanım, bu dizi iyi bir diziydi, sahip çıkın” der mi acaba?

Ya da Horatio Caine böyle bir şey yaparsa Amerikan halkı bu duruma ne tepki verir?

“Başkan uyuma, bu diziye sahip çık” mı der, yoksa bir taraftarıyla mı gülerler böyle bir “talebe”.

Aklı başında hiçbir ülkede, hatta aklı pek başında olmayan ülkelerde bile dizisi yayından kalkan sanatçı ya da her ne ise o ülkeyi yöneten en yetkili kişiye böyle bir mektup yazmayı, böyle bir çağrıda bulunmayı aklından bile geçirmez.

Ama burası Türkiye…

Burası Türkiye olduğu için de, Amerikalıların veya aklı başında herhangi bir toplumun bir tarafıyla güleceği olaylar bizde vakayı adiyedendir.

TRT “Bir Zamanlar Osmanlı” dizisini yayından kaldırıyor.

Dizinin oyuncusu Özcan Deniz, Twitter hesabı üzerinden TRT Dış Yapımlar Müdürü’ne değil, TRT Genel Müdürü’ne de değil, doğrudan doğruya Başbakan Erdoğan’a sesleniyor ve şöyle diyor:

“Sayın Başbakan’ım, bu dizi gerçekten sahip çıkılmayı hak ediyordu.”

Durumu bir göz önüne getirsenize.

Başbakan kurmaylarıyla toplantıda.

Bir yandan Irak’ta Kürt yönetimi ile merkezi hükümet birbirine girmiş durumda. Yanı başımızda yeni bir çatışma başlaması an meselesi ve Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bir durum var.

Suriye meselesi zaten malum.

Bütçe TBMM’nin önünde.

Terörle mücadele alabildiğine sürüyor.

Başbakan ve kurmayları bu konuları ele alıyor.

O sırada özel kalem müdürü odaya giriyor, elinde bir not.

Başbakan notu alıyor eline ve bu cümleleri görüyor.

Sizce normal bir durum mu bu?

Elbette normal değil ama algı bu.

TRT’de hangi programın yayından kaldırılacağına bile Başbakan’ın karar verdiği düşünülüyor.

Daha doğrusu herkes, her şeyi Başbakan’dan bekliyor.

Fırtına var gemi batıyor, Başbakan gelsin kurtarsın.

Bir yerleri sel basıyor, Başbakan gelsin suları götürsün.

THY rötar yapıyor, Başbakan gelsin uçağı vaktinde kaldırsın.

Listeyi sayfalarca uzatmak mümkün.

Her şeyi Başbakan yapsın.

Peki o zaman koca devlet mekanizmasına ne gerek var.

Onca bakana, onca müsteşara, onca genel müdüre, onca daire başkanına…

Tayyip Erdoğan bu ülkede benim gördüğüm en çalışkan, en hiperaktif Başbakan ama o bile bu kadarına yetişemez.

Her yere onun yetişmesini bekler ve isterseniz ise Özcan Deniz gibi komik duruma düşersiniz.

Trafik tıkanıyor.

Başbakan gelsin açsın.

Vicdanın bedeli

ACABA diyorum, bedelli askerlikte ödeme sürelerinin uzatılması ve ödeyememe sorunu nedeniyle hak kaybına uğrayanlara yeni hak verilmesi, ekonomideki sıkıntının bir göstergesi olabilir mi?

Çünkü sorun epey yaygın olmalı ki, bununla ilgili bir düzenlemeye gidildi.

Zaten başvuru sayısı beklentinin altında kaldı. Bedelli askerlik için yıllarca kıyamet koparanların para bulamadıkları için başvurmaması bir yana, başvuranlar bile ödemeyi yapamamışlar.

Şimdi yeni bir hak daha kazandılar.

İnşallah bu kez parayı öderler de yapmak istemedikleri askerliği yapmaktan kurtulurlar.

Benim asıl meselem bu değil.

Sakın kimse yanlış anlamasın, bedelli askerliğe karşı falan değilim.

Karşı olduğum, parası olana askerlik yapmama şansı tanıyanların ve bu şansı değerlendiremeyenlere yeni yeni fırsatlar sunanların, vicdani nedenlerle askerlik yapmaktan kaçınanlara böyle bir imkânı sunmaması.

Dünyanın bütün medeni ülkelerinde askerlikle ilgili “vicdani ret” diye bir kavram var.

İnsanlar şu veya bu nedenle ellerine silah almak istemeyebilirler.

Bir çatışmaya girip başka insanlara silah sıkmak zorunda kalmak istemeyebilirler.

Bu doğal ve insani bir haktır.

Eğer bu devlet, parası olanın eline silah almamasına imkân sağlıyorsa, vicdanının sesi eline silah alma diyenlere de benzer bir hak sunmak zorundadır.

Bu yüzden de mecburi askerlik görevinin vicdani nedenlerle yapılmaması yasal garanti altına alınmalıdır.

Bu hakkı kullanmak isteyenlere gerekirse Türkiye’nin ücra’ köşelerinde öğretmenlik, eğitmenlik ya da bir başka kamu hizmeti askerlikle aynı süre içinde seçenek olarak sunulmalıdır.

Paranın değerli, vicdanın değersiz olduğu izlenimi uyandırılmamalıdır.

Bölünme tehlikesi bugün çok zayıf

AMERİKA’nın düşünce kuruluşlarından biri raporunu açıklamış.

Diyor ki: “2030 yılında Türkiye bölünür.”

Bunu biz yıllardır söylüyoruz.

“Türkiye doğru davranmazsa 2030’a kalmadan bölünür.”

Bunu ilk söyleyenlerden biri olarak ben bugün böyle bir ihtimali giderek zayıflayan bir ihtimal olarak görüyorum.

AK Parti veya legal siyasetin içindeki partilerden biri en fazla Kürt oyuna sahip parti olma konumunu sürdürdükçe, Türkiye demokrasi adımlarını atmaya devam ettikçe ve bugünkü gücünü koruyup artırdıkça
Türkiye’nin bölünme ihtimali yok.

Tam aksine, Irak’tan kopması muhtemel bir Kuzey Irak’ı içine alma ihtimali şu an için daha yüksek.

Ama Türkiye bölgesel bir çatışmanın içine girip bu çatışmaların bir parçası haline gelirse ve gücünün üzerinde birtakım eylemlere kalkışırsa o zaman kesinlikle bölünür.

Hem de sadece ikiye değil, büyük ihtimalle daha fazla parçaya.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Spor taraftarlarla çirkinleşmediği zaman.

Erişilebilirlik Araçları