Aman Allah’ım Başbakan da mı dinleniyormuş!

BAŞBAKAN Erdoğan’ın çalışma ofisinden böcek çıkmış olması herkeste “sahte bir şaşkınlık” yaratmışa benziyor,

“Aman Allah’ım! Başbakan da mı dinleniyormuş” diye hayret nidaları duyuyorum etrafta,

Bu nidaları yüksek sesle, televizyonlarda, gazete köşelerinde dillendirenlerin birkaç dakikalığına da olsa “samimi” olmalarını ve şu soruya yanıt vermelerini rica ediyorum:

“Başbakan’ın dinleniyor olmasına gerçekten şaşırdınız mı, yoksa şaşırmış gibi mi yapıyorsunuz?”

Ben kendi adıma bu soruya şu yanıtı veriyorum:

“Zerre şaşırmadım, ‘Başbakan’ı dinlememişler’ deseler şaşırırdım,”

Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın odası, telefonu dinlenmiş, dinleme kayıtları ortalığa saçılmış,

Bu ülkenin kuvvet komutanları dinlenmiş, dinlemeler her yerde yayınlanmış,

Bu ülkenin muhalefet liderleri dinlenmiş, rezil edilmiş,

Bırakın dinlenmeyi, bu ülkenin muhalefet liderlerinin ve milletvekillerinin yatak odalarına kamerayla girilmiş, yayınlanmış,

Bu ülkenin gazetecileri dinlenmiş,

Bu ülkede köşedeki bakkal bile telefonunun dinlendiğine inanıyor,

Böyle bir ülkede Başbakan dinlenmese şaşardım,

Ki zaten daha önce Başbakan’ın dinlenme kayıtları da ortalığa dökülmüştü,

Bu nedenle Başbakan’ın odasının, telefonlarının dinlenmiş olması Türkiye için vakayı adiyedendir,

Böceklerin bulunmuş olması bile Başbakan’ın artık dinlenemiyor olduğunu göstermez,

Hâlâ Başbakan’ın bulunduğu yerlerin, telefonlarının dinlenmeye devam ediliyor olması ihtimal dahilindedir,

Başbakan Erdoğan’ın dinlendiğinin ortaya çıkmasının işaret ettiği tek gerçek, bu dinlemelerin “legal devlet” tarafından yapılmadığını göstermesidir,

Çünkü legal devlet kurumları, başbakanlarını gizlice dinlemezler,

(Hatta 1980 öncesi MİT’in, muhalefet lideri olduğu dönemde Ecevit’in evini dinlediği ama Ecevit 11’ler operasyonuyla Başbakan olunca bu dinleme cihazlarını sökmek için MİT’te yaşanan paniği, yıllar önce Yalçın Doğan karikatürize ederek çok güzel yazmıştı,)

Bu dinlemeler Türkiye’de ilanihaye sürüp gidecektir,

Ta ki, bu dinlemeleri yapanlar veya yaptıranlardan birkaçı yakalanıp ağır cezalara çarptırılıncaya kadar!

Sonrasında da sürecektir bir miktar,

Ama bu kadar fütursuzca değil!

Muhafız alayı mı obez alayı mı?

NE zamandır yazacağım da fırsat bulamamışım,

Dün rahmetli Şerafettin Elçi’nin cenazesinde görünce yine aklıma geldi,

TBMM’de “muhafızlık” görevi bir süre önce askerlerden alındı ve polislere verildi,

Hiçbir itirazım yok,

Asker bu ülkenin askeri, polis bu ülkenin polisi,

Hepsi bizim evladımız,

Ama iki itirazım var,

Birincisi, TBMM’deki muhafız polislerin kıyafetine,

O kırmızı, ne idüğü flu kıyafetler polislere yakışmıyor,

Zaten kimseye de yakışmaz,

Ancak Amsterdam’da eksantrik tiplerin yılın belirli bir günü giydiği kıyafetlere benziyor,

Diğer itirazım ise oradaki görev yapan polislerin “kilolarıyla” ilgili,

Polis muhafız bölüğündeki polis arkadaşlarımız ne yazık ki biraz “kilolu”,

Hele o kırmızı urbaların içinde iyice şişman görünüyorlar,

Giydikleri çirkin üniformayı şişirmiş yağları, dik yakaların üzerine taşan gıdıları ile muhafız alayı görüntüsünden çok “obez alayı” görüntüsü veriyorlar,

Gözümüz eskiden gencecik, çakı gibi askerlere alışmış bir kere,

Emniyet içinde de mutlaka fiziği düzgün polisler vardır,

En azından TBMM’de onlara görev verilsin de, biz de bu fotoğrafları her gördüğümüzde gülme krizine girmeyelim,

En barışçı Kürtçüyü kaybettik

ŞERAFETTİN Elçi’yi kaybettik,

Kürt milliyetçisi miydi?

Kürt milliyetçisiydi,

Etnik siyaset mi yapardı?

Etnik siyaset yapardı,

Kürtlerin haklarıyla ilgili söylemleri PKK’dan bile ileri miydi?

İleriydi,

Tüm bunları bugün ortalıkta Kürtlerin temsilcisi gibi dolananların altına bez bağlanırken söylüyor muydu?

Söylüyordu,

Peki niye hiç kimse, en azından son yıllarda Şerafettin Elçi’ye hakaret etmedi, dışlamadı, hep legal siyasetin bir parçası olarak gördü?

Basit,

Çünkü barışçıydı,

Kürt hareketini asla satmadı ama terörle arasına hep bir mesafe koydu,

Kürt siyasal hareketinden nemalanmadı, Tam aksine Kürt siyasi hareketine kendinden bir şeyler kattı,

Siyasi görüşü eleştirilse bile adamlığı saygı gördü,

Keşke bir tane değil, binlerce, on binlerce Şerafettin Elçi olsaydı da, Türkiye bu sorunu binlerce gencini kaybetmeden çözebilseydi,

Ve keşke MHP’den de bir temsilci cenazesine katılsaydı, etnisiteyle değil, terörle sorunu olduğunu çok daha net gösterebilseydi,

En azından zenci bir çocukla fotoğraf çektirip “Bakın işte ırkçı değiliz” demekten daha etkili olurdu!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adam gibi adamlara saygı göstermenin, adam gibi adam olmayı teşvik ettiğini unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları