Ben bunu hep savundum

DÜN bir kısım okur, sağolsunlar, bir hayli hatırımı sordular.

Ne yalakalığımız kaldı, ne şerefimiz.

Sebebi ne biliyor musunuz? İmralı’da Öcalan ile BDP’lilerin arasında geçtiği söylenerek sızdırılan “konuşma notlarına” önem vermemem.
Gizlisi saklısı yok, evet ben bunlara önem vermiyorum.

Barış sürecini başından beri desteklediğimi söylüyorum zaten.

Ama benimle başkaları, hatta iktidar partisi arasında bile bir fark var.

Ben bunu “yıllardır” söylüyorum.

Başbakan Erdoğan, BDP’lilerin elini sıkmazken de söylüyordum bunu, AK Parti iktidar olmadan, Tayyip Erdoğan Başbakan olmadan önce de aynı şeyi tekrarlıyordum.

“Terör örgütünün kayıtsız şartsız lideri Öcalan elimizdeyken Türkiye Cumhuriyeti Devleti niye ondan faydalanmaz” diye yıllarca, daha doğrusu 14 yıldır bas bas bağırdım.

Üç ayrı gazetede, hep bu köşeden.

Ben, “Devlet, terör örgütüyle görüşmez” diyenlerden hiç olmadım.
Hep, “Devletler gerekirse aracılarla terör örgütleriyle de görüşür” dedim.

Devlet Öcalan’la da görüşür.

Çünkü “Artık Öcalan ‘devletin karşısında bir terör başı’ değil, devletin elinde bir tutukludur” dedim. Devlet artık kendi kontrolünde olan, kaderi elinde olan biriyle görüşür.

Görüşmesi değil, görüşmemesi hatadır.

Kullanması değil, kullanmaması ayıptır.

Öcalan yıllarca İmralı’da oturdu, hiçbir işe yaramadan.

Ya da “terör örgütünü işine geldiği gibi yönlendirmeye çalışanlara” yarayarak.

Şimdi devlet ilk kez Öcalan’ı, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda değerlendirmeye başladı.

Benim yıllardır söylediğimi, düşündüğümü yaptı.

Ne yapmam gerekiyordu. Kendimi inkâr edip, “Hayır bu yanlıştır” deyip yıllarca yanlış olanı önerdiğimi mi söylemeliydim.

Kusura bakmayın.

Yapamam.

Çünkü ben artık bu iş bitsin istiyorum.

Bazılarınız diyor ki: “Bunun sonucunda ülke bölünecek.”

Açık söyleyeyim.

Bunun sonucunda ülke bölünecek mi kesin bir şey söyleyemem.

Ama bu yapılmazsa ülkenin kesinlikle bölüneceğini söyleyebilirim.
Bugün örgütün lider kadrosu hâlâ Türkiye’de doğmuş, Türkiye’de büyümüş, Türkiye’de okumuş ve pek çoğu Türk kökenli insanlardan oluşuyor.

Bu iş ya bu dönemde çözülür ya da bir daha çok zor çözülür.

Türkiye bu işi 1999’da çözmeye kalkışsaydı, yani Öcalan yakalanır yakalanmaz çözmeye kalkışsaydı çoktan çözülmüştü.

Geciktik ama treni kaçırmadık.

Ben hep bunu savundum.

Dönemem. Kızsanız da yapamam, sevseniz de yapamam.

Sağolun

DÜN gazetemizin doğum günüydü. Sayenizde 5. yaşımıza bastık.

Türkiye’de gazeteciliğin en zor dönemlerinden birinde bunu başarmış olmamızın tek nedeni sizlersiniz.

Bu yüzden başta siz okurlarımıza ve doğum günümüzü kutlama nezaketini gösteren tüm dostlarımıza, çalışma arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. Sağolun, varolun

13 yıllık bir anı

ABDULLAH Öcalan’ın Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim edildiği dönem.
Öcalan’ın ilk sorgusu yapılıyor.

Yaşı müsait olanlar o günlerdeki halini hatırlarlar. Sorgusu sırasında Türkiye’ye bir öneri yaptığı yolunda çok sağlam bir bilgi ulaştı elime.
O dönemde bu bilgiyi teyit etmesi muhtemel çok önemli birine ulaştım.
“Öcalan şöyle bir öneride bulunmuş, doğru mu?” dedim.

Karşımdaki yetkili ve etkili kişi yutkundu.

Anladım ki, doğru.

“Doğru değil” dedi.

“Bana doğru gibi geldi” dedim gülerek.

Verdiği yanıt çok ilginçti:

“Velev ki doğru olsun. Bunu söylemek kime yarar. Öcalan artık PKK’nın Şam’da oturan lideri değil, Türkiye’nin elindeki mahkûmu. Böyle bir şey önermemiş olması, Türkiye’nin daha çok işine yarar” dedi.

“Ben bunları yazabilir miyim” diye sordum.

“Bununla ilgili her şeyi yalanlarız. En sert biçimde yalanlarız. Dava ederiz” dedi.

Bilmem anlatabildim mi!

Çözüm karşıtları yalnız değil

TÜRKİYE’de çözüm süreci adı verilen sürece karşı çıkıp ağır eleştirenler, sakın ha kendilerini yalnız zannetmesinler.

Eleştirilerinde yalnız olmadıklarını salı akşamı Altan Tan’ı konuk ettiğim program sırasında ve sonrasında açık biçimde gördüm.

Altan Tan, Teke Tek’te İmralı’da Öcalan’la yaptıkları görüşmeleri anlatıp, Öcalan’ın terör örgütünü önce ateşkese, sonra da ülke dışına çıkmaya davet ettiğini, ardından da silahların bırakılmasını istediğini, özerk yerel yönetimler ve federasyon taleplerinden kesinlikle vazgeçtiğini anlatırken Teke Tek programı mail bombardımanı altındaydı.

Yurtdışındaki Kürt diasporasından gelen mail’lerin hemen hemen tümü aynı içerikteydi.

Aşırı milliyetçi diaspora Kürtleri, Altan Tan’a ve Abdullah Öcalan’a ateş püskürüyor, “Öcalan nasıl bunları söyler. Eğer bunları söylediyse biz de Öcalan’ı tanımayız. Öcalan bu yetkiyi kimden alıyor. Ona devletle pazarlık edip tavizler verme yetkisini kim vermiş” diye pek çoğu tehdit ve hakaret dolu mail’ler atıyordu.

Bu nedenle, “Çözüm arayışlarını ve yöntemini eleştirenler kendilerini hiç yalnız hissetmesinler” diyorum.

Aşırı milliyetçi ve ayrılıkçı Kürtler de onlarla aynı fikirde.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Günün kahramanı değil, tarihin kahramanı olmanın önemli olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları