Hepimize yetecek yer var aslında

TUNCEL Kurtiz öldü.

Bahtsız, tatsız bir ölümle.

Evinde, spor yaparken… (Hep derim “Spor sağlığa yararlı değil” diye.)

77 yaşında.

Hedefi olan 90’ları göremeden.

Nur içinde yatsın, yakından tanımazdım rahmetliyi.

Birkaç kez görmüşlüğüm vardı sağda solda.

2 yıl önce de Kaz Dağları’nda açtığı küçük otelde oturmuştuk saatlerce birlikte.

Beraber kahvaltı etmiştik, bahçesinde yetiştirdiği domateslerle, biberlerle, Güre pazarından aldığı peynirle…

Bahçesinin önüne Aliağa’dan aldığı bir gemi burnu yerleştirmişti.

Epey uğraşmıştı onu oraya koymak için.

“Nasıl olmuş ama” dediğinde, “Abi pek olmamış mı desem” deyince çok kızmıştı.

“Ne anlarsın ulan sen…” diyerek.

Mutluydu Kaz Dağları’nda.

Büyükşehir nefretinden söz ediyordu.

“Burada kalacağım, burada öleceğim, buraya gömecekler” diyordu.

“Orada” değil de, burada ölmesi ağır geldi bana.

Ama sonrası daha ağır geldi.

 

TAHTAKUŞLAR

Tahtakuşlar Köyü’nü bilir misiniz?

“Bilmiyorum” diyenler çok şey kaybettiler bence.

Ege’nin, belki de Türkiye’nin en gözül köylerinden biridir, benim gördüklerimin birincisidir.

Kaz Dağları’nın eteğinde, tepeden bakar Edremit Körfezi’ne.

Kıvrıla kıvrıla çıkan yolunda durur şöyle bir geriye bakarsanız yemyeşil bir zeytin ağacı denizi, mavi-lacivert sularıyla buluşur Ege’nin.

İki denizin kavuştuğunu zannedersiniz.

Sonra Tahtakuşlar’a ulaşırsınız.

Gönlü zengin, medeni, bilge insanların köyüne.

Huzur fışkırır her yerden, açılan her kapıdan mutluluk taşar dışarı.

Öyle midir, değil midir bilmem ama verdiği his odur Tahtakuşlar’ın.

Bir de etnografya müzesi vardır köyün.

Köyün bilgelerinden birine aittir bu özel müze.

Müze dediğin, köy evinin hallicesi.

Bölgede ne varsa, geçmişe bugüne, sosyolojiye ilişkin toplamıştır.

Orada görürsünüz her şeyini Kaz Dağı’na Orta Asya’dan kopup gelenlerin…

İda’nın yeni sahiplerinin.

Bir de deniz kaplumbağası vardır müzede.

Tahnitlenmiş, doldurulmuş.

Bunu kime yaptıracağını bilemeyince müzenin kurucusu, kendi yazışmıştır Amerika’daki, Avrupa’daki doğa tarihi müzeleriyle ve nasıl yapılacağını öğrenmiş, kendi elleriyle yapmıştır deniz kaplumbağasını tahnitleyip doldurma işini.

Müzenin kapısında ise müzenin kurucusunun eşinin heykeli vardır.

“Kadınlara olan saygı ve sevgiyi” göstermek, anıtlaştırmak için.

Öyle bir yerdir Tahtakuşlar Köyü.

 

ÖLESİ GELİR İNSANIN

Tuncel Kurtiz’in ölümünden sonrası için vasiyetiydi Kaz Dağları’na gömülmek. Kulağımla duymuştum bunu.

Geride bıraktıkları da bu vasiyeti yerine getirmek istemişler. Getirmeseler ayıp zaten.

Ve Tuncel Ağabey’i, Tahtakuşlar Köyü’nün yeşillikler içindeki küçük mezarlığına gömmek istemişler.

Ege’in sahile yakın köylerindeki mezarlıkları hiç gördünüz mü bilmem.

Çoğu pek şirindir.

Ölümü değil, yaşamı hatırlatırlar.

Yemyeşildir, doğaldır, tertemizdir.

Görünce bu mezarlıkları insanın ölesi gelir, huzura eresi, oracığa gömülesi gelir.

Herhalde Tuncel Ağabey’de de bu hissi uyandırmıştı o mezarlıklar ki, oraya gömülmek istemişti.

İşte o yüzden Tuncel Kurtiz’i Tahtakuşlar Köyü’nün mezarlığına gömmek istemişti ailesi.

Ama olmadı işte.

Tahtakuşlar’ın ihtiyar heyeti, o medeni, o güzel, o yaşanası, o mutluluk saçan köyün ihtiyar heyeti “Yok” dedi.

“Yerimiz dar, bize yer kalmaz” demişler, duyduğum kadarıyla.

Üzüldüm.

Yaşarken de ölürken de hepimize yetecek yer var biliyorum.

Sadece Tahtakuşlar’da değil, her yerde.

Her mahalle bizim.

Her köy bizim.

Dedim ya, “üzüldüm”.

Tahtakuşlar’a hiç ama hiç yakışmadı.

O güzel insanların, o güzel köyüne hiç yakışmadı.

Üzüldüm.

Yersizliğe üzüldüm, bağnazlığa üzüldüm.

 

Ressam, kompozitör ve…

DİYECEKSİNİZ ki, “Fatih bu tablo fotoğrafını niye koymuş buraya”.

Durun da anlatayım.

Bu tablo çok önemli bir Türk ressama ait.

Adı Abdülmecid.

Yüzlerce tablosundan biri.

Tablolarından bazıları Dolmabahçe Sarayı’nda. Pek çoğu sarayın kendi adını taşıyan kütüphanesinde.

Bir o kadarı da özel koleksiyonlarda.

En meşhurlarından biri Tevfik Fikret’in Aşiyan’ında.

Sarayda doğmuş, sarayda büyümüş bir ressam.

Bu tablosunda da oryantalist bir gözle haremdeki kadınları çizmiş.

Yakında satışa çıkacak bu tablo… Milyon TL’nin üzerinde bir fiyatla.

Bu tablonun ressamı sadece ressam değil…

Aynı zamanda çok da iyi bir müzisyen.

Son derece iyi piyano çalmasının yanı sıra çok önemli bir kompozitör.

Çok sayıda bestesinin arasında en meşhuru Ağıt…

Konçertoları ise kayda değerdir.

Batı tarzı müzik yapmasına karşın “Tekbir”i orkestraya uyarlayarak köklerine sadık kalmanın da ne olduğunu göstermiş bir sanatçıdır.

Bu sanatçının sanatçılık dışında bir görevi daha vardı aslında.

Neydi biliyor musunuz?

Halife…

Osmanlı’nın ve İslam dünyasının son halifesi mi demek lazım, Cumhuriyet’in ilk ve son halifesi mi demek lazım bilmiyorum ama Abdülmecid Efendi tüm bu saydığım özelliklerinin yanında bir de hilafet makamında oturdu.

Bunu niye mi yazdım?

Bilmem.

Son zamanlarda halifelik çok tartışılıyor ya.

Herhalde aklımın derinliklerinde yer etmiş de ondan.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Bilmek için öğrenmek gerektiğini unutmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları