‘Türk yoktur’ diyen bir profesörü eğitme çabası

SONUNDA olacağı buydu.

Adının başına “profesör” unvanı kondiklenmiş bir vatandaşımız baklayı ağzından çıkardı.

“Türk diye bir ırk yoktur.”

Bunu söyleyen profesörün adı Yasin Aktay.

Siirtli.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirmiş.

2005 yılında profesör olmuş.

Şimdilerde Selçuk Üniversitesi’nde “hocalık” yapıyormuş.

Bu beyefendi, bir üniversitede panele katılmış.

Orada bir öğrencinin sorduğu soru üzerine, “Esasen Türk diye bir ırk yoktur. Bugün kaçımızın atası, dedesi Orta Asya’dan gelmiş” demiş ve Türk ırkını İsmet Özel’den hareketle “sentez” olarak tanımlamış.

Elbette ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan ve Anayasa’nın “Türk” olarak tanımladığı “Türk kavramı” bir sentezdir.

Ama “Türk diye bir ırk yoktur” demek “cehaletin” daniskası, “hakaretin” ağababasıdır.

Bu arkadaş Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü nasıl bitirdi, adının başındaki o “Sosyolog Profesör” unvanını nasıl aldı bilinmez ama Türk diye bir ırk, Yasin Aktay ve benzerleri istese de istemese de, beğense de beğenme-se de vardır ve var olmaya devam edecektir.

Elbette ki, hiçbir ırktan ne daha üstündür ne de daha aşağı, ama vardır.

En iyisi ben bu “cahil” profesöre birkaç kitap tavsiye edeyim de okusun ve Türk var mı, yok mu öğrensin.

Mesela Zeki Velidi Togan’la başlayabilir.

Ben onunla başlamıştım. Alsın Togan’ın “Umumi Türk Tarihi”ni bir okusun.

Yasin Aktay şöyle diyebilir: “O bir Türk, elbette yok demez.”

Bu cümle bile Türklerin varlığını kanıtlar ama Zeki Velidi Togan’a inanmıyorsa, o zaman Vilhelm Thomsen’i okusun.

Profesör Aktay kuvvetle muhtemel bu adı hiç duymamıştır ama Thomsen, “Orhun Kitabelerini deşifre eden adamdır. Vasili Radloff’la beraber Orhun Kitabeleri’ni okuyup çözmüş, “Orhun deşifreleri” olarak yayınlamışlardır.

Ona da mı inanmıyor?

Peki o zaman Laszlo Rasonyi’nin “Tarihte Türklük” adlı kitabını da mı duymamış.

Muhtemelen duymamıştır.

Şimdi duydu. Okusun, öğrensin.

Macar, Danimarkalı ve Rus bilim adamlarını beğenmedi mi?

O zaman ona bir de Fransız tavsiye edeyim.

Jean Paul Roux’nun “Türklerin Tarihi” adlı kitabını okusun.

Bunları okumadan, bilmeden karşısına gençleri alıp “Türkler yoktur” demesin.

Cehaletini ve bilgisizliğini yaygınlaştırmasın.

12. yüzyıldan beri bu bölgeye tüm Avrupa’nın “Turchia” demesinin nedenini de bir zahmet araştırsın.

Zannetmeyin ki bu Yasin Aktay’ı çok önemsediğim için bunları yazıyorum.

Önemsediğim tek şey “cehaletin yayılması”dır. Çünkü biliyorum ki, bir dönem birileri “Türk yoktur” demeyi marifet sayıyor diye Türk ırkı yok olmaz.

Ama doğrusunu isterseniz hiç şaşırmadım Yasin Aktay’ın sözlerine.

İşin sonunda buraya geleceği belliydi.

Memleketin adını da değiştirdiler mi, tamamdır.

Sen sağ ben selamet.

 

Bizim millet kavga sever

BİZİM millet kavga sever.

Sokakta iki kişi kavga etse, beş yüz kişi toplanır seyreder.

Kavgaya katılanlar çoğaldıkça izleyen kalabalığın da keyfi iyice artar.

Şimdi de okurlardan çok sayıda mail geliyor.

“Cemaat-hükümet kavgasıyla ilgili niye yazmıyorsun?” diye.

Anneannemi dinliyorum da ondan.

Bana hep “Aracı alır bereyi” derdi.

Gençliğimde anneannemi pek dinlemedim.

Her kavgada araya girdim.

Sonunda sopayı yiyen ben oldum.

Son olarak Beyoğlu’nda erkek arkadaşından dayak yiyen bir kızı kurtarmak için araya girdim.

İki dakika sonra kızla oğlan barıştı, kız gelip benim kafama bira şişesi attı.

Ben de artık işe uyandım.

Rahmetli anneannemi dinliyorum.

Kendi kavgam olmayan hiçbir kavgaya ayırmak için bile olsa müdahale etmiyorum.

Çünkü sonunda kabak benim başıma patlıyor.

 

Erkeğe helal, kadına mı haram

DİYANET İşleri, geçen cuma camilerde aile birliğinin bozulmamasını amaçlayan bir hutbe okutuyor.

Hutbe ilginç.

Diyor ki: “Sebepsiz yere boşanan kadına cennetin kokusu haramdır.”

Tamam anladık, “Nedensiz yere yuvayı yıkmayın” diyor ama niye sadece kadına.

Sebepsiz yere boşanan erkeğe cennetin kokusu helal de, sadece kadına mı haram!

Neden bu “cinsiyet ayrımcılığı”.

Erkek istediğini yapar, kadın yapamaz mı?

Ayrıca “sebepli boşanma” ne?

Diyanet’in bununla da ilgili bir “kriterler kılavuzu” var mı?

Hangi sebepler geçerli sebep?

“Sıkılmak” bir sebep olabilir mi Diyanet’e göre.

Ya da “artık sevmemek”.

Veya “başkasına âşık olmak”.

Tüm bunlar erkek için geçerli sebep olabilir de kadın için olamaz mı?

Ne diyor artık yatak odamıza da sirayet eden Diyanet.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adam olmanın erkeklere özgü olmadığını anladığımız zaman.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları