Apo posteri taşımak serbest, bayrak taşımak yasaktı ya!

ZOR iş bu meslek.

Yazdıklarınız unutulur.

Herkes hatırlamak istediğini, hatırlamak istediği kadarını hatırlar.

Utanmadan bana da “Hükümet yalakası” yaftası yapıştırıldı. Hayat boyu kimseye yalakalık yapmamış benim gibi bir “hıyara”.

Hem gülüyorum, hem üzülüyorum bazen.

Oysa neler yazmışız yakın ve uzak geçmişte.

Bazen hatırlatmak gerekiyor. Bugünlerin gelişini haber vermişiz.

Tek bildiğimiz işten olmak pahasına, “kovulmamın” talep edilmesine aldırmadan.

Hani şu bir aç gündür tartıştığımız bayrak mevzuunda mesela.

Bakın 30 Ekim 2012 günü ne yazmışım.

“Öcalan’ı kutsamak serbest, Cumhuriyet’i kutlamak yasak” başlığıyla.

İşte o yazı.

“Bir ülkeyi yönetenler, o ülkenin en büyük bayramını o millete zehir eder mi?

O ülke Türkiye ise eder.

Zehir de eder, burnundan da getirir.

Ankara Valiliği, Cumhuriyet Bayramı törenlerini halkın kutlamasını yasaklayınca bayram zehir oldu, zıkkım oldu.

Ankara’da valiliğin izin vermemesine rağmen halk toplandı.

Adam gibi bayram kutlamak istiyorlardı.

Valilik yasakla yetinmedi.

Ankara polisi, cumhuriyetlerini kutlayanlara gazla, copla saldırtıldı.

Sadece onlara değil, orada halka edilen zulmü aktarmak isteyenlere de saldırtıldı.

Huzur içinde başlayıp huzur içinde bitebilecek bir Cumhuriyet kutlaması savaşa döndürüldü.

Kutlamalar engellenirken, ‘İstihbarat var’ denilmişti.

O istihbarat, ‘Polis halkı kışkırtıp olay çıkartacak’ istihbaratıydı herhalde.

Çünkü vatandaşlara zor kullanılmasından başka bir olay yoktu, kutlamaları ‘şiddet’ haline getiren, terörize eden.

Ağzıma gelen kelimeleri zor tutuyorum.

Ama aptal değilim. Görüyorum, biliyorum, hissediyorum,

Bu ülke bizim doğup büyüdüğümüz, yetiştiğimiz, öğrendiğimiz, bildiğimiz ülke değil artık.

Burası Öcalan’ın posterlerini taşıyarak yürümenin serbest, Cumhuriyet pankartları, Atatürk resimleri, bayrakları taşıyarak yürümenin yasak olduğu bir ülke.

Cumhuriyet Bayramı’nı da bize çok gördünüz, kutlatmadınız ya!

Alacağınız olsun.”

Bunu o gün yazmışım. Bugünü görerek.

O gün bunu yazana kızarsanız, bugün bayrağımız indirilince ancak “şaşırmış” numarası yaparsınız.

“Öfkelenmiş” gibi davranırsınız. Ama kimse inanmaz. En azından bir nebze aklı, bir nebze izanı olanlar inanmaz.

 

Lice’de mesele hasat mı?

UZUN yıllar Güneydoğu’ya gidip gelip gazetecilik yapınca epey bir dost, epey bir haber kaynağı biriktiriyor insan.

Lice’de neler olduğunu, neden gerilim yaşandığını anlamak için Lice’deki bir dostumla konuştum dün gece.

Verdiği bilgiler ilginç.

Aynen aktarıyorum:

“Sadece Lice’de değil, Hakkâri’de, Çukurca’da, Yüksekova’da PKK’nın bir miktar hareketlenme içine girdiğini söylemek mümkün.

Özellikle genç PKK’lılar, barış sürecine baştan beri çok sıcak bakmıyorlardı. Süreç uzadıkça onların da huzursuzluğu arttı. Devletin kendilerini oyaladığını düşünüyorlar. Somut bir adım atılacağına artık inanmıyorlar.

Öcalan’a zaten çok yakın değiller. Uzun tutsaklığın Öcalan’ın güvenilirliğini zedelediğini düşünüyorlar.

Bu yüzden de bir süredir kıpırdanmalar başlamıştı.

Bunun Lice’de patlak vermesinin ise bambaşka bir nedeni var.

Lice’de arkalarında destek buldular.

Nedeni şu:

Lice’de şu anda hasat zamanı. Uyuşturucu hasadı başladı.

Bu nedenle uyuşturucu üreticileri ile PKK’nın çıkarları uyuştu. Askeri bölgede etkisizleştirmek için birlikte hareket ediyorlar.

Hasat bitince Lice’de olayların yatışması muhtemeldir.”

Yerinden bir tespit.

Büyük olasılıkla doğrudur.

 

IŞİD’in hedefi, Türkiye’nin çıkarları

BÖLGESEL güç, ne bölgeseli küresel güç Türkiye’nin başına gelenlere bakın.

El Kaide içinden çıkan IŞİD, Irak’ta Türkmenlerin de yoğun olarak yaşadığı Musul’a saldırdı, saldırmakla kalmadı ele geçirdi, şimdi Barzani’nin kenti Selahaddin’e doğru gidiyor.

Siz bu satırları okurken belki Selahaddin’i de ele geçirmiş olacak.

Vay vay vay!

IŞİD, El Kaide’yi bile “yumuşak” bulan bir örgüt.

Ve ne yazık ki, bir dönem Türkiye’nin “sıcak” baktığı bir örgüt.

Suriye’de Esad’a karşı savaşıyor diye desteklediğimiz El Nusra’yla birlikte hareket edip sonra El Nusra’dan kopan bir örgüt.

Rojava’da Kürtlere saldırdığı için Türkiye’nin takdirini kazanan bir örgüt.

Suriye’de geniş bir bölgenin kontrolünü ele geçirdikten sonra Özgür Suriye Ordusu’na da saldırmaya başlayınca “Ulan bunlar berbatmış” diye Türkiye’nin tepkisini iş işten geçtikten sonra çeken bir örgüt.

Şimdi kuruluş yeri Irak’ta, 25 bin kişilik gücüyle Musul’dan başlayarak Kürt bölgesine saldırıyor, ele geçiriyor.

Peki sizce niye?

Çok açık ki, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki çıkarlarını zedelemek, Kürt yönetiminin Türkiye ile yakınlaşmasının hesabını sormak için. Yanıbaşımızda Suriye’den sonra ikinci bir baş belasını maharetle türettik.

Dış politikadaki öngörülü tavrımızın bir meyvesini daha aldık.

Ve bunun sonucu, yıllardır uyardığımız gibi Türkiye’ye terör ithalatı olur.

Şimdi çık bakalım işin içinden çıkabilirsen.

 

İkinci ilk yerli uydu

AJANSLARDAN gelen bir haber dikkatimi çekti.

“Türkiye’nin ilk yerli haberleşme uydusu Türksat 6A, 430 milyon dolara mal olacak.”

Şaşırdım.

Bundan önce fırlattığımız uydu için de “İlk yerli uydu” demiştik.

Bu kaçıncı ilk yerli uydumuz anlayamadım.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İçinde haber olmayan yazılı kâğıda gazete denmeyeceğini bildiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları