Çok saygıdeğer bir milletin ülkesi: Vietnam

2

KÜBA gezimizin ardından Vietnam’dayız.

Benden duymuş olmayın ama işin aslı, Vietnam’a Küba’dan önce gittim, ama önce Küba’yı yazayım, Vietnam’ı sonra yazarım diye düşündüğüm için sizleri önce Küba’ya götürdüm. Ve şimdi sıra geldi Vietnam’a ve mütemmim cüzü sayabileceğimiz Kamboçya’ya, toptan adıyla Fransızların meşhur “Indochine”inin bu iki önemli ülkesine.

Allah biliyor ya, dünyada gitmediğim görmediğim pek az ülke oldu, pek çok halkla tanıştım. Vietnam halkı kadar “saygıyı hak eden”, “muazzam” diyebileceğim bir halkla pek tanışmadım.

Niyesini anlatacağım sizlere. Ve eminim ki, sizler de bu “kahraman” millete çok saygı duyacaksınız. Tabii Vietnam’ı anlamak için biraz da tarihini anlamak, bilmek lazım.

O yüzden çok da canınızı sıkmadan biraz Vietnam tarihi anlatmak istiyorum. Vietnam’ın son 130 senesi, özgürlük için bitmeyen bir savaşla geçmiş.

 

FRANSIZLAR HİNDİÇİN’E TEBELLEŞ

Avrupalı sömürgecilerin Asya ve özellikle Güney Asya’da sömürgeler kurmaya başladığı dönemde, Fransızların payına bugün Vietnam’ı da içine alan ve Laos, Tayland’dan oluşan bölge düşmüş.

Çin’in güneyinde yer alan bu bölgeye Fransızlar “Indochine” demişler ya da Türkçe’siyle “Hindiçin”.

Fransızlar, 18. yüzyıldan itibaren tebelleş oldukları bölgede 1862 yılında Saygon merkezli ciddi bir hâkimiyet kurmuşlar ve 1884 yılında tüm bölgeyi hâkimiyetleri altına almışlar. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle Hindiçin bölgesi, Fransızlar için çok önemli hale gelmiş. Bir yandan ekonomik, bir yandan kültürel dört koldan bölgeyi sarmışlar. Öyle ki, bugün kullanılan alfabe bile Fransız icadı ve Latin alfabesinin birtakım işaretlerle yerel dile uygun hale getirilmişi.

 

İLK SAVAŞ FRANSIZLARA KARŞI

Fransızların bölgeye el koymasının ardından 1890’da bölgede ilk “sömürge karşıtı” hareketler başlamış. Bölge halkı, Fransızlara karşı direnişe geçmiş. Fransızlar ise lejyon birlikleriyle bu direnişi bastırmaya çalışmışlar. Bu durum 2. Dünya Savaşı’na kadar sürmüş. Ardından Japonlar bölgeyi işgal etmişler ve tam o dönemde 1941 yılında “Viet Minh” kurulmuş.

Viet Minh, Komünist Milliyetçi Özgürlük Hareketi. Başında ise Ho Chi Minh var.

Yanlış anlamayın, Ho Chi Minh harekete adını vermemiş.

Kendi adını hareketten almış.

Ho Chi Minh önderliğindeki Viet Minh, hem Fransız sömürgeciliğine, hem de Japon işgaline karşı çok ciddi bir gerilla savaşı vermeye başlamış.

Japonya’nın savaşta yenilip bölgeden çekilmesinden sonra Viet Minh ile Fransızlar baş başa kalmışlar ve en sonunda 1954 yılında Fransa, ülkenin önemli bir bölümünü Viet Minh’e bırakıp ülkenin güneyinde kalmayı kabul etmiş.

Ülke ikiye bölünmüş, 17. paralelin üzerinde, Vietnam’ın kuzeyinde başkenti Hanoi olan Vietnam Demokratik Cumhuriyeti kurulmuş.

Güney ise Saygon’un başkent olduğu monarşik meşrutiyetle yönetilen bir devlet haline gelmiş. Ancak Vietnamlılar ülkenin ikiye bölünmesinden pek de memnun kalmamışlar. Fransa’nın kontrolü altında kalan Güney Vietnam’da hızlıca bir halk hareketi örgütlenmiş. Vietkong adını alan bu hareket işte Amerika’ya dünyayı dar ve Amerikayı dünyaya rezil eden hareket olmuş.

 

VE AMERİKA BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALMAYA GELİYOR

Vietkong da pek çok özgürlük hareketi gibi önce kendi halkına saldırmış. Güney Vietnam ve Fransa ile işbirliği yapan zengin çiftçileri ve toprak sahiplerini hedef alarak kimine göre 50 bin, kimine göre 170 bin kişiyi öldürmüş.

1960 yılında Sovyetler Birliği, Kuzey Vietnam tarafından zaten desteklenen Vietkong’a destek kararı alınca ve Fransa’nın lejyon birlikleriyle sürdürdüğü savaşı sürdürecek takati kalmayınca “komünist tehlikeye karşı” ABD duruma müdahil olmuş ve 1963 yılında Vietnam’da tam anlamıyla taraf haline gelerek Vietkong’a karşı savaşmaya başlamış.

 

58 BİN AMERİKALI, 3.5 MİLYON VİETNAMLI ÖLMÜŞ

Ancak Vietkong müthiş bir direniş sergileyince ABD o güne kadar görülmemiş bir denizaşırı savaşın tarafı haline gelerek 1965 yılında Vietnam’daki asker sayısını 500 bine çıkarmış.

Savaşın resmen sona erdiği 1972 yılına kadar ABD bölgede 3000 hava aracı, on binlerce kara aracı ve 58 bin asker kaybetmiş. Bunun katbekat üzerinde yaralı ve sakatla sonunda Vietnam Savaşı’nı bitirmek zorunda kalmış ve poposuna bakarak ülkesine dönmüş. Tabii tüm bu süreç içinde Vietnam ve Kamboçya’nın kaybı en az 3.5 milyon kişi olarak hesaplanıyor.

Bu savaşın detaylarını, savaşın en önemli cephelerinden biri olan Cu Chi tünellerini gezerken anlatacağım. ABD’nin çekilmesinden sonra iki ülkenin yeniden birleşmesi için görüşmeler başlamış ve 1975 yılında varılan uzlaşmayla 1976 yılının başında iki ülke yeniden Vietnem olarak birleşmiş. Kuzey Vietnam’ın başkenti Hanoi, şimdi tek başkent.

Fransızların meşhur Saygon’u ise artık Ho Chi Minhville olarak ülkenin en büyük kenti. İşte biz de hep beraber yapacağımız Vietnam gezimize, hâlâ herkesin Saygon dediği resmen Ho Chi Minhville olan yerden başlayacağız.

 

THY İLE DİREKT

Ho Chi Minhville’e ulaşmak gayet kolay.

Sağolsun THY kente direkt uçuyor. Direkt dediysem, önce Bangkok’a iniyor ama sizin uçaktan inmenize gerek yok. 1 saat kadar uçakta oturup Ho Chi Minhville’e devam ediyorsunuz. Uçuş süresi, bekleme dahil yaklaşık 13 saat.

Gayet düzgün bir havalimanından Saygon’a, dolayısıyla Vietnam’a giriş yapıyoruz. Gümrükte hiçbir sorunla karşılaşmıyoruz. Saygon, Vietnam’ın en büyük kenti. Nüfusu 20 milyon diyorlar ama daha fazla olması muhtemel. Kent büyük göç alıyor. Savaşın bitmesinden bu yana nüfusunu hemen hemen 30’a katlamış. Havalimanından kente doğru ilerlerken önce kenar mahallelerden geçiyoruz, ardından görüntü düzelmeye başlıyor ve giderek şıklaşıyor.

 

MOTOSİKLET NEHRİ

Bu arada yol boyunca içinde bulunduğumuz aracın çevresinde yüz binlerce motosiklet. Hiç durmaksızın ilerliyorlar. Rehberimize, “Bu nasıl trafik. Bu kadar motosiklet nasıl hiç kaza yapmadan gidiyor?” diye soruyorum.

“Biz ona trafik demiyoruz. O motosikletler sıvı gibi yolda akıyorlar” diyor. Bu akan motosiklet seli arasında kent merkezine doğru ilerliyoruz.

4

Vietnam’a gitmeden önce Saygon’daki otel tercihim Caravelle Hotel.

Savaş boyunca dünya medyası orada konuşlanmış ve Vietnam’dan kaçan son Amerikalıların son helikoptere bindiği Saygon’daki CIA binası da tam otelin karşısında o zamanlar. Bu yüzden Caravelle’de kalmak istiyorum.

5

 

FRANSIZLAR, İTALYANLARLA GELMİŞ

Caravelle Hotel’e doğru ilerlerken gözlerime inanamıyorum. Şehrin merkezinde, bizim Nişantaşı diyebileceğimiz bir bölgeye giriyoruz. Sağda Hermes mağazası, karşısında Salvatore Ferragamo, yanında Prada, hemen çaprazında Louis Vuitton ve aklınıza gelebilecek tüm markalar.

Fransa ülkeden atılmıştı hani?

İtalyanları da alarak geri dönmüşler gibi bir hal var. Fransızlardan kalan ve fotoğraflardan hatırladığımız kolonyal eski binaların arasından pıtrak gibi gökdelenler yükseliyor. Yollar ışıl ışıl. Çin yılbaşısını karşılamaya hazırlanıyorlar. Otelimize yerleştiğimizde ilk hayal kırıklığı…

Otel şahane ama benim manzaram kapalı. Görmeyi hayal ettiğim eski CIA merkez binası ile otelimiz arasında dev bir gökdelen yükseliyor. Son helikopterin kalktığı yeri aynı açıdan fotoğraflayamayacağım için üzülüyorum. Bavulları bile açmadan kendimizi Saygon sokaklarına atıyoruz.

Müthiş bir Doğu-Batı karması. Her tarafta şahane lokantalar, her biri sanat eseri elişlerinin satıldığı küçüklü büyüklü mağazalar, capcanlı, dinamik bir kent. Onlarca çok şık, çok güzel otel görüyoruz.

Saat gece yarısına yaklaşırken motosikletlerin “akışı” sürüyor. Ho Chi Minhville’de hayat durmuyor.

Şehir süper güvenli. Turistler gayet sakin ve kendinden emin dolaşıyorlar. Mekong’un bir kolu olan Saygon Nehri’nin kıyısına kadar yürüyoruz.

Eşim ve kızım çok mutlu. “İyi ki gelmişiz” diyoruz.

3

 

FİLM GİBİ BAR

Yolda çok güzel bir bar görüyoruz. Adı “Apocalypse Now”. Vietnam Savaşı’nı anlatan en şahane filmlerden biri, barın adı olmuş.

İçerisi hayli kalabalık ama kızımızla bara girmek istemiyoruz. Otelimizin hemen arkasında Saygon’un meşhur postane binası var. Eiffel’in de mimarı olan Gustave Eiffel’in yaptığı bir bina. Sarı, çok hoş. Ertesi gün ilk gezeceğimiz yer. Yarın hep beraber, heyecan verici ve karmaşık Saygon’u gezeceğiz.

Erişilebilirlik Araçları