CHP’yi ya Kemal Bey bırakacak, ya da seçmeni

Kemal Kılıçdaroğlu’na “Efendim tabii ki siz Cumhurbaşkanı adayı olmalısınız” diyenler  ve siyasi ikballerini ve hatta belki ekonomik ikballerini buna bağlayanlar şimdi de belli ki, *Aman efendim ülkenin yarısı size oy verdi. Sakın genel başkanlığı bırakmayın” goygoyuna başlamışlar.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kaybettikten sonra yaptığı açıklama herkes tarafından bu şekilde anlaşıldı.

CHP içindeki düzenin bozulmasını belli ki, parti içindekiler pek istemiyor.

Bana göre ise bu pek mümkün görünmüyor.

Bakın şunu çok açık biçimde söyleyeyim.

40 yıldır yaptığım bu meslekte pek çok siyasetçi tanıdım.

Ve her zaman siyasetçilerle aramda bir camdan duvar oldu.

Fakat şunu peşinen söylemek isterim.

Tanıdığım bunca siyasetçi arasında, evime misafir olarak gelmesinden memnuniyet duyacağım, ya da ailemi, eşimi, çocuğumu hiç düşünmeden emanet edeceğim siyasetçilerin başında, ilk sırasında Kemal Kılıçdaroğlu gelir.

O kadar düzgün, o kadar güvenilir biridir benim için.

Üzerinden iyi insanlık akar.

O camdan duvarı kaldırabileceğim ender siyasetçiler biridir Kemal Bey.

Ama olmuyor işte. 

Kemal Bey’in bu özellikleri, Kemal Bey’i siyasette yukarı taşımaya yetmiyor.

Sürekli bir “Kaybeden”, bir “Looser” olmasını engellemiyor. 

Bakın Kemal Kılıçdaroğlu hepten başarısız demiyorum.

CHP bugün Avrupa’daki sol partiler kadar oy alabiliyor.

Bunu biraz da sağa kayarak becerse de, Avrupa solundan oransal olarak çok daha kötü durumda değil ama Türkiye’de muhalefetin lideri olmak için yetmiyor.

Tam aksine bu haliyle, Türkiye üzerine dışarıdan kurgulanan bir oyunun parçası haline

geliyor.

Bu yüzden Kemal Kılıçdaroğlu CHP liderliğini artık noktalamalıdır.

Ya da O olmuyorsa, Türk solu artık CHP’yi bırakmalıdır.  


Yanlış aday demiş miydim!

Kemal Kılıçdaroğlu’nun öyküsünü, biraz Fatih Terim’in öyküsüne benzetiyorum ben aslında.

Hikayelerinin seyri aslında birbirine yakındır.

Dikkatli okurlar benim bu benzetmeyi daha önce yaptığımı ve “Kılıçdaroğlu, Terim olmak ister mi?” başlıklı bir yazıyı geçen sene kaleme aldığımı hatırlayacaklardır.

Bu yazı belki biraz onun tekrarı gibi olacak ama bazen tekrarlamak gereklidir. 

 Genç kuşaklar için Fatih Terim bir Galatasaray efsanesidir.

 “İmparatordur”

Galatasaray onunla büyük başarılara imza atmış, onunla Fenerbahçe karşısında geriden gelerek öne geçmiştir.

Doğrudur, öykünün final kısmı budur belki ama öykü aslında tam da böyle midir!

Terim 1974 yılında Adana Demirspor’dan Galatasaray’a geldi.

1985 yılına kadar futbolcu olarak 11 yıl oynadı, Mustafa Pekin, Selahattin Beyazıt, Ali Uras gibi üç başkan gördü.

Futbolculuğu boyunca tek bir lig şampiyonluğu göremeden 1985 yılında futbolu Galatasaray’da bıraktı.

Bu Galatasaray’ın şampiyonluk göremediği en uzun periyottu ve Terim’in adı “Uğursuza” çıkmıştı.

Futbolu bırakması ise taraftarlar arasında sevince neden olmuştu. “Uğursuzluktan” kurtulmuştu Galatasaray…

Nitekim bir yıl sonra Galatasaray 14 yıl aranın ardından Terimsiz şampiyonluk oldu. “Lanet” bitmişti. 

Aynı Terim 11 yıl sonra bu kez teknik direktör olarak Galatasaray’a geri geldi.

Sonrasını zaten biliyorsunuz. Şampiyonluklar, UEFA Kupası, şampiyonluk sayasında en önemli rakibini geride bırakan bir kulüp.

Terim saha içinde ne kadar başarısız ise, saha dışında kalıp takımı ve oyunu kurguladığı sürece o kadar başarılı oldu.

“İmparator” olarak anılmaya başladı, Galatasaraylıların sevgilisi haline geldi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nu işte bu yönden Terim’e benzetiyorum.

Sahaya çıktığı her seferinde “Kaybetti” ama sahaya iyi oyuncuları sürdüğü zaman oyunu iyi kurguladı ve kazandı.

İslamcı sağın 25 yıllık İstanbul ve Ankara saltanatlarına son verdiği 2019 seçimlerinde olduğu gibi.

Unutmayın, Galatasaray tarihinin muhtemelen en önemli maçı 2000 yılının 17 Mayıs’ında oynadığı UEFA Kupası finaliydi.

Bu maçta takımın başında Fatih Terim vardı.

Acaba Terim o maçta, kulübede yanında oturan “Yalakalarını” dinleseydi ve “Hocam senden iyi libero mu var, Popescu kim oluyor. Dünkü çocuk. Böyle bir final bir daha ne zaman gelir. Bu finalde sahada olmak senin hakkın” diyenlere kulak assa idi acaba UEFA Kupası’nı kazandıran teknik direktör mü olurdu, yoksa rezil mi olurdu!

Kılıçdaroğlu da siyasi kariyerinin en önemli karşılaşmalarından biri olan bu seçimde sahaya çıkmak yerine, oyunu kenardan kurgulayıp, iyi futbolcularına oynatsa idi, Türkiye’yi değil, kendi ikballerini düşünen yalakaları değil, aklı selimi dinleseydi muhtemelen şu anda kupayı CHP müzesine götürüyor olurdu.

Kemal Bey, oyuncu olarak başarısız ama oyun kuran bir teknik direktör olarak başarılı olduğunu unuttu.

Önüne gelen büyük bir fırsatı tepti, sahaya kendi çıkarak kadro kurmakta zorlanan ve peş peşe oynadığı maçlarla yorgunluğu sahaya yansıyan rakibine yenildi.

Üstelik de tüm uyarılara, hatta siyasi ortağının bu konudaki açık tavrına rağmen.

Terim gibi “Efsane” olabilecekken, reklamdaki gibi *Gazoz” olmayı tercih etti. 

Bu saatten sonra artık kulübede oturması bile imkansızdır.

Karl Marx,  “Louis Napoleon’un 18. Brumaire’i” adlı eserinin en ünlü cümlesinde “Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi , ikincisinde komedi olarak.” diye yazar.

Kemal Kılıçdaroğlu Terim olamadı ama Karl Marx’ın dediği gibi ne yazık ki, “Komedinin baş aktörü” oldu.

Kılıçdaroğlu, şu anda başarısızlığına rağmen saygınlığının doruğunda iken, Genel Başkanlığı onurlu bir şekilde bırakmalıdır.

Türkiye’de muhalefetin bundan böyle izlemek istediği şey, yeni bir komedi değildir.

Değişim gerekliden ötedir. 

Şarttır. 

Ahmaklar yine “Başarılıyız” diyebilir. 

Ama kazanılmayan seçim başarı değildir. 

NOT: Brumaire Fransa’da Devrim sonrası oluşturulmaya çalışılan  ve “Fransız Cumhuriyetçi Takvimi’nin 2. Ayıdır. Sonbahara denk gelir. 1793’ten 1806’ya kadar Fransa’da ve Fransız yönetimi altındaki Belçika, Hollanda, İsviçre, Lüksemburg’da ve İtalya Malta ile Almanya’nın Fransız kontrolündeki bölgelerinde 13 yıl boyunca kullanıldı. Kemal Kılıçdaroğlu da 13 yıldır CHP’nin başında. 


Döneme bakış

Bu seçimin kazananının bir kez daha Recep Tayyip Erdoğan olduğu aşikar.

Bu kazanç, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlarla boğuşacak olan Erdoğan’a ve Ak Parti’ye neler kazandıracak o ayrı bir tartışma ama şimdilik kazançlılar, şimdilik kazananlar.

İnşallah akılcı politikalara dönerek ve krizi kabul ederek mücadeleye başlarlar da birkaç yıl içinde Türkiye bu krizi aşar.

Yoksa herkesin işi çok ama çok zor.

Göçmen meselesi ise nesiller boyu sürecek bir sorun olarak artık kemikleşme aşamasında.

Peki bu seçimin diğer başka kazananları var mı!

Bana öyle geliyor ki, Meral Akşener de bu. Sonuçlarla kazançlı çıkanlar arasında.

Siyaseti iyi okuduğunu, 6’lı masadaki çıkışıyla haklı olduğunu, haklı iken geri adım atarak önceliğinin ülke olduğunu gösterdi.

Parti içindeki küskünlerle barışırsa, muhtemelen merkez sağda güçlü bir pozisyon elde edebilir.

Demokrat İslamcı partiler olarak Erdoğan sonrası dönemde güçleneceklerini düşünen DEVA ve Gelecek ise umduklarını bulamayabilirler.

Tahminen Babacan’ın karşısına en geç 5 sene sonra çıkacak olan Haluk veya Selçuk Bayraktar olacaktır.

Onların şansının ne olacağına ise Erdoğan’ın bu dönemde, özellikle ekonomide elde edeceği sonuçlar karar verecektir.

Görünen odur ki, bu dönem Türk siyasetinin yeniden şekillenmesi açısından önemli bir dönemdir.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Kazananlar kaybedenlere öfke duymadığı zaman

Erişilebilirlik Araçları