Türkiye’ye Fransa dersi

Avukat Ramazan Arıtürk, bayramımı kutlamak için attığı mesajda “Fransa’ya gittiğiniz orayı da karıştırdınız” diye yazıp ve sonrasına da “Şaka şaka ama neler oluyor Fransa’da, bir de siz anlatsanız” deyince güldüm. Yine Fransa’dayım, Fransa’da yine olay var. 

Gerçekten de bu Fransa’ya geldiğim son üç seferde de Fransa’da birtakım olaylar vardı ve öyle görünüyor ki, bundan sonra da Fransa’da olayların sonu kolay kolay gelmeyecek.

Büyük ihtimalle biliyorsunuz, Fransa’daki olayları ateşleyen, Mağrip yani Kuzey Afrika kökenli bir genç olan 17 yaşındaki Nael’in direksiyon başında, kendisini durduran bir polis tarafından vurularak öldürülmesi oldu.

Olayın, Nael’in otomobilde bulunan arkadaşları tarafından cep telefonu ile kaydedilip, sosyal medyada yayınlanması “Kayıt edilmediği için örtbas ettiğiniz daha kaç Nael var” sorusu ile olaylar patladı.

Önce şiddet, ardından yer yer yağmalarla süren olayların baş aktörleri Fransa’daki Afrika kökenli göçmenler ve bunlara destek veren küçük bir grup Fransız sol radikaller.

Türkiye’de ise konuya farklı bakış açıları gelişmiş.

Bir grup “Bakın işte göçmenler neler yapabilir” diyor.

Bir diğer grup “Bunlar göçmen değil, hepsi Fransa doğumlu, Fransız vatandaşı” diye savunma yapıyor.

Bir kısım ise “İyi oluyor Fransa’ya, sömürgeciliğin sonu bu. Beter olsunlar” diye meseleyi yine Batı karşıtlığına bağlıyor.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Eylemlere katıların yüzde 90’ı göçmen kökenli ancak sakın bütün Fransa bir ateş çemberi içinde diye düşünmeyin. Olaylar birkaç şehirde yoğunlaşıyor, bu birkaç şehrin de belirli bölgelerinde. Fransa’nın büyük bölümünde hayat normal akışında devam ediyor. Ancak bazı mağazalar, yağmalara karşı ülke sathında dükkanları birkaç gün kapatma kararı almışlar. Mesela kozmetik mağazaları zinciri Sephora, olayların olmadığı yerlerde bile dükkanları kapatmış. Olaylar büyürse diğer markalar da mağazaları kapatabilir.

İçişleri ve Emniyet olayların büyümesinden endişe ediyor. Çünkü Fransa’da toplam 7 milyon kadar göçmen var ve yükselen Fransız sağının, sağ lümpen grupların ve polis içindeki aşırı sağ örgütlenmelerin de karşılık vermesi riski hükümeti tedirgin ediyor.

Bu sayı 1950’lerde 2,3 milyon, 1970’lerde 3,9 milyon.

Bu göçmenlerin yüzde 30’u yani 1,9 milyonu Mağrip kökenli ve göçmen sayısı artsa da bu oran 1980’lerden beri değişmiyor. Hep yüzde 30.

Şu anda sokaklarda eylem yapanların büyük bölümünü de bu Mağrip kökenliler oluşturuyor ve bunlar Fransa’ya dün gelmiş insanlar değil. Bazıları 2., hatta 3. kuşak Fransız vatandaşı.

“Konuyu Türkiye’deki göçmen Suriyeli ve Afganlarla kıyaslamak doğru değil” diyenler pek haklı değil. Suriyeli ve Afganların torunları diye düşünebilirsiniz. Türkiye’den tek farkı, bu göçmenlerin Fransızlar ile dini farklılıklarının da olması. Ancak Anadolu’daki İslam anlayışı ile Suriyeli ve Afgan radikallerin İslam anlayışı arasındaki fark da uzun dönemde bir sorun olabilir.  

Şunu açıkça söylemekte fayda var.

Fransa’da olan olaylar, bizi çok yakından ilgilendiriyor. Bizdeki göçmen sorunu ile Fransa’daki göçmen sorunu birbirine oldukça benziyor.

Bizdeki risk ise epey daha büyük, çünkü bizdeki göçmenlerin ülkeleri bizimle komşu ve etnik bir çatışma, sadece bir iç kargaşa ile değil, kopma ile sonuçlanma riskini de barındırıyor.

Bizim 10 senedir “Bu göçmen meselesi Türkiye’nin en önemli beka sorunudur” dememiz boşuna değil. Bunun geleceğini Fransa’da görüyoruz.

Akıllı olanlar başkalarının hatalarından ders alanlardır derler. Biz ne yazık ki, bu sorunla kendi hatalarından bile ders almayan bir iktidar döneminde baş başayız.

Korkarım bu işin sonu yine “Milletimden özür dilerim, Rabbim bizi affetsin” olabilir.

Bu cümleyi belki torunlar söyler ama bu kafa ile er ya da geç söylenir.  


Disney gayya kuyusundan çıkmak mı istiyor

Disney Plus’ın yerli içerikleri platformdan kaldırması üzerine Türkiye Disney Plus’taki sorunun farkına vardı.

Ancak yayın platformundaki sorun yeni değil ve Disney’i derinden sarsan, stratejik bir bakış açısı değişiminin su yüzeyine çıkan unsuru.

Disney, uzun zaman önce Disney Plus adı altında bir içerik platformu kurarak talebe bağlı yayıncılık alanına girdi. Global rakipleri Netflix ve Amazon Prime’dı.

Herkes Disney’in elindeki muazzam arşiv ve yapım gücü ile rakiplerini paramparça edeceğini düşünüyordu.

Yılların birikimi, milyonlarca saatlik kaliteli yapımlardan oluşan arşiv ile Disney rakipsiz olacaktı. Şirket de bunun inanmıştı ve bundan böyle tüm yatırımı bu yönde yapmayı, tüm üretimini burada değerlendirmeyi planlıyordu.

Ancak öyle olmadı.

Disney yönetimi kısa süre sonra fark etti ki, bu işten para kazanmaları pek de mümkün görünmüyordu ve bu dijital platform bir cehennem kuyusu idi.

İçine yüzbinlerce film, milyonlarca saat içerik boşaltmışlardı ama her şey bu gayya kuyusunda kaybolup gidiyordu. İçerik çoktu ama ne aradığını bilmeyen biri için bu içeriğe ulaşmak imkansızdı. Ne aradığını bilenler için bile oldukça zordu. Dijital platform doymak bilmeyen bir canavardı. Ve yediğinin çok çok altında bir getirisi vardı.

İçerik kaybolup gidiyor, böyle olunca da getirisi olmuyordu.

Önce dev şirkette yönetim değişiklikleri oldu. Ardından yeni bir strateji belirleme gereği ortaya çıktı. Çünkü böyle giderse batacaklardı.

Ardından tüm dünyadaki içerik üreticilerine “yapımları durdurma” talimatı gitti. Anlaşması yapılmış, çekim aşamasına gelmiş diziler, avans ödemeleri yapılmış programlar bile durduruldu.

Ardından da platform içinde bir temizlik başlatıldı.

Şimdi Disney bu alanda olup olmamayı ve olunacaksa nasıl bir strateji ile olmak gerektiğini tartışıyor.

Muhteşem ve neredeyse sınırsız bir içeriği çöp haline getirmeden nasıl gelire çevirebiliriz meselesi bugün dünya eğlence devinin en önemli sorunu.

Bizdeki yerli içeriklerin kaldırılması ise Disney için deryada damla öneminde bir mesele bile değil.


Mertek ve çöp

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutfak videoları, yayınlandığı zamanda da tartışma konusu olmuştu.

Kimileri bunu ucuz popülizm olarak görmüş, kimileri ise ‘Türk halkı fakirlik sevmez, bu adamın kendine faydası yok bize mi olacak der” diye eleştirmişti.

Ben “Bu videolar nereden çıktı” diye sorduğumda partinin kampanya yöneticilerinden “Parasızlıktan. Ucuz prodüksiyon için böyle bir şey yapılıyor” yanıtını almıştım. CHP’nin yüz milyonlarca liralık reklam bütçesinin nasıl çarçur olduğu sorusu bu videolarla bir kez daha gündeme gelmeliydi ama gelmedi.

Yarım milyar lira ne oldu hâlâ meçhul. Ancak şimdi iktidar yanlısı basının konusu CHP Genel Başkanı’nın bayram tatili.

“Ucuz mutfak videolarından, süper lüks tatile” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun 5 yıldızlı otelde yaptığı 4 günlük bayram tatilini abarta abarta anlatıyor iktidar bağımlısı medya.

Anlatmalarında bence hiçbir beis yok. Elbette anlatılabilir. Siyasilerin lüks harcamaları da elbette medyanın ilgi alanındadır.

Ama biraz da adalet duygusu gerekir medya dediğine, az biraz da vicdan. Kemal Kılıçdaroğlu’nun otel masrafını gündeme getirenler, acaba iktidar partisinin liderinin benzer masrafları gündeme gelince niye öfkelenirler.

Masrafları kamu kesesinden karşılanan Okluk’taki muhteşem yazlık “sarayı”, niye yapıldığını anlamadığım Ahlat’ta, Van Gölü kıyısına yapılan “sarayı”, Savarona yatını, kalınan lüks otelleri ve bunların halka maliyetlerini Kılıçdaroğlu’nun kaldığı otel kadar kolaylıkla gündeme getirebilirler mi!

Kılıçdaroğlu’nun lüks tatili elbette haberdir.

Ama diğerleri de bir o kadar haberdir.

Birini hak görüp, diğerini eleştirmek ise en hafif tabiri ile adaletsizliktir. 

Kendi gözündeki merteği görmeyip, elin gözündeki çöpü görmektir. 

Daha beteri ise gözünde mertek var diye sinirlenmektir! 


Merak etmeyin bu da Serbes kalır

Bir trafik canavarı, bir aileyi yok etti ve toplam 6 kişinin ölümüne neden olacak bir kazanın sorumlusu oldu. İki gündür her yerde bu görüntüler, bu rezilin neden olduğu kaza denmeyecek cinayet. 

Canavar yakalanmış ve tutuklanmış. 

İyi de ne olacak ki! 

Hatırlayın, birkaç sene önce yine İzmir’de, Emrah Serbes isimli bir kişi, aşırı alkollü biçimde önündeki bir araca çarptı. Kaza denmesi mümkün olmayan bir şekilde bir cinayet işledi. Önce suçunu örtbas etmek ve suçu yanındaki kişiye yıkmak istedi. 

Sonra gerçek ortaya çıktı. 

Yakayı ele verdi ve yargılandı. 

Mahkum oldu. 

Peki sonuç.

Geçen sene serbest bırakıldı. 

Evet yanlış okumadınız. 

Serbest bırakıldı ve hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Bir aile yok oldu ve birkaç sene içinde katili de serbest. 

Yani merak etmeyin, bu seri katil de pek yakında aramıza döner. 

Bir bilemedin, iki seneye. 

Yine direksiyonda. 

Karşımızda. 


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Ülkenin yaşadığı en büyük deprem felaketini dört ayda unutmadığımız zaman.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Erişilebilirlik Araçları