Borsadaki rekorlar ne kadar gerçek

Ekonomi yönetiminin sadece faiz politikasındaki “yavaş” değişimle enflasyon mücadelesini kazanamayacağı ortada.

Seçim öncesi vaat ve icraatların mali sonuçları da bu mücadeleyi zorlaştırıyor.

Sürekli yapılan vergi artışı ve özellikle enerji zamları seçim vaatlerinin 1,1 trilyon TL’lik maliyetinin yaklaşık 350 milyar liralık bölümünü finanse etmeye yetse de, üçte ikisi hâlâ karşılıksız ve bu da zamların süreceği anlamına geliyor. 

Bu şartlar altında sadece faiz politikası ile enflasyonu yenmek, en azından kısa vadede mümkün değil. Hele kamu harcamaları hiçbir şekilde kısılmaz iken neredeyse imkansız. 

Yerel seçimden sonraki üç yıllık seçimsiz sürede “belki” bir düzelme beklenebilir. O da Mehmet Şimşek ve ekibi o zamana kadar dayanabilirse. 

Ekonomi yönetiminin bir diğer kabusu ise Kur Korumalı Mevduatlar. Bu “zırvalık” ilk açıklandığı zaman, olası maliyetini ve bunun taşınmasının mümkün olmadığını yazmıştım. Tablo giderek ağırlaşıyor ve şu anda Şimşek ve arkadaşlarının kabusu. Buradan dönecek parayı yönlendirecek bir enstrüman bulmaya çalışıyorlar. Üzerinde en çok konuşulan, reel faiz getirisi olan bir tahvil ve borsa şirketlerinin desteklenerek paranın buraya kanalize edilmesi. 

Borsa da zaten bu ihtimaller arasında olması nedeniyle canlı görünüyor. 

Manşetlere göre “Rekor üzerine rekor kırıyor”. 

İyi de, bu rekorlar ne kadar rekor? 

Bana sorarsanız, ortada bir rekor yok. 

Önümde İstanbul Borsası endeksinin son 25 yılını “dolar cinsinden” gösteren tablolar var. 

25 yıl önce endeks 1,5 dolar civarında. 

2000 yılında yükselişe geçiyor ve 3 dolar seviyesine yaklaşıyor. 2001 krizinde düşüş başlıyor ve tarihinin en düşük seviyesine geriliyor. 2002-2003 yıllarında 1 doların altına iniyor, 80 cent civarında dolaşıyor. 

2003 yılından itibaren düzenli bir yükselişe geçiyor. 2008’deki küresel ekonomik kriz öncesi zirvesini yapıyor ve 4,80 dolara çıkıyor. Ardından 2008’de düşüş başlıyor 1,6 dolara kadar geriliyor. Ardından toparlanıyor ve 2011 ve 2013’de Türkiye’nin kredi notu yatırım yapılabilir seviyeye çıkınca tarihi zirveye yaklaşıyor, gün içi mayısta 5.22 dolarları görüyor. 

2018 yılında 3.20 dolar seviyesinde iken Başkanlık sistemine geçişle birlikte hızlı bir gerileme ile 2 doların altına iniyor. 2022’de faizlerin çok düşük hale gelmesinden sonra biraz canlanır gibi oluyor ve 2,5 dolar seviyesine çıkıyor. 

Yani anlayacağınız “Uçtu, kaçtı, rekorlar kırdı” denilen borsa endeksi aslında mutlu mesut günlerinin çok ama çok uzağında. 

Dün itibarıyla 2,75 dolar seviyesinde. Üstelik bugün Türkiye’nin kredi notu çöp seviyesinde. Dolar bazında 2013 yılının neredeyse yarısında. 2000 yılı seviyesinde. Doların reel değeri ile bakıldığında o günün de aslında çok altında. Bir de iktidara yakınlığı bilinen bazı spekülatörlerin şişirdiği hisse senetleri var. 

Bugün Borsa’nın yükselişine sevinmek, yüklü eşeğini kaybeden adamın boş semeri bulunca sevinmesi gibidir. 

Şimdi ekonomideki umudumuz, bir gün bir yerde eşeği de sağlam bir şekilde bulmaktır.

Yükünü ise alan çoktan aldı.


Utanmayanlara bahis teklifi

Genel Başkanı tarafından madara edilip, yalancı durumuna düşürülmesinin ardından, haftalardır ortalarda görünmeyince “Utanma duygusu var” diye düşünmüştüm.

Yanılmışım.

Yokmuş.

Sadece o bizlerin “unutma” özelliğimize güveniyor olmalı ki, üzerinden yeterince zaman geçti diye düşünüp dün yeniden ortaya çıktı.

Kaldığı yerden devamla.

Bahsettiğim kişi, CHP sözcüsü Faik Öztrak.

Yine konuştu. “Yılmayacağız, ayağa kalkacağız ve oyumuzu yüzde 30’lara yüzde 35’lere çıkaracağız” dedi.

Dediğine kendisi inandı mı bilmiyorum.

Aslında doğru düzgün bir parti, doğru düzgün bir parti yönetimi ile bu mümkün. Ama bu CHP ile değil, bu CHP yönetimi ile değil.

12 kez mümkün olmadığını gördük, 13 kez de göreceğiz muhtemelen.

Bu yüzden ben Faik Öztrak’a bahis öneriyorum.

Daha önce Boğaziçi Üniversitesi rektörü Melih Bulu “1 yıl içinde Boğaziçi’ni ilk 100 üniversite arasına sokarız” dediğinde bahis önermiş “1 değil 5 yıl içinde ilk 100 değil ilk 200’e sok, ne istersen alırım” demiştim. Bulu 2 yıl içinde üniversiteyi ilk 200’e sokmak bir yana 2 yıl görevi başında kalamadı.

Son olarak seçimlerden önce “Yüzde 15’in üzerinde oy alırım” diyen Muharrem İnce ile “Yüzde 8 al, takım elbise alacağım” diye iddiaya girdim.

Son anda adaylıktan çekildi.

Şimdi de size bir bahis öneriyorum Faik Bey.

Yüzde 30’u geçin size, yüzde 35’i geçin tüm parti yönetimine birer takım elbise alacağım.

Peki siz yüzde 30’un altında kalırsanız hep birlikte istifa edecek misiniz!

Var mısınız iddiaya.

Yer mi!

Yoksa yerel seçim hezimetinden sonra da “Ayağa kalkacağız” palavralarına ve Türkiye’nin mahvedilmesinin suç ortağı olmaya devam devam mı edeceksiniz!


Üniversite sıralamaları

Yukarıdaki yazıda Melih Bulu‘nun Boğaziçi Üniversitesi’ni ilk 100’e sokma hedefinden bahsettim.

Tam da bu günlerde QS’in Dünya Üniversiteler Sıralaması yayınlanmış. Diken internet gazetesinde gördüm. Oradan alıntı yapıyorum.

Bu sıralamaya göre dünyanın en iyi üniversitesi MIT. Onu sırası ile Cambridge, Oxford, Harvard, Stanford, Imperial College London, ETH Zurich, Singapur Üniversitesi, University College of London ve Berkeley Üniversitesi takip ediyor.

Peki bizim üniversiteler nerede!

Söyleyeyim.

ODTÜ 336. sırada ve sıralamada en üstteki Türk üniversitesi.

Onu 404. sıradaki İTÜ, 431. sıradaki Koç ve 502. sıradaki Bilkent üniversiteleri takip ediyor.

Melih Bulu’nun ilk yüze sokma garantisi verdiği Boğaziçi ise 514. sırada.

Yani anlayacağınız Melih Bulu’nun bıraktığı yerden Naci İnci sıvamaya devam ediyor.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Kıl olmayı kabullenenlerin, kimin kılı olduğunun fark etmediğini anladığınız zaman. 

Erişilebilirlik Araçları