Kuzey Marmara rezaletinden bahsedelim mi!

Son günlerde Youtube’daki röportajlarım için karayolu ile seyahat etmek zorunda kaldım.

Ve iktidarımızın KOİ dediği soygun düzeni ile özel sektöre yaptırdığı yolları bol bol kullandım.

Celal Şengör’le Teke Tek Bilim sohbeti için Çanakkale’ye, Meral Akşener’le röportaj için Ankara’ya gittim.

Celal Şengör’e giderken Kuzey Marmara Otoyolu’nun batı kesimini ve Çanakkale Köprüsü ve bağlantı yollarını, Ankara’ya giderken de Kuzey Marmara Otoyolu’nun doğu kesimini kullandım.

Çok açık söyleyeyim, Kuzey Marmara Otoyolu, yeni bir otoyol olmasına rağmen oldukça kötü ve gördüğüm en kalitesiz otoyol. Yoğun bir kullanımı olmamasına rağmen çok yıpranmış ve sıklıkla bakım onarım gerekçesi ile şerit azaltması yapılıyor.

KOİ işlerinde artık ipin ucunu kaçırdığım için gelir gelmez bu yolu kim yapmış, kim işletiyor diye bir bakayım dedim.

İyi ki bakmışım. Ben bu yolun Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün mütemmim cüzü olduğunu ve İC tarafından yapıldığını zannediyordum.

Değilmiş.

“Beşli Çete” diye anılan müteahhit grubu tarafından yapılmış ve işletiliyormuş.

Hikayesi ise oldukça ilginç.

Yol iki ayrı parça halinde ihaleye çıkarılmış. Parçalardan birini “Beşli Çete”nin bir kısmı, diğerini ise “Beşli”nin diğer kısmı almış. “Her şey Beşli Çete’ye veriliyor” algısı yaratmamak için muhtemelen.

Sonra ne olmuş?

Anadolu tarafındaki yolun yapım ve işletmesini alan Limak-Cengiz ortaklığı, Avrupa yakasındaki yolun yapım ve işletmesini alan Kolin-Kalyon ortaklığı ile birleşip bir kez daha “Voltran’ı” oluşturmuşlar.

Yapım dahil işletme süresi ise 7 yıl 9 ay. Yapımın 3 yıl süreceği hesaplanınca, işletme süresi olarak da 4 yıl kalmış.

Ancak asıl mesele sonrasında.

İhaleden sonra proje baştan aşağı değişmiş.

Güzergah farklılaşmış, yola kimilerine göre gereksiz pahalı tüneller eklenmiş, neredeyse tüm proje yeniden oluşturulmuş.

Ve tüm bu yenilikler sonucunda kimsenin haberi olmadan, sessiz sedasız işletme süreleri değişmiş.

İhale 2016 yılında yapıldığı için, sürenin de önümüzdeki yıl bitmesi gerekiyor. Tabii ki, bitmeyecek.

Ne zaman biteceğini ise Allah bilir.

Tüm bu sürecin İhale Kanunu’na aykırı olduğunu söylememe ise zannederim gerek yok.

Ama itiraz eden de yok.

Müteahhitler korkudan zaten edemez de, ortada “Bu nasıl rezalet” diyecek bir muhalefet de yok.

Ne olsa muhalefet içinde de “Beşli Çete”den beslenen çok…


Akaryakıt zamları ile pahalılık önlenir mi!

“Mehmet Bey’in Maliye Bakanı olduğu 2013 yılı Türk ekonomisinin kağıt üzerinde en iyi yılıydı.

O sırada da benzinin litre fiyatı 5 TL, dolar kuru ise 1,9 TL idi. Yani bir litre benzin 2,6 dolara satılıyor ve yine dünyanın en pahalı benzini unvanını taşıyordu.

O günlerde yine benzin pahalı falan deniyordu ama kimse bugünkü kadar sıkıntı çekmiyordu.

Çünkü Bakanlığın dün açıkladığının aksine, mesele sadece fiyat değil alım gücü meselesiydi ve o gün Türk halkının alım gücü bugünün üzerinde idi.

Çok değil, hemen hemen 1,5 ay önce, geçen Mayıs ayında 8 bin 500 TL asgari ücret alan biri, maaşının tamamı ile 439 litre benzin alabiliyorken, bugün asgari ücretin 11 bin 402 TL’ye çıkmasına rağmen, şu anda tüm maaşı ile 332 litre akaryakıt alabiliyor.

Yani siz iktidar olarak asgari ücretlinin deposundan 100 litre benzin çaldınız.

Bize Avrupa örneği falan vermiş Bakanlık. “Orada daha pahalı” diyerek.

Fransa ve İspanya’da geçen yaz 2,2 avro olan akaryakıt fiyatları yaklaşık yüzde 17 gerileyerek 1,8 avroya düştü. Ve asgari ücretli bir Fransız maaşı ile yaklaşık 850 litre yani asgari ücretli bir Türk’ün alabildiğinin iki katından fazla akaryakıt alabiliyor.

Ve sizi bilmem ama biz buna “alım gücü” diyoruz Mehmet Bey.

Anladığım kadarı ile siz akaryakıt fiyatlarını, eski bakanlığınız dönemindeki gibi 2 doların üzerine çıkarmak niyetindesiniz.

2013’teki seviyeye çekerseniz litresi 68 TL demektir.

Seçmeniniz için mahzuru olmayabilir.

Onlar hep 50 TL’lik alıyor nasıl olsa…”

Bu satırları, iktidar akaryakıt zamlarına başladığı zaman kaleme aldım ve Şimşek’in hedefinin akaryakıt fiyatını daha önce bakanlık yaptığı dönemdeki seviyeye yani 2,6 avroya çekmek olduğunu söyledim.

Benzin fiyatını 68 TL yapabilir diye yazdım.

Herkes güldü. Delirdiğimi zannetti. Seçimden önce 19 TL olan akaryakıt nasıl 68 TL olabilirdi.

Bugün 40 TL. 3 aylık artış yüzde 100’ün üzerinde. Petrol piyasasında bu oranda bir artış falan yok, dolar kurunda da…

Son zamla beraber 1 asgari ücretle alınabilen benzin miktarı 279 litreye düştü.

Ve seçimden bu yana asgari ücretlinin deposundan çalınan akaryakıt miktarı 160 litreye çıktı.

Sakın bazı ahmaklar gibi “Bana ne, benim otomobilin yok. Bana ne, ben hep 50’TL’lik alıyorum” demeyin.

Akaryakıt fiyatları böyle artarken tüketim ürünlerinin fiyatlarının yerinde kalması mümkün değil.

Hepsi market, manav, kasap raflarında hepinize kendini gösterecek.

Enerji fiyatları bu oranda artarken, enflasyonun düşmesini beklemek için ise ancak “bankacı” olmak lazım!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Hatasında ısrar edenin, hatasında ısrar etmeyen karşısında hiç şansı olmadığını anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları