Sağlık turizmine deprem darbesi

Geçen hafta iki günümü hastanelerde geçirdim desem yalan olmaz.

Önce kendi rutin yıllık sağlık kontrollerim için Acıbadem Maslak Hastanesi’ndeydim.

Ardından da annemin bir göz operasyonu için Dünya Göz Hastanesi’ne gittik.

Annemin göz operasyonu gayet başarılı geçti.

Benim de kontrollerimde bir sorun çıkmadı. Zannederim bir müddet daha buralardayım.

Ancak bu yazıya ailemizin sağlık durumunu sizlerle paylaşmak için başlamadığımı tahmin edersiniz.

Gittiğim her iki hastanede de dikkatimi çeken bir şey oldu.

Acıbadem Hastanesi’ne son gittiğimde muhtemelen hastanedeki tek Türk bendim. Hastane koridorlarında Türkçeden başka her dil konuşuluyordu.

Hastalar ya da sıra bekleyenler Arap, Rus, Ukraynalı, Uzakdoğulu, Türk Cumhuriyetli, Afrikalılardan oluşuyordu.

Hastane sanki Birleşmiş Millet Genel Kurulu’nun kulisi gibiydi.

Dünya Göz Hastanesi’ne de ne zaman gitsem durum farklı değildi.

Ancak bu hafta dikkatimi çeken, her iki hastanede de ama özellikle Acıbadem’de yabancı hasta sayısında ciddi bir azalma vardı.

Hadi Arap hastalar bazılarının iddia ettiği gibi “ırkçılık” nedeni ile gelmemişti, ya diğerleri neredeydi!

Konuyu araştırdım, sağlık kurumu yöneticileri ile konuştum. Sonunda Sağlık Turizmi Geliştirme Konseyi Başkanı Dr. Köksal Holoğlu ile buluştum.

Köksal Bey benim izlenimlerimi doğruladı, “Haklısınız. 2023 yılında sağlık turizmi bir önceki yıla göre yüzde 40 oranında geriledi” dedi.

Nedenlerini araştırmışlardı ve şöyle sıraladı:

1.     Deprem korkusu.

6 Şubat Depremi sonrası İstanbul Depremi’nin sürekli gündemde olması, sağlık turizminin başkenti İstanbul’a yönelik bir korku yaratmıştı ve gerilemedeki en temel neden buydu.

2.     Konaklamada geçen yıla oranla aşırı yükselen fiyatlar, sağlık turizminde özellikle aile bireyleri ile birlikte gelen hastaların Türkiye’yi tercih etmemesine neden oluyordu.

3.     İstanbul’un ünü dünyayı sarmış berbat taksileri, taksicilerle müşteriler arasında yaşananların artık her yerde bilinir olması bir diğer nedendi.

4.     Özellikle Suriyeli Vito sürücüleri tarafından Arap turistlere anlatılan ırkçılık hikayeleri

Tüm bunlar üst üste gelince sağlık turizminde ciddi bir gerileme olmuştu ama en önemli neden kesinlikle deprem korkusu idi. 

Tüm bunlar sağlık turizmdeki rakiplerimiz tarafından da iyi kullanılıyordu.

Sağlık Turizmi Geliştirme Konseyi Başkanı Holoğlu, Türkiye’nin sağlık turizminde de son derece kaliteli bir hizmet vermesine rağmen orta ve düşük gelirlilere hitap eder bir durumda olmasını da bir sorun olarak görüyor.

“Genel turizmde olduğu gibi sağlık turizminde de fakir ve orta gelirli ülkelerin talebi daha yüksek. Oysa biz Avrupa gibi hem ekonomik olarak güçlü ve hem de %50’si 65 yaş üzerinde olan pazarları hedeflemeliyiz. Ne yazık ki, AB sağlık ve bakım sigortaları, acil durum dışında, Türkiye’de yapılan sağlık işlemlerini ödemiyorlar. Oysa AB’de sağlık hizmetleri hem çok pahalı hem de uzun bekleme süreleri var. Bu bizi aşan bir konu ve ancak Dışişleri Bakanlığı düzeyinde özel temaslarla AB’nin hastalarına ve yaşlılarına bakılabilir” diyor.

Holoğlu’nun bahsetmediği ancak benim tespit ettiğim bir diğer sorun ise merdiven altı “sözde” sağlık kuruluşları.

İstanbul’un çevre ilçelerinde kurulmuş, muhtemelen büyük bölümü ruhsatsız, muhtemelen doktorları bile sahte sözde sağlık kuruluşları var ve bunlar çok ucuz fiyatlarla Avrupa’dan bile müşteri çekiyorlar. Sonrasında da hatalı ameliyatlar, yanlış operasyonlar ile Türkiye’nin sağlık sistemini dünyaya rezil ediyorlar.

Bunlara karşı ne önlemler alınabileceğini de başka bir gün konuşuruz.


Genç bir güvenlik görevlisinin CHP isyanı

Cumartesi günü, Youtube yayını için İsrail Başkonsolosu Rami Hatan’ı beklerken bizim binanın güvenlik görevlilerinden bir gençle sohbet ettik.

“Fatih Abi, ne olacak bu CHP’nin hali. Bu tipitip daha ne kadar bizim oyumuzu çantada keklik görecek” diye başladı.

“Tipitip kim” diye sordum.

“Kim olacak abi Allah aşkına” dedi ve ekledi “12 seçim kaybedip orda oturan yüzsüz tabii”

“Abi seçime giderken eğer partinin başında hâlâ o var ise yemin ederim sandığa gitmeyeceğim. Çevremdeki herkes de bunu söylüyor. Bak ben Aleviyim ve bunu söylüyorum. Partiyi Alevi partisine çevirdi diyorlar ama emin ol Aleviler bile durumdan memnun değil. Biz bu partinin Alevi partisi olmasını değil, Atatürk’ün partisi olmasını istiyoruz. Her gün biraz daha sağa kaymamasını istiyoruz. Kazanmaya en yakın olduğumuz seçimlerin kişisel hırslar ve belki de ihanetler nedeniyle kaybedilmemesini istiyoruz” diye devam etti.

Uzun uzun konuştu.

Genç güvenlik görevlisinin siyasi bilinci, bilgisi muhtemelen TBMM çatısı altındakilerin yüzde 90’ından daha iyi, daha fazla idi.

Yanında biri kadın biri erkek iki arkadaşı daha vardı ve onun her söylediğini onaylıyorlardı.

Dün CHP İl Kongresi’ni o genç güvenlik görevlisinin sözleri kulaklarımda çınlayarak takip ettim.

Açıkçası sonuç az da olsa umut vericiydi.

Canpolat’ın seçilememesi titrek de olsa bir umut ışığıydı.

Kaybederken aldığı oy miktarı ise umut ışığını söndürmek için esen rüzgar gibiydi.

Belli ki, bir grup CHP’li için partiye sahip olmak, ülkeye sahip çıkmaktan daha değerli ve önemliydi.

Bunların azınlık mı yoksa çoğunluk mu olduğu CHP’nin geleceğini belirleyecek.

Tabii Türkiye’nin de.


Erdoğan’dan doğru tavır

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail-Hamas çatışması sonrası aldığı tavır son derece doğru.

Tarafları itidale davet eden, savaşı durdurmaya ya da en azından büyütmemeye davet eden sözleri ve kullandığı üslup Türkiye’nin lehine bir üslup.

Ahmet Davutoğlu’nun aksine geçmişin hatalarından ders almış görünüyor.

Tabii bu tavrında konjonktürü doğru okuyan Dışişleri’nin ve muhtemelen MİT Başkanı’nın da tutumu etkili olsa gerek.

Bir yandan Körfez’deki Arap ülkeleri ile ilişkileri düzeltmeye çalışırken, bir yandan da ‘Hamas Bayrağı” ile dolaşmak Türkiye için iyi olmazdı.

Diğer yandan da ekonomiden sorumlu bakanınız Avrupa ve ABD’de büyük fon ve banka yöneticileri ile görüşüp para ararken, bu fonların sahip veya yöneticilerinin büyük bölümü de Yahudi iken Hamasçılık oynamak Türkiye’ye fayda sağlamazdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hangi nedenlerle olursa olsun takındığı tutum ülke menfaatinedir.

Doğru olandır.

Zaten “uluslararası ilişkilerde takınılan tutum, ülke menfaati için olmalı” demiyor muyuz yıllardır!


Ekip

Youtube’daki yeni yolculuğumuz sayenizde oldukça iyi gidiyor.

Biz de sizin gösterdiğiniz desteğe layık olabilmek için çok çalışıyoruz.

Herhangi bir fondan destek almıyoruz ve almayacağız.

Yatırımcı ya da ortak almıyoruz, almayacağız.

Sadece Youtube reklam gelirleri ve şimdilik benim desteğim ile işlerimizi yürütüyoruz.

Kamu müteahhitlerinden ya da gelir kaynağı sadece devlet projeleri olan firmalardan sponsorluk almıyoruz.

Bağımsız olmayı sürdüreceğiz.

Bu nedenle de şimdilik küçük ama müthiş bir ekibimiz var.

Ve sizlerin yaptığı hemen tüm yorumlarda bu ekibi de kutluyor olmanız çok ama çok hoşuma gidiyor.

Çünkü onların emeği benimkinden az değil. Hatta fazla.

Çok çalışıyorlar, hiç bıkmıyorlar, müthiş heyecan duyuyorlar ve çok iyi anlaşıyorlar.

Başarı var ise eğer büyük bölümü onların.

Ekibin başında genç yaşına rağmen sosyal medya yayıncılığı alanında muhtemelen Türkiye’nin en iyisi olan Emre var. Çok uluslu bir IT devinde önemli bir pozisyonda iken “Emre, şöyle bir projem var” dediğimde hiçbir şey sormadan geldi. Hayatımda tanıdığım en çalışkan insan. Ve çevremdeki en akıllı insanlardan biri.

30 yıllık asistanım Gülay zaten yine yanımda ve elim kolum, beynim.

Her zaman neşe saçan ve her işin altından kalkabilen Yiğit, çalışkanlığı ile şaşkınlık veren Eren, sessiz güç Arda, süper sosyal Öykü, yılgınlık nedir bilmeyen Rıdvan, derin entelektüel Zeynep ve hayır demeyi bilmeyen Mehmet.

Emre ile Gülay’ın orkestrasyonunda çok iyi bir takım oldular.

Bunun farkına varılması ise çok hoşuma gidiyor.

Yazılarımın gönüllü editörü Semin ise zaten ayrı bir teşekkürü hak ediyor.

İyi ki varlar…


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Düşünmeden eyleme geçmenin aptallık olduğunu anladığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları