Bir yasadışılık örneği olarak Martı

Gerçekten merak ediyorum.

Genç bir girişimci var. Martı adı altında ilk scooter kiralama sistemlerinden birini kurmuştu.

Peşi sıra farklı isimler, farklı markalar ile onlarcası yolları sardı.

O günlerde bunların yaratması muhtemel tehlikelere ve düzensizliğe dikkat çekmeye başladım.

Yollarda tersten gidiyor, kaldırımlarda hız yapıyorlardı.

Üstelik kullanmak için ne bir ehliyet gerekiyordu, ne de bir güvenlik ekipmanı.

Trafiğin içinde cirit atan, otomobiller, yayalar ve en çok kendileri için tehlike yaratan bu cihazlar için bir düzenleme yapılması gerektiği, hiç değilse kask gibi koruyucu ekipmanlar olmadan bunların kullanımının yasaklanması gerektiğini yazdım defalarca.

Kimse tınmadı.

Sonra peş peşe ölümler başladı.

Gençler bu cihazları kask takmak bir yana, kulaklarında kulaklık ile kullanıyor, trafiğe böyle çıkıyor ve kazalara sebebiyet veriyorlardı.  

Zaten tehlikeli olan bir taşıt aracının tehlikesi katlanıyordu.

Biz bu durumun “yasa dışılığına” ve “tehlikesine” dikkat çekmeye çalışırken, Martı bir adım öteye gitti.

“Kiralık moped” sistemi de kurdu.

Bildiğin elektrikli motosikletleri, yasalardaki boşluklardan yararlanarak kiralamaya başladı.

Ne kask, ne de başka bir güvenlik ekipmanı olmadan, bu motosikletlerle trafikte fink atmak serbestti.

Çoluk çocuğun canı Allah’a ve diğer sürücülerin insafına ya da dikkatine emanetti.

Trafik Kanunu Martı’ya işlemiyordu.

Ben de sürekli olarak “Bu kanunsuzluğa nasıl izin veriliyor, bu işin arkasında kim var” diye yırtınıyor, bir iktidar bağlantısı olmalı diye düşünüyordum.

Nitekim olduğu anlaşıldı. Martı’nın patronu, AK Partili bir milletvekilinin damadıydı. (Bir diğer benzer uygulamanın sahibi de Erdoğan’ın yeğeni)

Biz bu yasa dışılığa dikkat çekmeye çalışır ve siyasi güçle yasaların delik deşik edilmesine tepki gösterirken, Martı yasa dışılıkta bir adım daha attı.

“TAG” adı altında sözde bir araç paylaşım sistemi kurdu.

Sözde, otomobille bir yere doğru gidiyorsanız, aracınıza aynı yöne doğru giden birilerini alıyorsunuz ve yakıt parasını paylaşıyordunuz.

Ama görüntüde böyle idi.

Özde ise yapılan bir “korsan taksicilikti”.

Uygulama ile ulaşılabilen korsan taksiler ordusu idi.

Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu, belki de hayatında ilk defa haklı olarak “Bu korsan taksidir.” diyerek bu yasadışı uygulamaya dikkat çekti.

Medeni ve yasaların işlediği bir ülkede 10. dakikada kapatılması gereken bir yasa dışı uygulamanın sahibi yaptığı işin yasa dışı olduğunu söyleyenlere savaş açtı ve tehditler savurmaya başladı. Tabii rakip Eyüp Aksu olduğu için de taraftar toplaması güç olmadı.

Benim merak ettiğim ise şu.

Bu Martı, binlerce scooter ile yolları, kaldırımları işgal ediyor.

Binlerce elektrikli motosikleti yollarda dolaştırıyor, kaldırımlara park ediyor.

Bunlar için belediyelere kaç TL işgaliye ve maliyeye kaç lira MTV ödüyor?

Plakasız araçları trafiğe nasıl sokuyor?

TAG adı altında organize ettiği korsan taksilerin, yolcu güvenliğine sahip olup olmadığı nasıl kontrol ediliyor, devlet bu sorumluluktan nasıl kaçıyor?

TAG bu korsan taksilere ödemeyi nasıl yapıyor, bu ödemelerden doğan vergiyi nasıl ödüyor ya da ödüyor mu?


Borsada uçamayan bir martı

Martı, bana göre yasalarla dalga geçen, siyasi güç ve etki koruması altında büyüttüğü tüm bu işlerini bir de götürüp New York borsasında halka açtı.

8,69 dolar değerinde halka açılan hisseler anında düşüşe geçti ve 5 dolara kadar geriledi.

Şu sıralarda ise 0,56 dolar üzerinden işlem görüyor.

422 milyon dolarlık değer üzerinden halka açılan şirketin değeri bugün 27 milyon dolara kadar gerilemiş vaziyette.

CEO’su ise sosyal medya üzerinden herkese ayar vermeye devam ediyor.


Ali Erbaş ve İngilizce

Son günlerde herkesin eğlencesi haline gelen bir video var.

Sosyal medyada elden ele dolaşıyor.

WhatsApp üzerinden herkes birbirine o videoyu yolluyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturmakta olan zatın İngilizce konuşmaya çalıştığı bir video.

Adının başında profesör yazan Ali Erbaş İngilizce bir nutuk atıyor.

Herkes bu videoya izleyip, kahkahalara boğuluyor.

Giderek eğlencesiz hale gelen ülkelin bugünlerdeki en büyük eğlencesi Ali Erbaş’ın İngilizcesi.

Ben ise bu videoyu izledikçe gülmek bir yana üzülüyorum.

Çünkü bence bu video Türkiye’de akademik düzeyin ne hale geldiğini gösteriyor.

Bir profesör bırakın İngilizce konuşmayı, karşısındaki yazılı metni okuyamıyor.

Niye!

Çünkü Türkiye bu hale gelsin istendi.

Bu düzeysizlik bile bile hazırlandı.

1973 yılına kadar Türkiye’de profesör olabilmek için 2 yabancı dil bilmek şartı vardı.

1981 yılında bu şart değiştirildi ve 1 yabancı dil bilmek yeterli sayıldı.

2 yıl sonra bu kural da gevşetildi ve yabancı dil sınavından 70 barajını aşmak profesörlük için yeterli oldu.

2000 yılında baraj daha da düşürüldü ve 65 oldu.

2018’de ise 65 de fazla geldi ve baraj 55’e çekildi.

Sonunda ortaya Ali Erbaş İngilizcesi diye bir şey çıktı.

Ve bu zat Türkiye’yi, Türk diyanetini dünyada, uluslararası toplantılarda temsil ediyor.

Benim de karnıma ağrılar giriyor.


CHP’de adaylar ve tepkiler

CHP, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını belirledi.

Beklendiği üzere İmamoğlu ve Yavaş yine adaylar.

Tersi olsa zaten intihar olurdu.

Aslında Aydın’da da Özlem Çerçioğlu adı açıklanabilirdi belki ama zannederim o biraz da İzmir’e bağlı olarak belirlenecek. Parti içinde Çerçioğlu’nu İzmir’e mi kaydırsak fikri olduğu konuşuluyor.

İzmir ve Antalya ise beklendiği üzere açıklanamadı.

Her ikisinde de değişiklik düşünüldüğü haftalardır parti kulislerinde konuşuluyor.

Antalya’da Muhittin Böcek’i belediyedeki başarısızlığı değil, aile çevresindeki olayların yıprattığı bir gerçek. Yerine büyük ilçe başkanlarından ikisinin adı geçiyor. Yine de belli olmaz.

İzmir’de ise Tunç Soyer adı tartışılıyor. Memnuniyet anketlerinde başarılı olmamasından söz ediliyor. Gerçi bir önceki başkan da bu anketlerde pek başarılı olmaz ama kazanırdı. Fakat bu kez İzmir’de İstanbul Belediyesi’nin başarılı bürokratı Buğra Gökçe’nin de adı geçiyor ve İzmir il örgütünün buna tepki gösterdiği iddia ediliyor.

“Ekrem İmamoğlu buradan elini çeksin” diyenler olduğu söyleniyor. Benzer bir durum İstanbul’da da söz konusu.

Ekrem İmamoğlu’nun kendine yakın bürokratları ilçe belediye başkan adayı yapmak istediği, tüm adayların kendi onayından sonra açıklanmasını talep ettiği ve bunun de örgütte hoş karşılanmadığı fısıldanıyor. Partinin işine karışılmaz ama İmamoğlu’nun adaylarının, Mustafa Sarıgül’ün adaylarından daha iyi olacağından zerre kuşkum yok.

Çünkü daha kötüsü olamazdı.

Bakınız Murat Haznedaroğlu…


AKP İstanbul’da hizmet profilli aday belirleyecek gibi

AK Parti’de İstanbul bilinmezliği sürüyor.

Dün AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan ile görüştü söylendi.

Temmuz ayında Ergün Turan ismini telaffuz etmiş ve “CHP bu kafa ile giderse yerel seçimde Ergün Turan veya o profilde bir aday İstanbul’u CHP’den alır gider” demiştim.

Ancak o günlerde ne Turan’dan ne de AK Parti’den bir hareket gelmişti.

Aradan aylar geçti ve şimdi Cumhurbaşkanı Turan’la görüştü.

Bu şunu gösteriyor.

AK Parti İstanbul’da siyasi profili güçlü bir aday değil, kimse ile ters düşmeyecek, hizmet odaklı bir aday arıyor.

Bu da iki ismi ön plana çıkarıyor.

İBB’yi çok iyi bilen Adil Karaismailoğlu ve TOKİ deneyimli Ergün Turan.

Ve plase olarak da Fahrettin Koca.

Erdoğan, TBMM’den bir kişi eksiltmeyi göze alırsa Karaismailoğlu favoridir.

Peki bu isim belirleme sürecinde il örgütü CHP’de olduğu gibi tepki gösterir mi!

Ben Erdoğan’ın olduğu yerde birilerinin tepki gösterme cesaretine sahip olacağını hiç zannetmiyorum.

Siz zannediyor musunuz!


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Demokratikmiş gibi yapmaktan yorulduğumuz zaman.

Erişilebilirlik Araçları