Süper Kupa maçı ve hilafet çağrıları

Ellerinde üzerinde ayetler ile sokaklarda dolaşıp “Hilafet isteriz” diye bağıranlara birkaç keredir soruyorum, yanıt veren yok.

Sorum şu, “Hilafeti getirirseniz kimi halife yapacaksınız?”

Basit bir soru değil mi!

Seçenekler hayli fazla.

Güç olmadan hilafet olmayacağına göre, güçlü birisi, bir İslam ülkesinin lideri olmalı!

İyi de hangisinin…

Şeriat ülkesi ve İslam aleminin para babası Suudi Arabistan’ın Kralı mı?

İslam Dünyası’nın entelektüel lideri Mısır’ın Başkanı mı?

En kalabalık İslam ülkesi Endonezya’nın Lideri mi?

Nükleer güce sahip ve en büyük Müslüman nüfusu barındıran Pakistan’ın Başbakanı mı?

Kendini Osmanlı’nın mirasçısı ve dünyadaki Müslümanların hamisi olarak gören Türkiye’nin Cumhurbaşkanı mı?

Ya da hepsi mi!

Sorun tam da burada…

Osmanlı padişahları halife unvanını ancak ve ancak Osmanlı küçülmeye başladığı ve askerî güce dayalı etkisini giderek yitirdiği dönemde kullanmaya başladılar.

Bir faydasını da görmediler.

Başta Araplar olmak üzere, hiç kimse Osmanlı padişahının halifelik unvanını ciddiye alıp emrine girmedi.

Tam aksine, emperyalist güçler halifeliğin Araplara mahsus bir unvan olduğunu söylediler ve Arapları Osmanlı’ya karşı kullanmak için Arap hilafetinden medet umdular, bunda da başarılı oldular.

Sonrasında da emirlerine aldıkları hilafeti kullanarak Müslüman sömürgeler üzerindeki etkilerini sürdürmeye çalıştılar. Zaten başta İslamcı olan İttihat ve Terakki’nin sonradan milliyetçi bir tavır alması da, halifeliğin bir işe yaramadığının görülmesi üzerinedir.

Osmanlı’ya bile fayda sağlamamış olan “hilafet”i 100 küsur yıl sonra yeniden gündeme getirmek ancak ve ancak Ortadoğu’nda 1. Dünya Savaşı dönemi şartlarını yeniden oluşturmak isteyenlerin isteyebileceği bir iştir ve o şartların Türkiye’nin lehine olmadığı açıktır.

Bugün Türkiye’de “hilafet söylemi” ile ortaya atılmak, Türkiye’nin anayasal düzenine başkaldırmak olduğu gibi, aynı zamanda Türkiye’nin başta Suudi Arabistan olmak üzere, Arap ülkeleri ile yeniden sağlamaya çalıştığı barışın ve ortaklaşmanın sabote edilmesi demektir.

Eğer bu hilafet talebi “Halife Arap olsun, biz de onun emri altına girelim” anlamında değilse, Ortadoğu’da yeni bir kargaşa ve düzensizliğe davetiyedir.

Ve en belki kimse farkında değil ama Suudi Arabistan ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek amaçlıdır.

Bir Süper Kupa finali nedeniyle yeniden bozulan ilişkilerin, çok daha derin bir temelde bozulmasına yol açacak bir taleptir.

Ve kim bilir belki de maç ve hilafet çağrıları ortak bir zamanlama ile bu amaca hizmet etmektedir.

Belki de amaç Ortadoğu’da kalıcı bir gerilim ortamıdır.

Allah tarafından Türkiye’nin devlet aklı bu saçmalığı ciddiye almayacak kadar güçlüdür.


İsias savunması

6 Şubat Depremi’nin sembol binalarından, 72 kişiye mezar olan İsias Otel’in davası başladı.

Herkes merakla izliyor.

Otelin sahibi, kendini savunuyor ve her şeyin kanuni olduğunu, kitabına uygun olduğunu ve suçlanamayacağını iddia ediyor.

Kolonları kestiği, kaçak kat çıktığı iddiası ve bu nedenle ölümlere neden olduğu iddiası ile yargılanan bir adam nasıl oluyor da her şeyinin yasal olduğunu söyleyebiliyor.

Çok basit.

O yasaya uymamış ama yasa ona uydurulmuş.

Otel sahibi “2017 yılında çıkarılan İmar Barışı ile otelimdeki her şey yasal hale geldi” diyerek kendini savunuyor.

Haklı çakabilir mi!

Ne yazık ki, çıkabilir.

Yasal olan şeyler her zaman ahlaki olmayabiliyor.

Hele ahlaklı olmaya ihtiyaç duyulmayan ülkelerde.


Yüksek teknolojili rekor

Vergi rekortmenleri açıklandı.

İlginç bir durum ortaya çıktı.

Kişilerde en yüksek vergiyi ödeyen 100 kişiden 76’sı isimlerinin açıklanmasını istemedi.

Kurumlarda ise 37 şirket adını sakladı.

Normalde övünç kaynağı olması gereken bir şeyi saklamak ilginç bir durum.

Listenin üst sıralarında ünlü müteahhitlerden sadece Erman Ilıcak ve Mehmet Cengiz ile kardeşi Ekrem Cengiz dikkatimi çekti.

Liste başında ise Baykar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar var.

546 milyon 757 bin TL vergi tahakkuk etmiş kendisine.

Onu 200 milyon TL tahakkuk ile takip eden kişi ise Rahmi Koç.

Biri 100 yıllık Koç’un onursal başkanı.  

Diğeri ise 1980’lerde kurulmuş ve atılımını kısa sayılabilecek bir süre önce başladığı yüksek teknoloji ürünü drone imalatı sayesinde yapmış genç bir kuruluşun teknoloji lideri.

Elbette Koç ile Baykar karşılaştırılması mümkün olmayan iki kuruluş ama yüksek teknoloji ile katma değer yaratmanın önemi gösteren önemli bir örnek.

İlginç olan ise ağabey Haluk Bayraktar’ın listede görünmemesi.

O da Baykar’ın ortağı.

Muhtemelen 2. sıra ile 8. sıra arasında adı açıklanmayanlardan biri de Haluk Bayraktar olmalı diye düşünüyorum.

Bu da Baykar’ın yüksek teknoloji ile elde ettiği kazanç başarısını daha da büyütüyor.

Yüksek teknoloji şirketi olarak asırlık devlerin değerlerini zorluyor. Tıpkı benzer internet pazarlama ya da oyun şirketlerinin yaptığı gibi Baykar da ABD’de TESLA’nın ve SpaceX’in yaptığına benzer bir şeyi Türkiye’de daha küçük ölçekte başarıyor.

Bu başarıyı anlamlı kılan ise gelirlerinin yüzde 80’inden fazlasını ihracattan elde etmiş olmaları.

Ben yine de Baykar’ın ortaklarının bu kadar lüksek vergi ödemelerini biraz şaşırtıcı buluyorum.

Ben böyle bir firmanın ürettiği kaynakları yeni yüksek teknoloji yatırımlarına dönüştürmesini tercih ederdim.

Ama belli ki Bayraktar’lar vergi rekortmeni olmayı tercih etmişler.


Rekor dediğiniz neye tekabül ediyor

Gelelim zurnanın zırt dediği yere.

Selçuk Bayraktar’ın 546, Rahmi Koç’un 200 milyon TL vergilerinden sonra sekizinci sırada Sinan Tara 120, dokuzuncu sırada İpek Kıraç 115, onuncu sırada Ömer Koç 114, on ikinci sırada AK Parti’nin en sevdiği müteahhitlerden Erman Ilıcak 100 milyon TL vergi ile sıralanıyorlar.

Onları avukat Gönenç Gürkaynak 14 sırada takip ediyor. O da 84 milyon vergi ödemiş.

Peki bu vergileri dolara çevirirsek ne yapıyor?

İşte zurnanın sesi burada değişiyor.

Selçuk Bayraktar’ın ödediği vergi 18,3 milyon dolar.

Rahmi Koç’un ödediği ise 6,7 milyon dolar.

Sinan Tara 4 milyon dolar.

Koç ailesinden İpek Kıraç ve Ömer Koç 3,8 milyon dolar.

Erman Ilıcak 3,3 milyon dolar.

İlk iki dışındakilerin özel uçak masraflarını şirketleri ödüyor olmasa muhtemelen özel uçak masrafları vergilerinden fazla olurdu.

Yani vergi rekoru dediğimiz şey bundan ibaret.

Biraz daha aşağı inince 1 milyon dolarla vergi listesinin tepesinde yer alabiliyorsun.

Yani anlayacağınız vergi rekoru dediğiniz şey, şirketin başkanının Mercedes’i ve eşinin Range Rover’ı.

Kızın Porsche’si ve oğlanın Ferrari’sini hesaba dahil etmedim.

Moralimiz bozulmasın diye.  


Londra’ya saatsiz gidin

Saat fiyatlarının arşı alaya çıkması ve karaborsa değerlerinin bayi satış fiyatlarını katlamasıyla birlikte zengin Batı başkentlerinde saat hırsızlığı ya da gaspı ciddi bir işkolu haline geldi.

Bunların arasında Londra başı çekiyor.

Son birkaç yılda Londra saat gasp olaylarının lider kenti haline geldi ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir rapor son bir yıl içinde Londra’da 1 milyar poundu aşan saat gaspı yapıldığını ortaya koydu.

Böylelikle tüm zamanların rekoru kırıldı.

Kayıtlara göre 2023 yılında Londra’da toplam değerleri 1 milyar poundu aşan 80 bin saat çalınmış.

Bunların yüzde 44’ü Rolex, yüzde 7’si Omega, yüzde 6’sı Breitling ve TAG Heuer.

Hırsızlık genelde caddelerde yapılıyor. İki kişilik hırsız gruplarından biri saati olan kişi gözetime alıyor ve yolun ilerisinde bekleyen ortağına haber veriyor.  Ve gasp uygun anda yapılıyor.

Londra polisi her yarım saatte bir saat çalınması şikayeti aldığını ve çalınan saatlerden sadece 5’te birinin bulanabildiğini açıklamış.

Yani anlayacağınız eğer Londra’ya gideceksiniz kolunuza pahalı saatinizi sakın takmayın.

Telefonun saati ile idare edin.

İlle de takacaksanız.

Plastik olanla ile idare edin.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

İnsanları karalamak için iftiralara başvurmadığımız zaman.

Erişilebilirlik Araçları