Erdoğan kendini İmamoğlu ile eşitliyor

AKP, özellikle büyük illerde güçlü, karizmatik, tanınan büyükşehir başkan adayları bulamamış görünüyor.

Belki de bu bulamamak değil, bilinçli bir tercih.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son cumhurbaşkanlığı dönemine girmişken, belki de 2027’de başa bela olabilecek güçlü bir belediye başkanı profilinin AKP ve Erdoğan ailesinin planlarına çomak sokması istenmemiş de olabilir, bilemeyiz.

Gördüğümüz, adayların beklendiği kadar yüksek profilli olmadığı.

Bu yüzden de Erdoğan, iki büyük şehirde CHP adaylarının karşısında sanki kendisi varmış gibi hareket ediyor.

Gerek Mansur Yavaş ama özellikle de gerek Ekrem İmamoğlu ile bizzat kendisi rekabet ediyor.

Her konuşmasında ikisine de laf çakıyor, laf sokuyor, eleştiriyor.

Dün de yine Ekrem İmamoğlu’na yönelik olarak “Partinin genel başkanı o mu yoksa Özel mi karar versinler” diye sataşarak CHP içindeki kafa karışıklığını kaşımak isterken bir yandan da kendisini Ekrem İmamoğlu ile eşitleyen bir tavrın içine girdi.

Süper güçlere sahip olduğuna inanılan bir cumhurbaşkanının, kendini yıllardır eleştirdiği bir belediye başkanı ile eşit konuma çekmesi değişik bir siyaset anlayışı.

Bu tavır bir yandan bir baş pehlivanın, tozkoparan bir pehlivanla güreşmesinde ortaya çıkacak görüntü gibi bir görüntü veriyor.

150 kiloluk bir pehlivanın, 75 kiloluk bir pehlivanla görüşmesinde izleyenlerin gözüne çarpacak bir eşitsizlik ve haksızlık görüntüsü veriyor.

Diğer yandan da tozkoparan pehlivanın güç ve teknik olarak kendisinden iki misli büyük bir pehlivanı bile korkuttuğu izlenimi uyandırıyor.

Tabii bu kadar net bir durumu bizim görüp, Erdoğan’ın görmemesi pek mümkün değil.

Muhtemelen o da, bu tavrı kendi seçmenini konsolide etmek ve “Bakın bunu bir yerel seçim gibi görüp, İmamoğlu’nun size yaptığı hizmetlere teşekkür fırsatı gibi görmeyin. Burada benimle İmamoğlu arasında bir seçim yapacaksınız. Ben bunu şahsi algılarım” demeye de getiriyor olabilir.

Tabii bunun da başka riskleri var.

İstanbul seçmeni bu durumda “Biz galiba Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanı kim olsun onu belirleyeceğiz” diye düşünmeye başlayabilir.

Murat Kurum AK Parti’nin cumhurbaşkanı adayı olmayacağına göre, bir sonraki belirsiz cumhurbaşkanı yerine, bildiği Ekrem İmamoğlu’nu tercih edip, cumhurbaşkanlığı adaylığı yolunu kesmemeyi tercih edebilir.

Erdoğan bu kez kendini Murat Kurum’un önüne siper ediyor ama bu durumda sadece pirinçten değil, bulgurdan olmayı da göze almış olmalı.

Bulgur dediğim ise kalan 4 yılındaki karizması…


Yüzde bir olmazsa olmaz

Dün, Türkiye’nin yüksek teknolojili ürün ihracatı miktarını ve bunun Türkiye’nin toplam ihracatındaki payını yazdım.

Türkiye, ihracat rekoru kırdığı 2022 yılında toplam 6 milyar 800 milyon dolarlık yüksek teknoloji ürünü ihraç etmişti.

Ben de bunu diğer ülkelerin yüksek teknoloji yani katma değeri yüksek ürün ihracatları ile karşılaştırdım ve Türkiye’nin AKP döneminde bu alanda hiçbir gelişme kaydedemediğini belirttim.

Bırakın ilerlemeyi oransal olarak gerileme dahi söz konusu idi.

Bunu Chicago Üniversitesi’nden Prof. Ufuk Akçiğit çok iyi anlatıyor zaten.

İri iri laflar eden bakanlar, aslında Türkiye’ye yüksek teknolojili üretim ve buna bağlı ihracat konusunda hiçbir ilerleme sağlayamamışlardı.

Ben bunları yazınca iktidarı başarılı bulan bazı okurlar tepki gösterdiler ve “Ne var canım. Gayet de artmış. AKP öncesi yüksek teknolojili ihracat bugünkünden çok çok daha azdı. Orana bakma, miktara bak” diye eleştiri yaptılar.

Haklı değiller.

Onlara daha iyi anlayacakları bir biçimde anlatayım.

Türkiye’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 1.

Bu hemen her alanda böyle.

Biz ülke olarak dünya ekonomisinin yüzde 1’ini oluşturuyoruz.

Bu hemen her alanda böyle.

Türkiye’nin ihracatı da dünyadaki toplam ihracatın yüzde 1’i.

Bu durumda, Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatının da dünyadaki toplam yüksek teknolojili ürün ihracatının yüzde 1’i oranında olması gerekiyor ki, bu alanda da olmamız gereken yerde olmuş olalım.

Dünyada 2022 yılında yüksek teknolojili ürün ihracatı toplam olarak 3 trilyon 433 milyar 130 milyon dolar.

Dünyadaki toplam ihracatın yüzde 1’ini yapan ülke olduğumuza göre, bu miktarın yüzde 1’ini bizim gerçekleştiriyor olmamız gerek.

Bu da 34,4 milyar dolar ediyor.

Biz ne kadar yapmışız?

6,8 milyar dolar.

Yani yapmamız gerekenin beşte birini.

Şimdi siz karar verin, gelişiyor muyuz yoksa gelişiyoruz palavrasına inandırılmaya mı çalışılıyoruz?


AKP koleksiyonu tamamladı

TBMM’nin Can Atalay kararı çok önemli.

AKP’nin “yapılmış en iyi Anayasa” olarak referanduma sunup kabul ettirdiği Anayasamıza göre, Türkiye’nin en üst mahkemesi Anayasa Mahkemesi.

Verdiği kararların itiraz mercii Türkiye’de yok.

Her derse o.

Mahkeme aldığı kararla milletvekili Can Atalay’ın yargılamasında hatalar yapıldığını, yargılamanın yeniden başlatılmasını ve Can Atalay milletvekili seçildiği için yargılamasının hemen durdurulmasını, serbest bırakılmasını ve milletvekilliği görevine başlamasını karara bağladı.

AKP tarafından hazırlanıp, halkoyuyla yürürlük kazanan Anayasamıza göre bu karar kesin.

Ancak Anayasa Mahkemesi yanında sinek vızıltısı sayılabilecek bir mahkeme bu kararı tanımadı.

Yargıtay’ın ilgili dairesi de bu Anayasayı tanımama suçuna ortak oldu.

Ve TBMM de, seçilmiş bir üyesinin yargı darbesi ile düşürülmesine dün aldığı kararla destek verdi.

Bu TBMM’nin Anayasayı tanımadığını gösterir.

Ama daha önemlisi AKP, geçmişte eleştirdiği ne varsa ama ne varsa hepsini bir bir yapmış oldu.

Son olarak yargı bürokrasi yolu ile siyaseti dizayn etmek kalmıştı.

Onu da yaparak, koleksiyonunu tamamladı.

Rahmetli anneannem “İnsan kınadığını yapmadan ölmezmiş” derdi hep.

Her zamanki gibi haklı imiş.


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

İlkesizliği ilke diye yutturamadıkları zaman.

Erişilebilirlik Araçları