Baş döndüren dış politika 

İktidar destekçisi basın, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nden gelen “Türkiye F-35 programına geri dönebilir” cümlesini büyük bir sevinçle duyururken, cümlenin en az cümle kadar önemli giriş bölümünü elbette ki atladı.

“Eğer endişelerimizi giderirse”

Endişeler nasıl giderilir?

Formül başından beri belli.

“Aldığınız S-400 savunma sistemini satıcıya iade edin. Sipariş verdiğiniz ikincisini almayın. Rusya ile savunma sanayii ticaretini bırakın.”

Peki, Türkiye bunu yapar mı?

Ne yalan söyleyeyim yapmaz diyemem.

Bir punduna getirip yapabilir.

“Biz bunları zaten düşürdüğümüz uçağın, öldürülen pilotunuzun diyeti olarak almıştık. Parası sizde kalsın ama malları geri alın” diyebilir.

Derse şaşırmam.

Çünkü Türkiye’de beklenmedik gibi görülen ama aslında beklendik gelişmeler oluyor.

İsrail Gazze’de katliama devam ediyor. Bölgede İsrail’in öldürdüğü Filistinli sayısı çoğun kadın ve çocuk 25 bini aşıp 30 bine doğru gidiyor ama Türkiye’de artık ne Coca-Cola’ları sokağa döken var, ne Starbucks basan, ne de McDonalds’ın camlarını kırıp içeriye fare atan var.

Güney Afrika’nın İsrail’i soykırımla suçlayarak açtığı dava Lahey Adalet Divanı’nda kabul edilip görülmeye başlarken, buna sevinç çığlıkları atarak destek vermesi umulan iktidar medyasında da, iktidar sözcülerinde de ses seda yok. Bu önemli davaya büyük bir sessizlikle yaklaştılar.

Bu sessizliğin nedeni “Bu konuyu büyütürsek, halk bize siz niye yapamadınız da Hristiyan Güney Afrika yaptı diye sorar”dan değil herhalde.

İktidar liderinin ve sözcülerinin İsrail yanlısı sert açıklamaları ise aniden kesildi. 

Hitler benzetmelerini falan artık duymaz olduk. Hiddet tonu makulden de aşağı çekildi.

Ve şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan Mısır’a, darbeci Sisi’yi ziyarete gidiyor. 27 Temmuz’da Sisi’nin Türkiye yapacağı ziyaret son anda ertelenmişti, şimdi bizim Cumhurbaşkanı yapılmayan ziyaretin iade-i ziyaretini yapıyor.

İsveç’in NATO’ya hızlı kabulünü ise burada yazmaya gerek bile görmüyorum.

Belli ki, Türkiye yine hızlı bir dönüş, hızlı bir politika değişimi içinde.

Bu değişimi eleştirecek halimiz yok.

Makule dönüş eleştirilmez, eleştirilmemeli.

Ama tüm bunlar bir gösterge.

Dümen hızlı çevriliyor, hızlı bir manevra yapılıyor.

O yüzden bu sert dönüş sırasında, S-400’ler de ani biçimde denize düşerse şaşırmamak lazım.

Üstelik AKP döneminde bu tip dönüşlere çok şahit olduk, alışkınız.

Ve her zaman olduğu gibi geriye sadece ağa ile marabanın dönüş yolunda birbirlerine sordukları o meşhur soru kalıyor:

“Biz bunu niye yedik?”


Miting yağmaz ayın başında inşallah 

Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesi kararının tanınmaması ve Anayasa’nın ayaklar altına alınması ile ilgili olarak 14 Ocak’ta Ankara’da “Anayasa’ya sivil darbeyi protesto mitingi” düzenleme kararı almıştı.

Miting yeri olarak Ankara’nın seçilmesinin nedenini sorduğumda CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Çünkü Anayasa’ya karşı suç Ankara’da işlendi. Ankara’dan başlayacağız ama Anayasa uygulanıncaya kadar diğer illerde de mitingler düzenleyeceğiz” demişti.

Bu karar “CHP en sonunda eyleme geçiyor galiba” şeklinde yorumlanmış ve ana muhalefet partisinde bir “hayatiyet” belirtisi olarak görülmüştü.

Ancak 14 Ocak’ta yapılacak miting 13 Ocak’ta iptal edildi.

CHP Genel Başkanı iptal gerekçesini “Pençe Kilit harekat bölgesinde 9 askerimizin şehit olması” olarak açıkladı.

Herkes şaşırdı.

Sonuçta bu bir balo değil, bir mitingdi.

Aynı anda hem Anayasa’nın yok sayılması protesto edilebilir, hem de terör lanetlenebilirdi. Gazze için yapılan miting ve yürüyüşleri engellemeyen şehit haberleri, Anayasa’ya sahip çıkmak için yapılan bir mitingi niye engellesindi ki!

Ama ana muhalefet partisi olduğu iddia edilen partinin kararı kesindi.

Miting ertelendi.

Ne zamana ertelendiği ise hiç açıklanmadı.

Bu arada Anayasa’ya yapılan darbe TBMM’de de onaylandı ve Anayasa’ya göre en üst mahkeme sayılan Anayasa Mahkemesi’ni yok sayan karar, Anayasa’yı yapan ve “evet” oyu veren partiler tarafından onaylandı.

Sözde muhalefet partisi CHP ise hâlâ miting yapacak.

Ne zaman?

Rahmetli babamın olmayacak işler için verdiği tarihle.

Yağmaz ayın başında, yağarsa 15’inde.

Keşke erteledik diyeceklerine “beceremedik” deselerdi. Hiç değilse yakışan olurdu.  


Bugün Soner Yalçın’dan yazı yürüttüm

Can Atalay’la ilgili hukuksuz kararın TBMM tarafından da kabul görüp, yüce olması gereken Meclis’in kendine karşı yapılan saygısızlığı onaylaması ile ilgili herkes çok şey yazdı.

Ama galiba en güzel yazıyı, bugün Odatv ve Sözcü’de Soner Yalçın yazmış.

Soner, 12 Eylül sonrası, darbeci tehdidi altındaki TBMM’nin o gün dokunulmazlığının kaldırılması askerî mahkeme tarafından istenen bir üyesi Fehmi Işıklar’la ilgili olarak aldığı kararı ve bugünkü Meclis’in kararlarını karşılaştırmış.

Ve bugün kimlerin 12 Eylül Anayasası’ndan daha geride olduğunu sormuş.

Hep Oda tv bizim yazılardan alıntı yapacak değil ya, bugün de ben Soner Yalçın’ın yazısını Odatv’den iktibas ediyorum.

Buyrun bana göre bu konuda yazılmış en iyi yazı:

“Adı, Fehmi Işıklar (d. 1941)…

17 yaşından beri sendikalıydı.

Kırıkkale mühimmat fabrikasında tornacıydı.

DİSK Genel Sekreteri idi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir hafta sonra gözaltına alındı. DİSK kapatıldı.

Hasdal Askeri Tutukevi ve Davutpaşa Kışlası’nda işkenceler gördü.

“Sovyetler Birliği’nden ne kadar silah aldınız”, “proletarya ihtilâlini ne zaman yapacaktınız” gibi sorulara muhatap oldu.

Önüne konan ifadeyi imzalamazsa intihar süsü verilerek öldürüleceği söylendi. 

(Yalan değildi: DİSK avukatı Hilmi Feyzioğlu, 2 Ekim 1980’de gözaltında tutulduğu Bursa Emniyet’inin beşinci katından atılarak öldürüldü.)

Tehdide rağmen imzalamadı. İşkence artırıldı. 96 gün gözaltında tutuldu.

TİP’in yan örgütü olarak görülen DİSK hakkında, 78 kişinin idamının istendiği 1477 sanıklı dava açıldı.

Dört yıl sonra mahkemeye çıkarıldı. Hakkında ölüm cezası istenen 864 sayfalık iddianameye karşı savunmasını yaptı: 

-“Bu iddianame Alparslan Türkeş’in iftiraları üzerine oluşturulmuştur.”

-“NATO ve IMF’den çıkmayı istemek nasıl suç olur? Biz ulusal bağımsızlığımızı savunduk. Kapitalizme karşı sosyalizmi savunduk.”

Üç gün süren 379 sayfalık savunmasını “sizden adalet beklemiyorum” diye bitirdi. Savunmasından dolayı da hakaret davası açıldı!

***

Yıl, 1987.

Fehmi Işıklar, tahliye oldu ama davası sürdü. Dosyası Askeri Yargıtay 3. Dairesi’nde idi.

Bu arada, 29 Kasım genel seçiminde SHP’den Bursa milletvekili seçildi.

Ülkede hâlâ 12 Eylül darbesinin hâkimiyeti vardı.

Korgeneral Hayri Ündül, MİT müsteşarlığından Milli Savunma Bakanlığı müsteşarlığına gelir gelmez 18 Ekim 1988’de Başbakanlığa yazı gönderdi:

-3’üncü Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Fehmi Işıklar’ın, milletvekili sıfatı taşıması nedeniyle Anayasa gereği yasama dokunulmazlığından faydalanmaktadır ve hakkında yargılama yapılamamaktadır. Askeri Mahkeme, adı geçenin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına TBMM’nin karar vermesini arz ediyor…

Ardından… Başbakanlık tezkereyle, milletvekili Işıklar’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması dosyasını TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden oluşan Karma Komisyona gönderildi.

Ve komisyon 8 Şubat 1990 tarihinde kararını verip, dosyayı meclis genel kuruluna gönderdi.

***

Tarih: 1 Mart 1990

İktidarda ANAP vardı.

Ana muhalefet partisi SHP karışıktı. Bir yıl önce/ 14-15 Ekim 1989’da Paris’te “Kürt sempozyumuna” katılan yedi milletvekili 16 Kasım’da SHP’den ihraç edildi.

Bu kararı protesto eden Fehmi Işıklar’ın aralarında bulunduğu altı milletvekili de SHP’den istifa etti.

Ayrılanlar Fehmi Işıklar liderliğinde parti kurma/HEP hazırlığına başladı.

Sadece SHP karışık değildi… Kürt meselesi üzerine yapılan konuşmalar, eylemler TBMM’de yer yer münakaşalara sebep oluyordu…

Keza PKK terörü gündemdeydi. Örgüt, Hakkari İkiyaka’da 29 köylünün katledilmesi gibi teröre devam ediyordu…

İşte… Böylesi zor siyasi atmosferde Fehmi Işıklar’ın dokunulmazlık dosyası meclis gündemine geldi.

Kararın özeti şuydu:

Seçimden önce mevcut veya sonradan vaki mahkûmiyetine dayanılarak Fehmi Işıklar’ın meclis üyelik sıfatının ortadan kalkması ile sonuçlanacak hiçbir uygulama yapılamaz

TBMM genel kurulu, Fehmi Işıklar hakkında kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verdi…

Bugünlerde iktidar cenahının pek beğenmediği “eski Türkiye” meclisi buydu. Ki:

Askeri Yargıtay 3. Dairesi 11 yıl sonra/ 16 Temmuz 1991 günü Fehmi Işıklar ve arkadaşları hakkında beraat kararı verdi…

TBMM’nin Can Atalay’ın milletvekilliğini kaldıran kararını bu açıdan da görün istedim. Hangi Türkiye adaletli?

Kimler 12 Eylül Anayasa’sından geride bugün?

Soner Yalçın


Kayıp

Sevgili okurlar. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un dün yaptığı açıklama sonrasında eski bir yazıyı hatırlatmak fars oldu: https://fatihaltayli.com.tr/kose-yazilari/2023/03/13/30-mumkunken-niye-20


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Olmaya karar verdiğimiz zaman.

Erişilebilirlik Araçları