Siyasi tecrübe

Bazen bir cümle edersiniz, o cümle yıllarca aklınızın bir köşesinde durur.

“Ben bunu nasıl söyledim?” diye düşünür durursunuz.

O cümle bazen gerçekten düşündüğünüz olsa bile, söylemiş olmaktan, bunu düşünmüş olmaktan rahatsız olursunuz.

‘Keşke demeseydim” dersiniz.

Herkesin, hepimizin hayatında böyle cümleler olmuştur bazen ağzımızdan çıkan.

Ve yıllarca peşimizi ve hatta vicdanımızı bırakmayan.

Zannederim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hatay’da, depremle sadece evlerini değil, kentlerini, yaşamlarını, geçmişlerini kaybedenlere yönelik olarak kullandığı cümle de onun için böyle cümlelerden biri olacak.

AK Parti genel başkanı aday tanıtım toplantısında, Antakya Spor Salonu’nda, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” dedi.

Depremden bu yana geçen bir yıl içinde yokluğun pençesinde kıvranan, konteynırlarda, çadırlarda, derme çatma naylondan, çadır bezinden barakalarda 1 yıldır acı çeken insanlara “Belediyede bizi seçmediniz o yüzden bu haldesiniz” demeye getirdi.

Oysa o Hataylılar, 9 ay önce yapılan genel seçimlerde tam da bu nedenle, yani deprem yaralarının hızla sarılacağı vaatleri ile tercih yapmaya zorlanmış ve iktidar partisini Hatay’da birinci parti yapmış, iktidar partisinin içinde bulunduğu ittifaka yüzde 50’ye yakın oy vermişti.

Hatay’da AKP birinci parti idi, MHP ise üçüncü parti.

Cumhur İttifakı toplamı ise yüzde 48 ile muhalefet ittifakının 12 puan önündeydi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise 1 puan farkla da olsa Erdoğan’ı tercih etmişti.

Hatay halkı dönemin Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un vaatlerini de dinlemiş ve bu vaatlere inanarak “Yaralarımızı sarsa sarsa AK Parti sarar” diye düşünmüş, tercihini böyle yapmıştı.

Ve dün öğrendi ki, bu da yetmemiş.

5 yıl önce yaptığı Lütfü Savaş tercihi, deprem sonrası onlara fatura edilmiş.

Ve bu dün suratlarına açık açık söylendi.

Bunun sonucu ne olur diye merak ediyorsunuz.

Bunun sonucu muhtemelen şu olacaktır.

Çadırlarda yaşayan Hataylılar “Ne yapalım. Böyle yaşamaktansa bari AKP adayına oy verelim. İnatlaşmanın faydası yok” diyeceklerdir.

Siyaseti hepimizden çok daha iyi bildiğini çeyrek asırdır her fırsatta ispat eden AKP Genel Başkanı bu cümleyi yanlışlıkla sarf etmemiştir.

Sonuçlarını hepimizden, hepinizden daha iyi tahmin edecek kadar tecrübeli ve bilgilidir.

Bunca yıllık kesintisiz başarısının sırrı, hitap ettiği kitleyi iyi tanımasıdır.

Ama yine de bu cümle iyi bir cümle değildir.


Gasilhane de randevu ile mi olacak!

Sağlık sisteminin SOS verdiğini yıllarca yazdım.

Son zamanlarda ise durumun SOS’in ötesine geçtiğini, artık geminin batma noktasına geldiğini ve Titanic’ten beter, daha fazla ve sürekli kayba neden olacak bir faciaya doğru sürüklendiğimizi yazıp duruyorum.

Avrupa’nın bazı ülkelerinde, Güney Amerika’da denenmiş ve sonunda felakete neden olmuş bir sistem Türkiye’de de batma noktasına ilerliyor ve muhtemelen ülkeyi de peşinden sürükleyecek.

Ben böyle yazdıkça, iktidar tarafından sağlık sisteminin şahane olduğundan, hastane kapılarındaki kuyrukların bittiğinden dem vuran haberler yayılıyor.

Ancak vatandaş durumun hiç de öyle olmadığını biliyor!

Hangi vatandaş mı?

Hastanelere giden ve ciddi tedavilere ihtiyaç duyan vatandaş.

Bakın bu fotoğraftaki kişinin adı İsmail Örekli.

69 yaşında.

Kolonoskopi ve endoskopi yaptırmak için Bilkent Şehir Hastanesi’nden randevu almaya çalışmış.

Ve başarmış.

Randevuyu almış.

Ne zamana?

Tam 359 gün sonrasına.

Bir yıldan 6 gün eksik.

Randevu 2025 yılına.

Kolonoskopi ve endoskopisini 1 yıl sonra yaptıracak, teşhisi koyulacak ve sonrasında eğer gerek varsa tedavisine başlanacak.

Ne zaman?

O daha belli değil.

Onun randevusu sonra alınacak.

Böyle yüzlerce, binlerce hasta var bekleyen.

Kimi teşhis, kimi tedavi için.

İlaç desen zaten yok. Yeni ve pahalı ilaçlar hiç yok.

Ama sevinebilirsiniz.

Hastane kapılarında kuyruk yok.

Ama böyle giderse gasilhane kapılarında kuyruk olacak.

Ne de olsa orada randevu usulü çalışılmıyor.


İYİP eski İzmir yönetiminden ilginç bir açıklama

Bir süre önce İYİ Parti içindeki kaynaklara dayanarak, İYİ Parti İzmir il teşkilatında olan bitenleri yazdım.

Eski il başkanı Sinan Bezircilioğlu bu yazımla ilgili bir yanıt yolladı.

Elbette ki, cevap hakkına saygımız sonsuz.

“Fatih bey merhaba,

Ben Sinan Bezircilioğlu, İYİ Partinin 3 hafta evvel görevden alınan İzmir İl Başkanıyım. Dün ve bugün size telefonla ulaşamayınca, mesajla ulaşmak istedim.
26 Ocak tarihinde kaleme aldığınız “Zaruri Bir Yazı” başlıklı yazınızda bahsetmiş olduğunuz, İzmir il teşkilatımızı ilgilendiren kısımlarla ilgili bazı düzeltme notlarını size iletmem zaruri olmuştur.
Öncelikle belirtmeliyim ki, İzmir il teşkilatı olarak Büyükşehir Belediye başkanı adayımız Ümit Özlale aleyhine herhangi bir çalışma yürütmedik. Aramızdaki iletişim kopukluğu bizden kaynaklanmamaktadır. Bilakis kendisiyle, 4-5 ay boyunca başbaşa oturup, görüşebilmek için birçok kez girişimde bulunmama rağmen, benimle biraraya gelmekten hep uzak duran kendisi olmuştur.
Yazınızda bahsi geçen Ersagun Yücel beyle, geçmişten gelen hiçbir bağlantımız olmadığı gibi, kendisiyle bir yıl süren il başkanlığım boyunca sadece bir kez karşılaştım. Daha önceden tanıdığım, bildiğim birisi değildir.
Ben ve yönetim kurulumdaki arkadaşlarımın CHP ile yapılan bir angajmanın içinde bulunduklarını söylemek size aktaranların bize atmış oldukları düpedüz bir iftiradır. İl yönetim kurulundaki arkadaşlarımızın böyle bir oluşumun içinde olmayacağını İzmir çukurunda bizi uzaktan yakından tanıyan herkes çok iyi bilir. Nitekim, görevden alınalı 3 hafta geçmesine rağmen, İYİ partiden ayrılıp, herhangi bir partiye geçen hiçbir arkadaşımız yoktur. Hep beraber partimizin bünyesinden ve emrinde olmaya devam ediyoruz.
Bu arada, Ümit Özlale aleyhine tabii ki bir toplantı tertip etmediğimizi ve bu toplantıyı da Ümit Özlale’nin basmaya kalkması gibi eşyanın tabiatına aykırı bir durumun olmadığını da belirtmek isterim.

Size yanlış aktarılan bilgiler, bizi iki noktada ciddi anlamda rahatsız etmektedir. Birinci nokta, hiçbir suçu olmayan il yönetiminin böyle bir iftira ile görevden alındığı konusunda kafalarda bir soru işareti oluşturması. İkincisi ise, eğer böyle bir iftira yoksa da, mesnetsiz ve gerekçesiz bir şekilde görevden alınmamıza bir bahane, bir kulp bulunmaya çalışılıyor olması…

Beni ve arkadaşlarımı şaibe altında bırakmamak için gerekeni yapacağınıza olan inancımızın tam olduğunu bilmenizi isterim.
Saygılarımla

Sinan Bezircilioğlu”


NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Görmezden gelinerek çözülen sorun olmadığını anladığımız zaman

Erişilebilirlik Araçları